A password will be e-mailed to you.

 

Taylan Mintaş imzalı Sessizliğin Kardeşleri adlı belgesel 36. İstanbul Film Festivali Ulusal Belgesel Yarışması kapsamında bugün (9 Nisan Pazar) gösteriliyor. Mintaş ile memleketi Kars’ta yaşayan konuşma engelli akrabalarının öyküsünü anlattığı filmi konuştuk

 

Filmin için fon ararken yazdığın metinde Toso ve Çao’nun hayatındaki zorluklara odaklanmıştın… Ama filmde görülüyor ki Küçük Çatak’ta ve yaylada hayat herkes için eş derecede zor… ‘Memleket’ini nasıl tarif edersin bu açıdan?

Evet, kırsal alandaki yaşam koşulları kesinlikle çok zor ve ‘engelli’ bu iki kardeşin hayat mücadelesinde bu zorluklar kaçınılmaz bir şekilde ikiye katlanıyor. Bizim orada kışın sıfatı “kara”dır; yaşamın büyük bir bölümüne hükmeder. Çiçekler ancak ilkbaharın son aylarında açar. Yazlar ise sadece iki ay sürer. Zor mevsim şartlarının yanı sıra, zor bir coğrafyada yaşam mücadelesi vardır. Ahmet Arif’in şiirinde söylediği gibi “biz çayı kardan demliyoruz”. Bazen günlerce yol kapalı olabilir. Bazen gelmeyen bir veteriner yüzünden insanların geçim kaynağı olan bir buzağı doğarken ölebilir ya da ulaşılamayan bir doktor yüzünden bir can kaybedebilir. Ama memleketim, bütün bu zorluklarına rağmen çok güzel insanların ve onların hikâyelerini barındırıyor.

Toso ve Çao, aynı şekilde konuşamıyorlar ama çok farklı mizaçlara sahipler. Toso’nun öfkesi tepesinde, Çao ise daha uyumlu… Üstelik çok çalışıyorlar.

Aynı şekilde konuşamamaları aralarındaki yaş farkından dolayı. Doğru, ikisi de birbirine zıt karaktere sahipler. Büyük kardeş olduğu için Toso’nun yaşam zorluklarıyla Çao’dan çok daha önce yüzleşmiş olduğunu düşünüyorum. Çünkü onun hem dil hem de toplumda kabullenme anlamında verdiği bir çok mücadeleyi Çao yaşamadı. Bu anlamda Toso’nun yaşadıkları kardeşinin hayatında bir çok açıdan kolaylık sağlamış. Toso, insanlarla iletişim kurmak konusunda Çao’dan daha önce karşılaştığı için işaret dilinin bir çok zorluğunu da göğüslemek zorunda kalmış. Bir de Toso’nun şimdiki hayatına tanık olduğumuz için öncesine dair çok bir bilgimiz yok. Aynı zamanda, Toso, evli ve yetişkin oğlu olan Tanju’yla ev içinde yaşanan iktidar çatışması nedeniyle de olumsuz tepkiler verebiliyor. Aslında, bir çok alanda yaratıcı ve güçlü bir karakter olmak zorunda kaldığı için karakteri ve mizacı da biraz sert gelebiliyor. Ama insan onunla zaman geçirdikçe, ne kadar şakacı, sıcak ve iyi bir karaktere sahip olduğunu da anlıyor.

Taylan Mintaş

Onları nasıl ikna ettin ve onca iş arasında çekimleri nasıl yaptın?

Her şey çok doğalında gelişti. Göründükleri kadar zor bireyler değiller. Açıkçası onları ikna etmek çok kolay oldu. Benim orda bulunma sebebim başlangıçta farklıydı; aslında bir video işi çekmek için gitmiştim. Ama onların hikâyesine kapılıp da işin rengi de değişince onlara bunu açıklamak durumunda kaldım. Eşleriyle ve çocuklarıyla da konuştum ve hepsi ‘tamam, olur’ dedi. Çekimler toplamda dört yıl sürdü ve bu uzun zaman diliminde bir birimize çok alıştık. Bir çok şey doğalında gitmeye başladı.

 

Bir de kameranın varlığına aldırmaz gibiler… Bunu nasıl sağladın?

 Tam olarak öyle olmasa da gölgeleriymiş gibiydim; benim ve kameramın varlığının her zaman farkındaydılar. Ama artık hayatlarının içine öyle girmiştim ki bazen beni hiç takmıyorlardı bile, gölgeleri gibi beni de kabullenmişlerdi. Hayatlarının akışına ve işlerine olumsuz etki etmediğim sürece onları takip etmek de kolay oldu.

 

Filmin başında seni de görüyoruz, izleyiciye nereye gittiğini ne yapacağını anlatıyorsun… Deneysel bir belgesel yapabileceğinden söz ediyorsun. Ama sonra film çoğu zaman yönetmenin ve kameranın varlığını unuttuğumuz ve öznelerine odaklandığımız bir gözlem belgeseline dönüşüyor. Kamera önündekiler zaman zaman sana hitap etmekle hatta gelip sana dokunmakla birlikte başlangıçtaki kısa video günce tarzı değişiveriyor. Neler oldu çekim ve kurgu sürecinde?

Aslında tam olarak deneysel bir belgesel yapacağımı açıkça söylemiyorum. Filmde jeneriğe kadarki bölüm aslında benim neden orda olduğumu anlatıyor ve kurguda bahsettiğim video işi de oraya kadar ilerleyebildi. Ondan sonra kameranın önündeki karakter, kamera arkasına geçip yeni karakterlerini takip etmeye başlıyor. Antropolojik katılımcı ve gözlemsel bir kamera dili ile izledim olan biteni. Aslında izleyici benim gözümden kardeşleri ve yaşadıkları coğrafyayı görüyor diyebiliriz. Çünkü benimle arada iletişim kurmayı da ihmal etmiyorlardı. Sıklıkla olmasa da kameraya dönüp benimle konuşabiliyorlar ya da benden yardım istiyorlardı. Ve ben görüntünün akışını kesmeden istedikleri şeyi yapıyordum. Bu gibi refleksler kamerayı daha katılımcı kıldığı için kamera, benim bir parçammış gibi olmaya başladı. Böyle olunca kameranın varlığını yer yer unutabiliyorlardı.

 

Kısa filmlerinin ardından uzun metrajlı bir belgesel yaptın… Sırada uzun metrajlı kurmaca mı var?

Sessizliğin Kardeşleri’nin yapım sürecinde Bi Fikrim Var! ve 0 Rh- adlı kısaları yönettim; ve tabii video ve resimlerden oluşan işlerimle multidisipliner bir çok karma sergiye katıldım. Hali hazırda yazdığım bir uzun kurmaca senaryom var; 2015 yılında Antalya Film Festivali’nde Antalya Film Destek Fonu’na seçilmişti. Bunun yanı sıra, şu anda yeni hikâyeler üzerinde de çalışıyorum.

 

Sanat eğitimin sinemaya bakışını etkiledi mi? Aklında, hayalinde disiplinlerarası çalışmalar var mı? 

Tabii ki çok etkiliyor; yaptığım bir çok şeyin estetik kaygıları ortak çünkü. Ben disiplinlerarası işler yapmayı seviyorum. Sorun saydığımız şeylerin üretimimizi çok etkilediğine, bazen üreteceğimiz alana ve malzemeye karar verdiğine inanıyorum. Siz onu daha doğru anlatmak için elinizde bulunan argümanlara doğru karar verdiğiniz sürece mesajınızın alıcıya ulaşması da o kadar kolay, doğru ve sağlıklı olur. Ve evet, disiplinlerarası işler bundan sonrasında da devam edecek hayatımda.

Daha fazla yazı yok
2024-04-19 07:04:19