Ve efsane kadın aktivist, insan hakları savunucusu Angela Davis, anlamlı bir günde, 9 Ocak Hrant Dink’i Anma Konferansı’nda İstanbul’daydı. Davis, "karanlığa teslim olma" çağrısında bulunurken ‘terörle mücadelenin terörün kendisinden daha fazla zarar verdiği’ne dikkat çekti.

Sahnede iki güçlü kadın var. Biri, Amerikan yakın tarihinin deyim yerindeyse en şöhretli siyasi ‘’suçlu’’larından biri olan aktivist ve insan hakları savunucusu Angela Davis; diğeri ise Rakel Dink.

Afro-Amerikalılar’ın yurttaşlık hakları hareketleri, feminist eylemcilik ve Amerikan cezaevi sisteminin eleştirileri gibi yirminci yüzyılın ikinci yarısının en önemli sosyal hareketlerine katkıda bulunmuş olan Angela Davis, ABD devletince yıllarca hapishanede tutuldu; terörist olmakla itham edildi. Bir dönem üniversitedeki görevinden uzaklaştırıldı. Rakel Dink ise biricik eşi Hrant’ın katledilmesinin ardından 8 sene geçmesine rağmen gelmeyen adaleti aramaya devam ediyor.

Tarihin farklı dönemlerinde ve farklı ülkelerde nefret söyleminin mağduriyetini yaşayan iki kadın 9 Ocak’ta Boğaziçi Üniversitesi’nde ‘’Hrant Dink’i Anma Konferansı’’nda buluştu . 

Konuşmasına “Hrant Dink sömürgecilik, soykırım ve ırkçılığa karşı yürütülen mücadelenin güçlü bir sembolü olmaya devam ediyor” diyerek başlayan Angela Davis, “Hrant Dink’in eşitlik, barış, adalet hayalini ortadan kaldırabileceğini düşünmüş olan kişiler zannediyorum artık farkındalar; sayısız Hrant Dink yarattılar aslında. Dünyanın her yerinde insanların söylediği gibi: Ben Hrant Dink’im. Biz Hrant Dink’in eşitlik ve adalet mücadelesinin devam ettiğini gayet iyi biliyoruz. Hrant Dink’in ruhu yaşıyor ve daha da güçleniyor” diyerek devam etti.

Rakel Dink ise, Davis’i dinlemeye gelen yüzlerce dinleyiciye ‘’Irkçılıktan, şiddetten, ayrımcılıktan nefret etmeliyiz. Birbirimizi sevilmeye ve değer verilmeye layık görmeliyiz. Ancak sevgi, şiddeti yenebilir’’ sözleriyle seslendi.

Dünyayı kötülüğün teslim aldığı şu karanlık günlerde Angela Davis gibi tüm yaşamını insan hakları mücadelesine, ırkçılıkla ve şiddetle mücadele etmeye adamış bir kadının şu sözleri insanlığın düştüğü bu karanlık tünelden çıkış yolu için bir ışık belki de…

Boğaziçi Üniversitesi Hrant Dink’i Anma Konferansı’nın bu yılki davetli konuşmacısı Angela Davis’in konferansından başlıca satır başları şöyle…

 

"İntikam ve cezalandırmadan kendimizi arındırmalıyız"

“Bizler burada Paris’te öldürülmüş olan 12 gazeteci ve polis memurunun aile ve sevdiklerine taziyelerimizi iletirken öç alma tutumuna düşmemeliyiz. Ben bu şüphelilerin, bu genç adamların yüzlerine baktığım zaman sadece terörün yüzünü görmemeye çalışıyorum. Yanlış yönlendirilmiş gençlerin yüzlerini görmeye çalışıyorum. Gelecekteki imkanlardan yoksun bırakılmış gençleri görmeye çalışıyorum. İntikam ve cezalandırma etkilerinden kendimizi mümkün olduğunca özgürleştirmeli ve arındırmalıyız. Yasımızı tutarken adalete yönelmeliyiz.” 

 

"Türkiye’de etnik şiddet özgürce tartışılabilmeli"

‘’Türkiye’de yaşayan insanların kendi sömürgeci emperyal geçmişleriyle nasıl yüzleşeceklerini ben söyleyemem. Ancak Hrant Dink’ten ve diğerlerinden öğrendiğim kadarıyla özgürce konuşabilmelisiniz. Yunanlar, Suriyeliler, Ermeniler, hepsinin tabi tutulduğu şiddet hakkında özgürce konuşabilmeliyiz. Aynı şekilde Kürtlerin yaşadıklarını özgürce konuşabilmeliyiz. Özgürlüğün, adaletin tüm dünyaya yayılmasını istemiyor muyuz? Eğer istiyorsak bu talebi olağandışı eylemlerle göstermenin zamanıdır. Olağandışı çaba sarf etmenin zamanıdır. Her zaman ılımlı olamayız. Yeri geldiğinde ayağa kalkıp ‘’hayır’’ dememiz gerekiyor. Hrant Dink’in de bize öğrettiği bu değil miydi?’’

 

 "Terörle mücadele, terörün kendisinden daha zararlı olmaya başladı"

‘’Bugün Amerikan hapishanelerinde 2.3 milyon insan yaşıyor. Cezaevleri her türden sosyal problemlerin bir çözümü olarak sunuluyor. Oysa cezaevleri sorununu yaratan gerçek sorunları tartışmak ve ortadan kaldırmak gerekiyor. Bugün dünyada ‘’terörle mücadele’’ denilen şey, insanlara terörün kendisinden daha fazla zarar vermeye başladı.’’

 

"Terörizm derken dikkat!"

‘’Terörist kelimesini kullanmakta son derece temkinli davranmak taraftarıyım. Benim küçüklüğüm bombalar arasında geçti. Yaşadığım yerde Klu Klux Klan şiddetiyle büyüdüm. O bombalar bizim hayatımızda son derece sıradanlaşmıştı. Oysa o döneme bakacak olursak ö kadar fazla terör yaşanmıştı ki… Neden Amerika’nın o dönemine ‘’terörizm dönemi’’ denmiyor? Bu nedenle ben bu sözcüğü kullanmakta temkinli olmak gerektiğini düşünüyorum çünkü içinde ‘terörizm’’ geçen her söylemde siyasi bir saik bulunuyor.’’

 

"Polisin militer kuvvet haline gelmesi sorgulanmalı"

’Eğer bizler ancak ırkçı polis şiddetinin devam ettiğini ve genç siyah erkeklere yöneldiğini kabul edersek ve bunun analizini yaparsak ırkçı şiddeti bir bağlama oturtup tartışabiliriz. Polis kuvvetinin militerleşmesi ve başka ülkelerde olup bitenler arasında bağ var. Sadece Ferguson’daki değil aynı zamanda Batı Şeria ve Gazze’deki askeri şiddet de bu bağlamda sorgulanmaya muhtaç. Amerikan polisinin muazzam bir askeri güce dönüşmesinin ardında İsrail’in desteği olduğunu biliyoruz. İsrail, kolluk kuvvetlerini eğiterek buna hizmet ediyor. Komiserler, şefler, FBI ajanları, bomba imha uzmanları bugün İsrail’de eğitim alıyorlar. Ferguson olaylarını izleyen bir Filistinli aktivist, Ferguson’da polisin kullandığı gaz kapsüllerinin Filistin’de Filistinlilere karşı kullanılan kapsüllerle aynı olduğunu bizzat görmüş. Hatta Filistinli aktivistler Twitter üzerinden Ferguson’daki direnişçilere ‘’Polisten çok fazla uzaklaşmayın. Hatta mümkün olduğu kadar yakınlarında durun. Eğer yakınlarında olursanız gaz bombasından etkilenecekleri için size bir şey yapamazlar’’ şeklinde tavsiyeler veriyorlardı.’’

 

"Olağandışı eylemlere ve çabaya ihtiyacımız var"

“Ben de bir zamanlar tutuklandım. Belki de sizin anne-babalarınız ya da büyükanne ve büyükbabalarınız benim özgür bırakılmam için sokaklarda yürümüştür. O dönemde muazzam bir uluslararası kampanya yürütülmüştü. O dönemde imkânsız görülen bir başarıydı bu, Amerika’daki gücün alt edilemeyeceği düşünülüyordu ancak bu kampanya sayesinde bugün sizlerin huzurunuzdayım.”

 

"Ilımlı olmamalıyız"

"Gezi, Ferguson gibi direniş eylemlerinde sonuç ve etkiyi ayrıştırmamız gerekiyor. Sonuç başka, etki başka şey. Belki de çoğu kişi bu hareketlerin başarısız olduğunu düşünüyor. Ama hayır, bu yenilikçi hayal gücü yüksek anların değerini düşünerek nasıl bir etki ortaya konduğunu anlayabiliriz. Polisi aramadan bir takım şeylere çözüm bulduklarını düşünürsek, bize bir ilham kaynağı olmalı diye düşünüyorum. Bizim olağan dışı eylemlerde ve büyük çabalarda bulunmamız gerekiyor. Ilımlı olmamalıyız; yeri geldiğinde ayağa kalkıp hayır demeyi bilmeliyiz, sesimizi yükseltebilmeliyiz.”

Daha fazla yazı yok
2024-03-29 13:19:46