An be an bomba ihbarlarının geldiği şehrimizde yaşamaya çalışır ve kültür sanat olaylarını her şeye rağmen takip ederken geçtiğimiz Eylül’de Londra’da Mall galeride IŞİD ile ilgili iş yapan Mimsy mahlaslı sanatçının hikayesini ve bunu ünlü eleştirmen Jonathan Jones’un nasıl yorumladığını yayınlamayı uygun gördük. Derleyen ve çeviren: Özlem Akarsu
Mimsy mahlaslı sanatçının Londra’daki Mall Galerisi’nde açılan Özgürlük Tutkusu sergisinde yer alan IŞİD Sylvania’yı Tehdit Ediyor başlıklı fotoğraf serisi, polisin arttırdığı güvenlik önlemlerinden sonra sergiden kaldırıldı. Londra’da geçtiğimiz Eylül’de ifade özgürlüğüne övgüler düzen bir serginin ziyaretçisi olan kişiler, Jamie McCartney’in dokuz metre uzunluğunda olan ve başrolünü 400 kadın vajinasının oynadığı Büyük Vajina Duvarı adlı eserinden, Kubra Khademi’nin Afganistan’ın başkenti Kabil’de bitkilerden bir zırh kuşanarak, çıplak olarak yaptığı sekiz dakikalık yürüşüyün video kaydına kadar pek çok tanıdık tabu yıkıcı işi izleyebildiler. Ama Mimsy mahlaslı sanatçının sergi kataloğunda ayrıntılı olarak yer almış olan çalışmasını boş yere aradılar.
IŞİD Sylvanya’yı Tehdit Ediyor Sylvanya Aileleri’nin oyuncaklarıyla ve hiciv amacıyla tasarlanmış yedi maketten oluşan bir seriydi. Ama polis ‘potansiyel olarak tahrik edici içeriğe sahip’ olması ile ilgili çekincelerini ortaya koyduktan sonra, bu seri Mall Galerisi’nde açılan Özgürlük Tutkusu sergisinden kaldırıldı. Ve organizatörlere seriyi sergilemeye devam etmek konusundaki planlarını değiştirmeyi düşünmüyorlarsa altı günlük sergi süresi için 36,000 sterlin tutarındaki güvenlik bedelini ödemeleri gerektiği söylendi.
IŞİD Sylvanya’yı Tehdit Ediyor serisinde fonda pusuya yatmış tehditkar silahlı mücahid figürlerinin gölgesinde sahilde güneşlenen, bir bira festivalinde kafa çeken ya da basitçe televizyon seyreden tavşanların, farelerin ve kirpilerin gündelik hayatı konu ediliyor. “Çok uzak bir diyarda, Sylvanya ülkesinde, tavşanlar, kurbağalar, kirpiler, fareler ve ormanın tüm hayvanları ahenkli bir barış ve huzur içinde yaşayabilmek için farklılıklarının üstesinden gelirler. Bu Ana Kadar,” diye yazmaktadır katalogda:
“Köktenci bir İslami terör örgütü olan MICE-IS, Sylvanya’yı ona hükmetmekle ve kendi katı şeriat yasası yorumlarına boyun eğmeyen bütün yaratıkları yoketmekle tehdit ediyor.”
Mall Galerisi “Mimsy’nin çalışmasının potansiyel olarak tahrik edici içeriği ile ilgili olarak ciddi kaygıları” olan polisle görüş alışverişi yaptıktan sonra, çalışmayı Özgürlük Tutkusu sergisinden kaldırma kararı aldı. Galeri, kendisine sergideki sanat eserlerinden birinin kaldırılmasını talep etme hakkını veren sergi kontratının ilgili maddesini hatırlattı. Kar amacı gütmeyen serginin küratörleri “hem Orta Doğu’da hem de Avrupa ve Amerika’da yaşayan pek çok insanın ızdırap çekmesine yol açan terörist örgütle mizahı kullanarak dalga geçen böylesi önemli bir çalışmanın kaldırılması bizi hayerete düşürdü” dediler ve bu karardan sonra, serginin tanıtımlarında kullandıkları “sansürsüz” ibarelerinin tamamını tanıtımlardan çıkardıklarını ifade ettiler.
Küratörler IŞİD Sylvania’yı Tehdit Ediyor çalışmasının, Londra Kraliyet Sanat Akademisi’nde Mayıs ayında açılan Art15 fuarının bir parçası olarak, eski Kraliyet Akademisi müdürü Kathleen Soriano’nun küratörlüğünde açılan Özgürlük Denetimi bölümünde daha önce sergilenmiş olduğuna ve ‘hayranlıkla kabul edildiğine’ dikkat çektiler.
Londra’da yaşayan Mimsy, polisle yapılan tartışmalar sırasında açıkça ifade edilen ve böyle bir aşırılığa uygun bir sanatsal tepkinin nasıl olması gerektiği sorusunun sorulmasına yol açan, IŞİD Sylvania’yı Tehdit Ediyor’ çalışmasının “gerçekte bir sanat eseri” olmadığı iddialarına bilhassa öfkelendi. Sergideki yerleştirmeler arasında İran’lı sanatçı Maryam Deyhim’in zincirlerden oluşmuş bir başörtüsü takan gerçek boyutlu bir kadın figürü ve Yemen’li İngiliz sanatçı Tasleem Mulhall tarafından yapılan zina yüzünden taşlanmak üzere olan bir kadının çıplak bedeni yer alıyordu.
Mimsy, Yahudi ailesi kendisi henüz bir çocukken Lübnan’a göç etmek zorunda kalan Suriye’li bir babanın kızı olarak mahlas kullanmayı seçtiğini ve bütün bunlardan konuşmanın taşıdığı potensiyel risklerin fazlasıyla farkında olduğunu söylüyor:
“Özgürlüğümü seviyorum. İslamcı faşizmin bu özgürlüğe yönelttiği katıksız gerçek tehditin farkındayım ve bugün sol yelpazede yer alan pek çok insan gibi onları desteklemeyeceğim ya da haklı çıkarmayacağım.”
Fanatizmin bir ırkçılık sorunu olmadığını göstermek için Sylvanya Aileleri’ni kullanma fikri “aklıma birdenbire geldi” diye ekliyor.
Her ne kadar çalışmadaki mücahitler “MICE-IS” diye adlandırılmış olsa da, bunlardan bazıları açıkça kedi ya da koala kılığındalar ve ötekilerin maskelerinin içinden tavşan kulakları fırlıyor. Mimsy “Fanatik İslam ırkçılarının eleştirisinin çığırtkanlığını yapan insanlardan bıktım usandım çünkü ırkçılık derinizin rengiyle ilgili olan bir şeydir ve radikal İslam’ın bununla hiçbir ilgisi yoktur. Milyonlarca müslüman da bunun şokunu yaşıyor.” diyor.
Mimsy maketleri Aralık 2014 ile Mayıs 2015 arasında yaptığını ve hayal ettiği senaryoların bir bir gerçekleştiğini dehşetle izlediğini ekliyor. Bir sahnede, bir sınıf dolusu kız çocuğu sıralarında otururken mücahitler okulun dışında pusuya yatmakta; bir başka sahnede tatilciler kumsalda güneşlenirken ufukta silahlı haydutlar dikilmekte.
“Tüyler ürperticiydi çünkü ne zaman bir sahne hayal etsem gerçekte ortaya çıkıyordu.Sahil sahnesini Tunus katliamından önce yapmıştım ve sınıf sahnesini Boko Haram Nijerya’da okuldaki kızları zorla kaçırmadan önce yapmıştım” diyor.
Jonathan Jones:
"HİCİV HER ZAMAN İNCE OLMAK ZORUNDA DEĞİL!"
Sylvania’nın mutlu topraklarında yaşayan zararsız hayvanlar okulda ders çalışmakta, televizyon seyretmekte ya da Eşcinsellerin Onur Günü’nü kutlamaktadır. Ama İslamcı Devletin siyahlara bürünmüş ordusu tıpkı teröristler gibi oyuncak tavşanların, sincapların ve diğer kürklü hayvanların yumuşak, sevimli, barışçıl tarzlarını baltalamaya devam etmektedir. Maketlerden birinde, bir mücahid 70 Sylvanyalı melek tarafından karşılandığı cennete varır. Her bir doğal güzellik sanatçının kendi elleriyle yaptığı küçük beyaz cübbelerle çevrelenmiştir.
Sylvanya’daki terör sahnelerini titiz bir biçimde yapılandıran ve fotoğraflayan bu çalışma, Mall Galerileri tarafından polisin uyarısı üzerine sansürlendi. Bunların Özgürlük Tutkusu başlıklı bir sergiden kaldırılmış olması, sanatsal ifade özgürlüğünün alçakça bastırılması sürrealizminin üzerine tuz biber oldu. Sylvanyalı Aileler, çocuklara nüfusu şirin giyinmiş memelilerden oluşan, eski modası geçmiş dükkanların, volswagen arabaların (bu bize hicvetmek için ayrı bir fırsat sunar), su değirmenlerinin ve nehir gemilerinin minyatür dünyasının tamamını biriktirme şansı veren ve kendisini kara mizaha teslim eden popüler oyuncak. Öyle yavan bir masumiyet hayali yaratır ki, bu hayal felaketi çağırmaktadır sanki. İslam Devleti’nin gelişi değil midir bu?
Bu hiciv aslında İslam Devleti’ne değil daha çok Sylvanyalı aşkını sonuna kadar yaşayan ve yaşananlar olmuyormuş gibi davranan Batılı devlere yöneliktir. Siyahlara bürünmüş teröristlerin zorbalığı aile huzurunu ve toplumsal barışı baltalamaya devam etmektedir. Eğitim almakta olan kız çocukları neredeyse kaçırılmak üzereler. Şiddet kumsaldaki bir günü paramparça etmek üzere. Zamanımızın bu komik ama bir o kadar da tüyler ürpertici anlarında eksik olan şey sahne ise Sylvanyalı mücahitlerin antik tapınakları paramparça ettikleri sahnedir. Kendisine söyleneni aktaran sanatçının ifadesine göre, televizyon seyretmekte olan bir Sylvanya ailesinin fotoğrafı yüzünden Kraliçe’nin güvenliği nasıl tehdit altında olabilir? Ekranda korkunç bir şey var: idam edilmek üzere olan bir rehine.
Hiciv her zaman ince olmak zorunda değil. Söz konusu sanat işleri içlerinde saldırgan bir komiklik barındırıyor- ve bu sefer gerçekten tehlikeli bir hedefe yönelmiş durumdalar. Ama bu tehlikeli hedef bir daha hiç kimsenin İslamcı Devlet hakkında şaka yapamayacağı kadar tehlikeli bir hedef mi? Sanatçı terörü kışkırtabilecek temeller üzerinde biçimlenmiş bir sanatı sergileyemediği zaman, teröristler açıkça kazanır. Bu Sylvanyalı hicivlerinin bastırılması en az polis memurlarının Charlie Hebdo alan İngiliz vatandaşlarına kimlik sormasıyla ilgili raporlar kadar saçma ve uğursuzdur. Bize neler oluyor? Çoktan siyahlara bürünmüş hoşgörüsüzlük kuklaları tarafından mı yönetiliyoruz? Bu sanat cesur ve esprili. Görülmeyi hak ediyor. Galerilerimize hükmeden bağnazların ve manyakların korkularına izin vermek, savunduğumuzu iddia ettiğimiz medeniyete ihanet etmektir.