A password will be e-mailed to you.

Alin Taşçıyan Sanatatak okurları için bu yıl 203 filmin gösterileceği 36. İstanbul Film Festivali‘nden 20 filmlik bir seçki hazırladı. Üstelik okurlarımıza da bir notu var: “Gitti geldi yine Doğu Avrupa’dan, yine kadın yönetmen imzalı filmleri buldu diyeceksiniz ama ben ne yapayım o filmler iyiyse!”

Benim Mutlu Ailem / Chemi Bednieri Ojakhi / My Happy Family

 

Nana Ekvtimishvili, Simon Gros /Gürcistan-Almanya-Fransa

Hayatın Baharı’nın yönetmenleri Nina ve Simon, Sundance ve ardından Berlin’de prömiyerini yapan bu dramda bu kez ataerkil Gürcü toplumunu mercek altına alıyor. 25 yıldır evli olan edebiyat öğretmeni Manana, üç odalı evini kocasıyla birlikte anne-babası, iki yetişkin çocuğu ve damadıyla paylaşmaktadır. 52. doğum günü akşamında Manana evden ayrılmak istediğini söyler. Ailesi şaşkınlık içerisindedir, ama gerçekten valizini toplayıp tek başına bir eve çıktığında daha da şaşırırlar. Gürcistan’da görülmüş şey değildir bu yaptığı. Mutlu yuvası ve ailesi dururken bu kararın nedeni ne olabilir?

Kol Saati / Slava / Glory

Kristina Grozeva, Petar Valchanov / Bulgaristan-Yunanistan

Urok / Ders’le (2014) hatırlayacağımız Bulgar yönetmenler Kristina Grozeva ve Petar Valchanov, son derece etkileyici filmlerinde bu kez Dardenne Kardeşler’in izlerini takip ediyor ve resmi yolsuzluğun üzerinin şahsi bir dürüstlükle örtülme çabasına odaklanıyorlar. İşçi Tsanko, demiryolunda içi para dolu bir çanta bulur ve bunu yetkililere teslim eder. Yolsuzluklarla gündemde olan Ulaştırma Bakanlığı’nın halkla ilişkiler yetkilisi Julia, Tsanko’dan bir kahraman yaratmaya çalışır. Tsanko’ya hediye olarak dijital bir kol saati takılmasıyla işler karışmaya başlar.

Sürgün / Exil / Exile

Rithy Panh / Fransa-Kamboçya

Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar adayı olan bir önceki filmi Eksik Resim ile Kamboçya’nın trajedilerine ayna tutan Rithy Panh, ülke tarihinin en karanlık noktalarında cesurca gezinmeye devam ediyor. Yönetmen, Pol Pot rejiminin soykırımlarında kurban edilen iki milyon can için ağıt yakarken, filmini belgesel ve kurmaca arasındaki gri alanda konumlandırıyor. Acımasız rejimin slogan, kitap, şarkılarla kurduğu hâkimiyeti, yılın en muazzam arşiv çalışmalarından biriyle sorgulayan Sürgün devrim, kayıp, adalet, siyaset gibi kavramları da korkusuzca inceliyor.

‘93 Yazı / Estiu 1993 / Summer 1993

Carla Simon / İspanya

Katalan yönetmen Carla Simon’un küçük bir kızın evlatlık gittiği ailedeki sıkıntılı günleri hakkındaki ilk uzun metrajlı duygusal filmi, dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nin Generation Kplus bölümünde Şubat ayında yaptı. Annesiyle babası hayatlarını kaybedince dayısıyla yengesi altı yaşındaki Frida’yı taşradaki evlerine, yanlarına alırlar. Annesinin hasretini içinden atamayan Frida gecelerini dua ederek, gündüzlerini ise yeni ailesinde kendine bir yer edinmeye çalışarak geçirir. Otobiyografik öğeler taşıyan 93 Yazı, küçük Frida’nın iç dünyasını bir yaz süresince, duygu sömürüsüne kaçmadan gözlemliyor.

Amerika Meydanı / Plateia Amerikis

Amerika Square / Yannis Sakaridis / Yunanistan-Almanya-İngiltere

Amerika Meydanı, bir dövme sanatçısı, sıradan bir ırkçı ile Suriyeli bir mültecinin yollarının kesiştiği, tempolu bir hikâye anlatıyor. Atina’da pek sevdiği park mültecilerin uğrak yeri ve geçici ikametgâhı olunca işsiz, memnuniyetsiz bir Yunan milliyetçisinin dünyası alt üst olur. Mülteciler hayatta kalabilmek ve Avrupa’nın içlerine gidebilmek için bu parkta Yunanistan’ın karanlık yeraltı dünyasıyla da temasa geçerler. Hareketli görselliği ve çarpıcı anlatımıyla Amerika Meydanı sınırların ticaret, zamanın da hep kısıtlı olduğu “toplu göç ekonomisi”ne tavizsiz bir gözlemcilikle yaklaşıyor.

İz / Pokot / Spoor

Agnieszka Holland / Polonya-Almanya-Çek Cumhuriyeti- İsveç-Slovakya

Şubat ayında Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan İz, Polonya usulü bir Fargo gibi, karlar altındaki bir dağ kasabasında geçen, renkli karakterlerin cirit attığı bir cinayet filmi. Filmin başkarakteri, kasabada öğretmenlik yapan astroloji delisi, hayvan hakları savunucusu şirin ihtiyar Duszejko. Duszejko’nun iki köpeğinin ortadan kaybolması ardından çoğu kaçak avcılıkla uğraşan kasaba sakinleri de art arda cinayetlere kurban gitmeye başlar. Usta sinemacı Agnieszka Holland, filmini “janrlar arası bir gerilim, kara komedi öğeleri taşıyan anarşist-feminist bir polisiye” olarak tanımlıyor.

Beden ve Ruh / A Teströl és Lélekröl / On Body and Soul

On Body and Soul, 67. Berlin Film Festivali, Altın Ayı ödülünü kazandı.

Ildikó Enyedi / Macaristan

Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Ayı’yı kazanan Beden ve Ruh, sert olduğu kadar da yumuşak, büyülü gerçeklik esintileri taşıyan bir aşk hikâyesi anlatıyor. Usta Macar yönetmen Ildiko Enyedi’nin 18 yıl aradan sonra çektiği ilk film Budapeşte’de bir mezbahada geçiyor. Öğlen yemeklerini bile ciddiyetini bozmadan tek başına yiyen hastalıklı derecede asosyal Maria, kendi gibi sessiz ve içine kapanık müdürü Endre ile yakınlaşır. Tesadüfen, geceleri aynı rüyaları gördüklerini fark ettiklerinde önce bu durumdan sıkılıp korkarlar, ama sonrasında rüyalarındaki birlikteliği gerçek hayata taşımaya çalışırlar.

Dağların Tepelerin Ardında / Me’ever Laharim Vehagvaot

Beyond the Mountains and Hills / Eran Kolirin / İsrail-Almanya-Belçika

Greenbaum ailesi görünüşte sorunsuz bir hayat sürdürmektedir. Ne var ki, baba David’in 27 yıl hizmet verdiği İsrail ordusundan ayrılıp sivil hayata dönüşüyle birlikte ailenin tüm bireylerine ve aslında topluma sızmış olan huzursuzluk, kendini gösterecektir. Eran Kolirin, üçüncü filminde devleti yozlaşmaya yüz tutmuş aile mefhumu üzerinden tartışmaya açıyor. Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde dünya prömiyerini yapan Dağların Tepelerin Ardında, nedensiz ve isimsiz bir suçluluk duygusunun en iyi yansıtıldığı filmlerden.

Félicité

Alain Gomis / Fransa-Belçika-Senegal-Almanya-Lübnan

Geceleri barda şarkı söyleyerek geçimini sağlayan Félicité’nin yaşamı, 14 yaşındaki oğlunun motosiklet kazasıyla iyice çıkmaza giriyor. Senegal asıllı Fransız yönetmen Alain Gomis, oğlunun ameliyatı için gereken parayı toplamaya çalışan cesur Félicité’yi şefkatle, “onca fakirliğe rağmen” klişesine düşmeden, izliyor ve sıklıkla başroldeki Vero Tshanda Beya’nın anlamlı yüzüne odaklanıyor. Kongo’nun başkenti Kinşasa’da zengini acımasızlaştıran, yoksulu ve özellikle kadını ise yalnızlaştıran ekonomik ve ataerkil düzenin hâkimiyeti her adımda karşımızda. Ruh hallerine tercüme olan müzikler, filmin gerçekliğine ayrı bir derinlik kazandırıyor.

Ana, Sevgilim / Ana, Mon Amour

Cãlin Peter Netzer / Romanya-Almanya-Fransa

Ana, Sevgilim, festivalde de gösterilen Çocuk Pozu’yla 2013’te Altın Ayı kazanan Romen yönetmen Calin Peter Netzer’den bir kara sevda filmi. Üniversite yıllarında tanışan Ana ve Toma birbirlerine âşık olur. İlişkileri derinleştikçe, Ana’ya psikolojik sorunlarında destek olmaya çalışan Toma’nın Ana ile birlikteliği bir bağımlılığa dönüşür. Bu sorunlu ilişkiyi psikanalize geniş yer açan bir senaryo, dinamik el kamerası ve doğal oyunculuklarla aktaran Netzer, Romen sinemasının genç kuşağının parlak isimleri arasındaki yerini pekiştiriyor.

Kesişen Hayatlar / Réparer Les Vivants

Heal the Living / Katell Quillévéré / Fransa-Belçika

2013 yapımı Suzanne ile dünya çapında övgü toplayan genç yönetmen Katell Quillevere’in, Fransa’nın tanınmış oyuncularını bir araya getiren üçüncü filmi, Maylis de Kerangal’in çoksatar romanının sinema uyarlaması. Birbirine bağlanan üç hikâyede yönetmen ilk olarak kaza geçiren genç bir sörfçüye, gencin hastanedeki anne-babasına ve son olarak da hayatta kalmak için kalp nakline ihtiyaç duyan bir anneye odaklanıyor. Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde dünya prömiyerini yapan film yaşamın belirsizliği, beden ve tesadüfleri son derece dokunaklı ve hümanist bir gözle ele alıyor.

Kurtla Kuzu / Wolf and Sheep

Shahrbanoo Sadat / Danimarka-Fransa-İsveç-Afganistan

Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yapan Kurtla Kuzu, folklorik bir doküdrama, etnografya ile ilgilenen bir ilk film. Afgan yönetmen Sadat, Batı’da her daim şiddet terminolojisi ile özdeşleştirilen memleketine, önyargıya dair bütün kavramları filtreleyerek odaklanıyor. Bu nedenle bu filmde başrolde IŞİD, silahlar ya da bombalar yok; ancak keçiler, çocuklar, çobanlar, gelenek ve bu dağlarda alınan taze bir nefes var. Kurtla Kuzu gözlerden ırak bir köydeki yaşamı merkezine alırken, ölümden ziyade yaşamla ilgileniyor.

Ben Senin Zencin Değilim / I Am Not Your Negro

Raoul Peck / ABD-Fransa-Belçika

Usta yönetmen Raoul Peck’in imzasını taşıyan Oscar adayı bu belgesel, ünlü Amerikalı yazar James Baldwin’in yarım kalmış yapıtı Remember This House’u merkezine alıyor. Baldwin, çok kısa aralıklarla öldürülen Afro-Amerikalı üç aktiviste; Medgar Evers, Malcolm X ve Martin Luther King Jr.’a dair anılarından yola çıkarak Amerika’da ırkçılığın kökeni ve bununla nasıl mücadele edilebileceği üzerine bir deneme yazmayı hedeflemişti bu yapıtında. Peck ise yarım kalmış bu metni arşiv görüntüleriyle birleştirerek, Baldwin’in o dönemde ırkçılığa dair söylediklerinin günümüzde Amerika’da hâlâ geçerli olduğunu hayranlık uyandırıcı şekilde ortaya koyuyor. Filmde Baldwin›in metnini ünlü oyuncu Samuel L. Jackson seslendiriyor.

Ardıl Görüntü / Powidoki

Afterimage / Andrzej Wajda / Polonya

Polonya’nın Oscar adayı Ardıl Görüntü, komünist rejimin toplumsal hafızadan silmeye çalıştığı “çağdaş resim sanatının mesihi” Wladyslaw Strzeminski’nin hayatından bir kesiti anlatıyor. 2. Dünya Savaşı sonrasında Strzeminski, Komünist Parti baskısına boyun eğmeyi reddedince öğrencilerinin desteğine rağmen sefalete sürüklenir. Wajda’ya göre Ardıl Görüntü, “eğilmeyen, kararlarının arkasında duran, kendini tamamen sanata adamış bir adamın portresi.”

Kişisel Meseleler / Omor Shahsiya

Personal Affairs / Maha Haj / İsrail

İsrail’de yaşayan bir Filistinli olarak kendi deneyimlerinden esinlenen yönetmen Maha Haj, bu ilk filminde geniş bir ailenin üyeleri arasındaki iletişim sorunlarını izliyor. Nasıra’da yaşayan yaşlı bir çiftin Ramallah’taki bekâr oğulları; iyice uzağa, İsveç’e taşınan diğer oğulları ve doğum yapmak üzere olan kızları ile aralarındaki hassas ilişkiyi anlatan Kişisel Meseleler Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde dünya prömiyerini yaptı. Gündelik hayatın melankolisini serinkanlı bir mizahla yakalayan film, aileden yola çıkarken hem kişisel hem de siyasal sınırları ele alıyor.

Mimozalar / Mimosas

Oliver Laxe / İspanya-Fas-Fransa-Katar

Cezayir’de yaşayan İspanyol sinemacı Oliver Laxe, Mimozalar’da western izleri taşıyan esrarengiz bir yolculuk sunuyor. Hasta ve yaşlı bir şeyhin son arzusu Sicilmâse’de, akrabalarının yanına gömülmektir. Ancak yolda hayatını kaybedince birkaç adam cenazesini bu şehre götürme görevini üstlenir; Atlas dağlarının çetin şartlarında fiziksel olduğu kadar metafizik bir yolculuk başlar. Büyüleyici coğrafyayı fon edinen Laxe, hikâyesinin şifrelerini çözmeyi izleyicisine bırakırken alışıldık hikâye anlatım yollarını reddederek yolculuğu ruhsal bir deneyime yaklaştırıyor.

Vicdansız / Bezbog / Godless

Ralitza Petrova / Bulgaristan-Danimarka-Fransa

Bulgaristan’da dağların eteğine kurulu, neredeyse cansız, gri bir kasabada yardıma muhtaç yaşlı insanların bakımını yapan hemşire Gana, hastalarının kimlik kartlarını çalıp karaborsada satmaktadır. Pek konuşmadığı annesi işsizdir, erkek arkadaşıyla kurduğu tek ilişki ise birlikte morfin kullanmaktır. Monoton dünyasına duyarsızlığıyla katlanabilen Gana’nın hayatı sıradan yozlaşmışlığıyla sürecek gibidir, ta ki hastalarından birine yakınlık duyana kadar. Vicdansız, bir Doğu Avrupa “kâbus”u çizen, karanlık, dürüst, gerçekçi ve fazlasıyla sert bir film.

Gimme Danger

Jim Jarmusch / ABD

“Gelmiş geçmiş en büyük rock’n’roll grubu.” Amerikan bağımsız sinemasının usta ismi Jim Jarmusch, Iggy Pop liderliğindeki The Stooges hakkında işte böyle diyor. Jarmusch’un yönettiği ve odağında The Stooges’ın yer aldığı müzik belgeseli Gimme Danger grubun büyüsünü ve eşsizliğini izleyiciyle cömertçe paylaşıyor. Bir hayranın gruba yazdığı aşk mektubundan, Iggy Pop’un çocukluğunun animasyonla canlandırılmış anlarına, The Stooges’ın zirvedeki günlerinde verdikleri konserlere ve güncel röportajlara uzanan Gimme Danger,rock’n’roll ruhunu, punk isyanını, öfkesini ve eğlenceyi bir arada barındırıyor.

Fransızlar / Les Habitants

Raymond Depardon / Fransa

Fransa’nın en önemli belgeselcilerinden, kariyerini “Fransızlığın” günlüğünü yazmaya adayan Raymond Depardon’un yeni filmi, en basit tabirle bir Fransa turu. Gelgelelim, bu tur turistik değil. Depardon, bir karavana atlayıp Fransa’daki küçük köy ve kasabaları geziyor, bu bölgelerde yaşayan insanları kadrajına davet ediyor. Bu “belgeleme” yöntemini de Fransa’nın değişen yüzünün, yenilenen, yüz değiştiren işçi sınıfının, göçmenlerin omzunda yükselen orta sınıfın resmini çekmek için kullanıyor. Fransızlar, izleyiciyi Fransa’nın sinemaya pek yansımayan doğasında ve bu doğanın sakinleri arasında gezintiye çıkarıyor.

Vahşi Bölge / La Región Salvaje / The Untamed

Amat Escalante / Meksika-Danimarka-Fransa-Almanya-Norveç-İsviçre

Meksika sinemasının büyük yeteneği Escalante, Vahşi Bölge’de ülkesindeki muhafazakârlık, homofobi ve şovenizmi fanteziyle bir araya getiriyor. Ormanda bir kabinde, saf cinsel haz veren ve bu dünyaya ait olmayan bir varlık yaşamaktadır. İki çocuklu sıradan bir ailenin üyeleri bu varlığın çekimine kapılır. Filmini geçen yıl hayatını kaybeden Andrzej Zulawski’nin Possession’ına ithaf eden Escalante, toplumsal olandan güç alarak güçlü bir sinema diliyle hayal gücüne de alan açıyor.

Daha fazla yazı yok
2024-04-27 00:26:49