Kontrastların Kabaresi

 

Viyana’da sergiledikleri performanslarla dinleyici kitlesini hızla genişleten MFS ile kremalı kahve tadında söyleştik. İstanbul Blues Kumpanyası, Mama & Friends, Kum-Pan-Ya Tiyatrosu gibi 90’lara ve 2000’lere iz bırakmış ekiplerin kadrosunda yer alan Suna Suner anlatıyor.

 

Sarp Keskiner: Seni daha önce daha çok blues, gospel ve soul projelerinden tanıyoruz. Kabare kültürü ve müziğine ilgin nereden ve niye başladı?

Suna Suner: Doğru. Sahneye ilk çıkış dönemimde kadrosunda yer aldığım projelerin ortaya koyduğu üzere, güçlü bir blues ve gospel geçmişinden geliyorum… Ve fakat; çok uzun yıllardır caz ve opera dinlerim. Bu janrlarin tümü benim beğeni havuzumda birbiriyle hemhâl olmuş olacak. On yedi yıl kadar önce, henüz İstanbul’da yaşarken, 20. Yüzyıl’ın ilk yarısında ortaya çıkmış avantgard sanat akımlarına, 20’lerin ve 30’ların tiyatro kültürüne, Alman diline ve Alman sanatına olan ezeli hayranlığım iyice koyulaşmışken Kum.Pan.Ya. Tiyatrosu’nda oyunculuğa başladım. Tiyatro tarihi alanında çalışıyor olmamın da muhtemel etkisiyle o zamanlar epey kıt olan Almancamı geliştirmek için bu şarkı külliyatını hatmetmeye kalkışmamla başladı ilgim diyebilirim.

Bu repertuarla kurduğum ilgi kısa zamanda Berlin’de yaşamak ve Berlin’de müzik okumak tutkusuna dönüştü. Tabii daha sonra ne Berlin’e taşınabildim, ne de orada müzik okudum ama hayatın önüme dizdiği tesadüfler beni yine Almanca konuşulan bir sanat şehrine, Viyana’ya getirip bıraktı. Sahne partnerim Barbara Bandi pop, electro, rock gibi farklı ardalanlara sahip; çeşitli albüm ve ödülleri olan bir şarkıcı. Music For Separees bir sahne projesi; kostümü, sahne ve repertuar tasarımı ile epey uğraşıyoruz ve benim çok uzun zamandır seslendirmeyi arzu ettiğim bir repertuarı beraberce sahneliyoruz. Bu beni çok  mutlu ediyor.

 

Bandi ile nasıl bir araya geldiniz?

Viyana’da görev yaptığım kurum Don Juan Archiv Wien’den (www.donjuanarchiv.at ) çalışma arkadaşım Karin Rudolf, eski bir band ve tur menejeri… Ayrıca Viyana’nın en ünlü ve kadim diskosunun eski yöneticisi. Kendisi ve eşi Georg Rudolf, ayrıca halen Viyana’nın tanınmış DJ’lerinden. 2012 yılının Ekim ayı başında, Georg’un doğumgünü partisinde Karin, beni Barbara Bandi ile tanıştırdı ve ikimiz Georg için spontan bir doğumgünü şarkısı söyledik. İkimizi sahnede yanyana gördüğü anda Karin’in kafasında ikili bir proje yaratma fikri canlanmış. O zamanki piyanistimiz; müzik pedagogu Kuno da ekibe eklenince ben kafamda zaten çoktan hazır olan repertuarı hepsi ile paylaştım. Böylece işe giriştik ve ilginçtir ki, kurulduğumuz anda ilk konserin tarihi, yeri çoktan belliydi. Kostümleri belirledik; sahneleme üzerine çalıştık ve dekor işini de tamam ettikten sonra DJAW’in Noel partisinde, 20 Aralik 2012 akşamı sahneye çıktık.

 

Repertuarı nasıl seçtiniz; repertuar seçimindeki kriterler neler?

İlk repertuarımız, benim seçtiğim sekiz şarkıdan ibaretti. 1920’lerin sonları ile 1930’ların başlarını içeren döneme ait, Berlin yeraltı kabare kültürünün meşhur ettiği kabare ve revü şarkıları… Dönemin rejiminin toplum dışına itip itibarsızlaştırmaya çalıştığı kent kökenli ötekileştirilmişlerin yaşamlarını, hayat felsefelerini ortaya koyan, genelgeçer kabul edilmiş toplumsal değerleri ve rejimi alabildiğine eleştiren metinlere eşlik eden melodiler bunlar. Zamanın Almanca deyimi ile “Entartete Kunst, entartete Musik” söz konusu ettiğim… Yani “soysuzlaştırılmış sanat ve müzik” diye adlandırılmış bir janra ait şarkılar bunlar… Ama “yaramaz” ve / veya açık saçık temalı olan, kadın figürün muhakkak cinselliğinde ve cinsel seçimlerinde sınırsız özgürlüğünü fütursuzca deklare ettiği, aykırı ve tercihen serkeş bir portre çizdiği şarkılar kadar; esprili ve parodileştirilmeye uygun şarkıları da repertuara alıyoruz. Tüm bunların üzerine, Karin’in özel isteği üzerine, iki klasik Marlene Dietrich şarkısını ekledik. Repertuara son eklenen şarkı ise Esther-Abi Ofarim’den “Noch einen Tanz” (1967).

 

Barbara Bandi ile çok keyifli bir kontrast oluşturuyorsunuz sahnede…

Sahne partnerimle keyifli bir kontrast oluşturduğumuz konusundaki görüşüne katılıyorum. Birimiz sarışın bomba; birimiz kızıl bomba! Birimiz Marilyn, birimiz Rita!

Aslında hem birbirimizin konstrastı, hem de birbirimizin tamamlayanıyız sahnede. Repertuardaki şarkılara göre cinsiyet rollerini de değişiyoruz. Kâh iki sevgili, kâh karı koca, kâh iki kız arkadaş; bazen de iki erkek arkadaş oluyoruz. Sahnede; bazen birbirimize aşık oluyor, bazen burnumuzdan soluyor, bazen kavga edip, bazen barışıyoruz.

 

Sırada ne var?

Önümüzdeki dönemde yeni piyanistimiz Joachim Claucig ile birlikte, tahminen Ekim 2014’te Viyana’nın ünlü kulübü Cabaret Fledermaus’ta (Yarasa Kabaresi) yeni bir konser yapacağız.

Sonra belki İstanbul, belki Ankara? Ne güzel olur!


 


www.musicforseparees.at

 


http://www.youtube.com/watch?v=ULolEhRT4Q4

Daha fazla yazı yok
2024-03-28 10:54:56