A password will be e-mailed to you.

Ölüm yıldönümünde, hayatını ve yapıtlarını sergileyen Küçük Saray’ın (Petit Palais) içine Oscar Wilde, muhtemelen hiç giremedi. Ancak Paris’in havasını her daim, kana kana soludu ve Parizyen entelejansiyanın bir parçası olacak kadar şehirle özdeşleşti.

116 yıllık uzun bir rötarın ardından frenk başkent, onu ilk defa kapsamlı bir sergiyle anıyor. Son nefesini Paris’in kollarında veren, Viktorya döneminin İrlandalı kötü çocuğuna, Paris, borcunu fazlasıyla ödüyor.

Çeşitli müzelerden ya da özel koleksiyonlardan ödünç alınmış çizimler, mektuplar, fotoğraflardan oluşan, ilk defa göz önüne çıkan yayınlar ve tablolar içeren yaklaşık 200 parça var sergide. Güzel bir sürpriz; melankolik serginin en büyük bağışçısının, sergiye ödünç verdiği belge ve nesnelerden dolayı serginin kataloguna adını en üstte yazdıran Ömer Koç olması.

Dönemin fotoğraf stüdyosu Cameron'da çekilmiş Costance ve Cyril Wilde, 1889.

Dönemin fotoğraf stüdyosu Cameron’da çekilmiş Costance ve Cyril Wilde, 1889.

Annesine yatılı okuldan gönderdiği mektup

Kronolojik olarak birbirini izleyen yedi bölüme ayrılan sergi, Quebec’li fotoğrafçı Napoleon Sarony tarafindan New York’ta çekilmiş çok bilinen bir Oscar Wilde pozunun devasa boyutlara taşınmış hali ile ziyaretçilerini karşılıyor. Yazarın hayatını tarihsel sıralamayla özetleyen bir panonun ardından sergi başlıyor.

Birinci bölümde Wilde’ın çocukluğuna göz atıyoruz. Erken dönem eşyalarının, etkilendiği tabloların, çocukça çizimlerinin, annesine yatılı okuldan gönderdiği mektubun ve bu mektuba fon oluşturan estetiğe referansta kusur etmeyen nilüfer desenli mavi duvarların karşısındayız.

İlk bölümün en hüzünlü ve çarpıcı objesi şüphesiz, Wilde’in 9 yaşında hayatını yitiren kız kardeşi Isola’ya ait bir tutam saç.

Bir sonraki loş oda, yazarın sanat eleştirmenliği döneminde, üzerine kurnazca hicivli kritikler yazdığı Pre-Raphaelist tabloların teşhirini içeriyor.

Yaldıza ve havai fişeklere rağmen kasvetinden hiçbir şey kaybetmeyen, iç karartıcı James Whistler’in “Nocturne“u üzerine Wilde’dan kasıtlı bir patavatsız örneği için buyrun:

“Gerçek bir rokete bakmaya ayırdığınız zaman kadar bakmaya değer yani 15 saniyeden daha az.”

Napeoleon Sarony imzalı bir başka Wilde Portresi, 1882.

Napeoleon Sarony imzalı bir başka Wilde Portresi, 1882.

Şiirleri alay konusu edilen Oscar Wilde

1880’lerde Oscar Wilde, kendisine bir imaj yaratmak için oldukça uğraşmış. İşe saçını uzatmakla başlamış. Vazgeçilmez elbiselerinin kadife ve kürkten yapılmış olmasına özen göstermiş. Londra’daki dairesini ayçiçekleri, nilüferler, mavi çiniler ve muhtelif sanatsal nesnelerle donatmış.

1881’de yayınladığı “Poems“’in dönem matbuatından kendini ayıran ihtişamlı içeriği başta oldukça iyi karşılansa da sonraları görüşler aksi yönde değişmiş. Mizah dergisi Punch’ta şiir kitabı alay konusu olmakla kalmamış Wilde intihal yapmakla suçlanmış.

Mensubu bulunduğu estetik akım, iyi övgüler almasa da, 1882’de davet üzerine Kuzey Amerika turuna çıkarak okuma performansları sergilemiş. Wilde’ın popülaritesini arttırması adına kariyerinde dönüm noktası sayılabilecek bu Atlantik ötesi yolculuk, Petit Palais’nin, orta büyüklükte odasının her köşesi New York’ta çekilmiş fotoğraflar ve yazar hakkında Amerikan basını tarafından çizilmiş reklam amaçlı ya da mizahi karikatürlerle donatılarak meraklılarına sunulmuş. Çerçevelere yaklaştığımızda dönemin “estetik akımı“nın nasıl algılandığına dair daha çok fikir sahibi oluyor ve Wilde’in halka nasıl “indiğinin” eğlenceli panoramik resmine tanıklık edebiliyoruz.

Lautrec tablosunda sırtı dönük olan Wilde’ın ta kendisi

Turnenin ardından edebiyat elitleri tarafından kabul edilişini perçinleyen Wilde, hayatını Londra ve Paris arasında sürdürürken 30 yaşında feminist yazar Constance Lloyd ile evlenip iki de erkek çocuk sahibi olmayı hayatına eklemiş. Evliliğini takip eden 5-6 senelik dönemde Parisli yazar ve sanatçılarla arasındaki yazışmalar Belle Epoque‘un şaşaalı donemlerinde Oscar Wilde’in oynadığı rol hakkında oldukça bilgi veren cinsten. Özellikle Orsay müzesinden ödünç alınan Toulouse-Lautrec imzalı La Danse Mauresque tablosundaki gece kulübünde sırtı dönük resmedilen kişilerden birinin Wilde olması, Parizyen sanat çevresinde ne denli var olduğunun kanıtı niteliğinde.

Lautrec'n La Danse Mauresque resminde sırtı izleyiciye dönük Oscar Wilde'dan başkası değil. 1895.

Lautrec’in La Danse Mauresque resminde sırtı izleyiciye dönüklerden biri de Oscar Wilde. 1895.

Kariyerinin en başarılı dönemi olarak kabul edilen 1890’ların ilk yarısı Lady Windermere’s Fan, A Woman of No Importance, An Ideal Husband, The Importance of Being Earnest gibi önemli piyeslerin yanısıra, başyapıtı olarak kabul edilen Dorian Gray‘in Portresi’nin ortaya çıktığı zaman olarak sıyrılıyor. Kimilerine göre bugün yeraltında sahip olduğu dev ilgiyi borçlu olduğu homoseksüelliğinin bilinen ilk ilişkisi şair Alfred Douglas ile. Bu ilişkiyi Wilde, daha sonra  sebep olacağı felaketleri bilmeden yine bu dönemde yaşamış.

Aubrey Beardsley imzalı Salome afişi, 1893.

Aubrey Beardsley imzalı Salome afişi, 1893.

Sergi Paris’te olunca Wilde’ın Fransızca yazmış olduğu Salomé’ye ayrılan bölümün hatrı sayılır büyüklükte ve içerikte olması da normal. İngiltere’de yasaklanışının 5 yıl sonrasında 1896’da, Paris’te, Sarah Bernhardt’in muazzam oyunculuğu ile sahne alışı, aldığı büyük beğeni, yere yansıtılan bazı videolarla birlikte daha çizeceği çok desen varken sadece 25 yaşında hayata veda eden ilüstrator Aubrey Beardsley’in işleriyle vurgulanıyor.

Kalbimiz kor olan oluyor bu sergide

Oscar Wilde’in Viktoryen ahlak anlayışına aykırı davranışlarının cezasını çektiği son yılları ve Fransa’da yaşadığı sürgün hayatı, serginin final bölümünde arşiv belgelerinin kişisel eşya ve notlarla tamamlanmasıyla yer bulmuş. Sevgilisi Alfred Douglas’a yazdığı De Profundis’ten kısa bölümler okuduğumuzda, kendi içinde ne denli fırtınalı bir aşk/nefret ilişkisiyle yıpranıp durmasının yankıları ruhumuzu sarıyor.

Oscar Wilde'in el yazısı.

Oscar Wilde’in el yazısı.

Reading Zindanı Destanı‘nda yer alan sürgün şiirlerinin iç yakan hüznü, büyük bir duvarı tamamen kaplayan mezar taşı fotoğrafı ile bakanların kalbini iyice kora çeviriyor.

Wilde’ın torunu aynı zamanda serginin küratörlerinden Merlin Holland şöyle diyor:

“Bugün herkesin eşcinselliğini ön plana çıkarttığı dedem aslında karısını ve çocuklarını çok seven bir adamdı” ve “Oscar Wilde her şeyden önce muhteşem bir eğitime sahipti“.

Bu sözler adeta günümüzde Wilde’ı tek bir yönden anlamaya çalışanlara bir serzeniş gibi.

Impertinent Absolu- Mutlak Küstahlık sergisi, baştan sona her anı olmasi gerektiği gibi Oscar Wilde dolu. Kahramanını ne alkışlayan ne de yargılayan peşin hükümlerden uzak, zekice kurulmuş, derinlikli, gücü gerçekliğe dayanan bir sergi. Sergileniş biçimiyle duyarlı ve hassas, akışında titiz ve tutarlı.

Fırsatınız varsa görüp ardından epey anlatmak isteyeceğiniz edebi bir tecrübe.

Oscar Wilde, Impertinent Absolu serisi 15 Ocak’a kadar Petit Palace, Paris’te sürecek.

Daha fazla yazı yok
2024-04-20 02:18:05