A password will be e-mailed to you.

2. İstanbul Tasarım Bienali Küratörü Zoë  Ryan: “İstanbul’u ve tasarım potansiyelini Gezi sürecinde tanıdım.” İstanbul’un uluslararası tasarım camiasında esamesi henüz okunmasa da,  ikinci yaşını kutlayan bir tasarım bienali var. 1 Kasım-16 Aralık tarihli İkinci İstanbul Bienali, işlerin açıklamalarındaki eksiklikler, henüz tamamlanmamış parçalar ve ön gösterimlerde süren telaşa rağmen arkasındaki gelecek manifestoları fikriyle anlamlı bir bütünlük sunuyor.  Bienal küratörü Zoë  Ryan kavramsal çerçeveyi ve hazırlık sürecini Sanatatak’a anlattı.

Zoë  Ryan’ın parlak kariyeri, İstanbul tasarım sahnesinin en “baba” etkinliği Tasarım Bienali’ni takip edenlerin malumu. Chicago Sanat Enstitüsü’nün mimarlık ve tasarım başkanı ve küratörü aynı enstitüde ders veriyor ve portfolyosunda onlarca başarılı uluslararası etkinliğin hazırlanma süreci var. Tüm bu ışıltılı etkinlikler içinde İstanbul Tasarım Bienali’nin kendisi için özel bir yere sahip olduğunu anlatıyor bize. Bienal mekânı Galata Rum Okulu’nun eski tiyatro salonunda, Superpool’un kotardığı pek rahatsız gibi durup beklenmedik bir konfor sunan mantar koltuk-sandalyelerde oturmuş, kalabalık ortamın tek masasında gürültüler arasında konuştuğumuzda, koşuşturmaca içinde önüne bırakılan birkaç tuzlu gevreği bile yiyemeden anlatıyor, biraz sonra da bir panelde konuşacak:

“2013 yılının Haziran ayında başladık çalışmalara. İKSV Genel Müdürü Görgün Taner aradı bir gün… Hayır, hayır, daha önce hiç tanışmamıştık. İstanbul tasarım dünyasına da pek aşina değildim doğrusu. Bu şehre birkaç defa gelmiştim, ama çalışmak için değil. Daha çok İstanbullu mimarları tanıyordum, Autoban gibi dünyaca ünlü tasarımcılar dışında pek kimseyi bilmiyordum. Ama böyle bir şehirde böyle bir etkinlikte yer almak çok gurur vericiydi. Enstitüden iznimi aldım… Sonrası sanki ışık hızında gelişti.”

Olayların akışındaki süper hızlı ve dinamik gelişmeleri bir izleyici olarak da/bile fark etmemek imkânsız. 30 Ekim’de gerçekleşen basın toplantısı, ilk ciddi soğuklar ve yağmura rağmen tıklım tıklım dolu. Tasarımcılar, mimarlar, küratörler, basın… Zoë  ve Yardımcı Küratör Meredith Carruthers heyecanla anlatıyor, biri bir katı, diğeri ötekini gezdiriyor. İki ateş parçası halinde coşkuları elle tutulur halde, mizah duyguları da… Bir ilk gözlem: Eksikliği olsa da, telaş içinde bir karmaşa hissedilse de bu bienalde yalnızca bir entelektüel arayış değil, İstanbul’un kaotik olsa da kendine özgü kimliğini yansıtmasını bilen bir “ruh” var.

Zoë ’nin başından itibaren çalışmalarına duygusal bir ton ekleyen katalizör, bence işe tam da Gezi olaylarının gaz ve toz bulutu içinde başlaması olmuş. 12-13 kez geldiği İstanbul’da ilk kez karşılaştığı bu dinamik-kaotik ortam içinde 100’lerce mimarla, tasarımcıyla, kültür yöneticisiyle uzun konuşma-toplantı-tartışma… gerçekleştirmişler. Konuşmalarında, desteğine biçtiği eşsiz değeri sıklıkla tekrarladığı yardımcısı Meredith ile ise bir arkadaşı vasıtasıyla bağlantıya geçmişler. Bu arada, atlamayalım, ikili arasında olağanüstü bir sinerji var. Önümüzdeki yıllarda başka etkinliklerde de beraber çalıştıklarını göreceğiz sanırım. Bu da bizim bir öngörümüz olsun, yaşları ve enerjilerine bakılırsa “A couple star is born”.

Bildiğiniz gibi, Fransız şair, düşünür Valéry’nin 1937’de dile getirdiği “Gelecek artık eskisi gibi değil” sözleri, 2. İstanbul Tasarım Bienali’nin başlığı. Başlığın bulunma öyküsünü anlatıyor Zoë : “Ortak bir çalışma sonunda olmadı, ortak çalışmalar ve İstanbul’a geldiğimde tam da kalbine düştüğüm Gezi sürecinin birikimi, tanıştığım genç tasarımcılar, mimarlar, ortalıkta uçuşan fikirler… Biliyorsunuz işte, kafam çatlayacak gibi yeni fikirlerle doldu taştı. 1930’lar sonunun bilinemez geleceklere gebe zeitgeist’ı, özellikle İstanbul’da şiddetle hissettiğim haliyle, şimdiye ne kadar da benziyordu. Tam da Valéry’nin o tarihlerde dediği gibi… Geleceğin yeni tahayyülünün bir kez daha arandığı bir dönemdeyiz, ama iki arayış birbirinden çok farklı evriliyor. Bienaldeki bazı işlerde, mesela  Sarraf Galeyan Mekanik: Memduh Can Tanyeli, Erhun Erdoğan ve Emine Seda Kayım imzalı Gelecekte Herkes 1.5 Dakikalığına Kahramanlaşacak’taki bilgisayar oyununda herkesin kendine yarattığı ‘kahraman’ 20. Yüzyıl kahramanı gibi erkek, Batılı, beyaz… değil.”

 

Geleceğin sanatta en doğrudan ve gürültülü şekilde, keskin sözlerle ifade edildiği mecra ise “manifestolar” olmuş. Birbiri ardına çıkan, büyük laflar edilen, sanatla dünya değiştiren manifestolar 20. yüzyıla ait, ya 21. yüzyılda nasıl olacaklar?

 

21. yüzyılda çakma Batılı İstanbul’da gerçekleşen bir tasarım sergisinde mesela yemek meselesinin bunca tasarımın içine dahil edilmesi, yemeğin “tasarım” statüsüne çoktan gelmiş –yükseltilmiş demeyelim, siayseten doğrucu olalım- olması, gündelik ihtiyaçlara bir çözüm olarak bizzat tasarımın müdahilliği… Bunlar, 2. Tasarım Bienali’nin başarıyla ve eğlenceli bir biçimde sezdirdiği, düşündürttüğü gelecek tahayyülleri egzersizlerinden birkaçı sadece. Hem küratörlerin hem de İKSV ekibinin –Bienal Direktörü Deniz Ova ve Genel Müdür Görgün Taner- ısrarla üzerinde durdukları “Soru Sorduran Bienal” amacına nail olunmuş gözüküyor…

 

Zoë  Ryan, bienalin kavramsal çerçevesini ve buna uygun olmak üzere seçtikleri sergileme modelleri üzerine konuşmasını sürdürüyor: “Ama gelecek üzerine varsayımlar üretmek değil yalnızca meramımız, şimdi ve dün içinde gidiş ve gelişlerle bakılan bir geleceği arıyoruz. Dün gibi olmayan geleceği şimdide ve burada arıyoruz ki, İstanbul bu arayışa çok güzel cevap veriyor. Sergiye bir görsel çerçeve sağlamak üzere; içerik olarak ayırdığımız Yayın Bölümü, Kişisel Bölüm, Kaynaklar Bölümü, Norm ve Standartlar Bölümü ve Toplumsal İlişkiler Bölümü’nü bir büyük mağaza –depatment store- reyon ayrıştırmasına benzer şekilde organize ettik.”  Ekleyelim, sergide ayrıca, küratörlerin tasarım sergilerinin tarihini incelediği Bir Manifesto Olarak Sergi başlıklı projesi de sunuluyor. Küratörlerin araştırmacı Maggie Taft ile işbirliği içinde bir araya getirdiği bu projede, 1956-2007 yılları arasındaki dönemden on üç tarihi etkinlik üzerine araştırmalar yer alıyor.

 

“Department store’u çağrıştıracak şekilde Galata Rum Okulu’nun katlarını ve merdivenlerini, üzerlerinde sanatçıların manifestolarından alınan sloganların yazılı olduğu bezlerle ikiye ayırdık…” Dolayısıyla teras katta, tıpkı bir süpermarketteki gibi sepete dolduracağınız ürünlerle bir manifesto makinesinde proses edilerek ortaya çıkan manifestonuzu elde edip üstelik aşağıdaki radyoda yayımlanacak şekilde kameraya okuyabileceğiniz, disturbATI collective imzalı ABC Manifesto Şirketi Yazar ve Danışmanları işi, bienalin son değil, orta noktasında yer alıyor.

 

“Hiç beklemediğimiz şekilde, dünyanın çeşitli yerlerinden 800 proje birden geldi ve 53 tanesini seçtik. Bu seçim süreci de çok zorlu ve heyecanlıydı. Türk tasarımcılar da var, Dice Kayek, Aziz Tavil, Defne Koz, Gastronomika… Ama daha çok farklı bölgelerden farklı tasarımcıların temsil edildiği bir bienal oldu.

 

Sergide birçok işi yanlarındaki açıklamalardan yola çıkarak yeterince anlamak imkânsız. Giriş katındaki Yayın Bölümü’nde mesela Unfacebook işinde, facebook duvarıymışçasına işlerin görüntüleri ve manifestolardan seçilen sözcükleri içeren kartpostallardan “like” ettiklerinizi yandaki şeffaf posta kutusuna adresinizeattığınızda bienal ekibi bunları size geri gönderecekmiş! Ama yanda yazılan açıklamada buna dair hiçbir bilgi yok. Müneccim mi olmalısınız?

 

“Haklısınız” diyor Ryan.Yeterince açıklamanın dozunu ayarlamak tasarımda zor iş, fazla söz söylemekten kaçınmak istedik, ama farkındayım ki birçok işte söz yetersiz kaldı…” Rehberlerle gezmek veya bienalin sitesine girip önceden işleri çalışmak çözüm olabilir belki. Kesinlikle ihtiyaç var!

 

Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nun giriş katı altı hafta boyunca haftanın her günü farklı etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. Salı günleri Kontraakt ekibinin yayın programı, Çarşamba günleri söyleşi ve paneller, Perşembe günleri ise film gösterimleri ve atölye çalışmalarıyla tasarım meraklıları için bir buluşma noktası oluyor. 

İstanbul Tasarım Bienali, ana serginin yanı sıra gerçekleştirdiği etkinliklerle İstanbul’u bir tasarım kentine dönüştürüyor.  2. İstanbul Bienali Etkinlik Alanı Antrepo 7, altı hafta boyunca Akademi Programı sergisinin yanı sıra farklı sergiler, seminerler, söyleşiler ve atölye çalışmalarına da ev sahipliği yaparken, Tasarım Rotaları, Kadıköy’den Bul Kadıköy’de Buluştur projesi ve film gösterimleriyle bienal tüm şehre yayılıyor.

Zoë  Ryan’a son olarak bizim için üç tane “best of the biennial” seçip seçemeyeceğini soruyoruz, yok, bunu kabul etmiyor. Doğru, kim bunca yoğun geçen bir süreçten sonra işler arasında bir hiyerarşi yapabilir ki? Sanatatatak olarak biz yapacağız ama, önümüzdeki hafta 10 En İyi Bienal İşi ile karşınızdayız…

 
2. İstanbul Tasarım Bienali programı hakkında detaylı bilgi için,
tasarımbienali.iksv.org

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-04-29 14:05:02