"Kapoor’daki bu büyük yer değiştirme, şeylerin özündeki karşıtlıkları belirleyip, karşıtlığın metafizik değerini belirgin duruma getirmek, onu alt üst etmek ve böylece daha önce ayrıcalıklı görünmeyen tarafı ön plana çıkarmak şeklinde gelişiyor."

Anish Kapoor, Hint ve Irak kökenleri dolayısıyla, çağdaş sanat dünyasının çok sevdiği “kimlik” ve “göç” konularına hapsedilmekten kendini kurtarmış bir sanatçı. Kendisini post-kolonyal incelemelerin herhangi bir nesnesi olmaktan kurtarmakla kalmayıp, bunun yerine, varlıkların ontolojik ayarlarıyla oynayan ve tüm bunları yaparken de felsefe yapmıyormuş gibi davranan bir duruş sergiliyor. Oysaki heykellerinin form ve dokusu, büyük bir hiyerarşik parçalanmayı imliyor. Bir yanda alelade olanın yücelimi gerçekleşirken, diğer yanda yüce olan sıradanlaşıyor, suflileşiyor. Bunu, Sabancı Müzesi’ndeki “Gök Ayna” ve “Arkeoloji ve Biyoloji” adlı işlerine bakarak yüzeye çıkarmak mümkün. Ontolojik düzlemde birbirinin zıddı olan bu iki eser, sanatçının müdahalesiyle, hakikatle olan ilişkilerini yeniden güncelliyor. Sergide, bu iki eserin özelliklerini taşıyan çokça yapıt olsa da sanatçının kavramsallaştırma gücünün en somut örneği olarak bu iki esere odaklanmak, sergiyi daha anlaşılır kılmakta.


Uzama Sıkıştırılan Zaman

“Gök Ayna” adlı işi, gökyüzüne doğru çevrilmiş, devasa bir içbükey aynadan oluşuyor. Bulutların akışkanlığı ve zamanın döngüsü, bu aynaya yansıyor. Seyirci, farklı zaman dilimlerinde her baktığında, değişmiş ve birbirinin hiçbir zaman aynısı olmayan farklı içerikler görüyor. Bu sayede, Ali Akay’ın belirttiği üzere, kımıldayan bulutları, heykelin içinde adeta bir video gibi bize sunuyor ve göksel olanı, kutlu olanı yere indirip, sekülerleştiriyor. Bu değer parçalanması, yeryüzü ve gökyüzü arasındaki karşıtlığı alt üst edip, ayrıcalıklı olanın konumunu sarsmak anlamına geliyor. Ritüelin alanına girip, onu bayağılaştırmak ve görkeminden koparmak. Ya da Baudrillard’ın deyimiyle, “bütün amacı, gerçekliği ikizi aracılığıyla ayağa düşürmek ve yok etmek” olan bir eyleme dönüşüyor. Aslında Kapoor, üç boyutlu heykeline, dördüncü boyutu ekleyerek (zamanın akışkanlığının kaydedilmesi), hipergerçek bir imge yaratıyor. İlginç olansa, bu yaratım tarzının, kendini sonsuz kere tekrar etmeye açık bir üsluba sahip olması. “Gök Ayna”nın yanına bir “Gök Ayna” daha konabilir ve bu çoğaltım, eserin kendini sonsuz kere yineleyen bir temsiliyet simülasyonuna dönüşebilir. Bu sayede, hakikate ilişkin son sözün söylenemeyeceği bir imge silsilesiyle karşılaşırız. Bu durumda, sonsuzcasına çoğalıp giden imgeler zincirine maruz kalan estetik alımlayıcının/seyircinin hakikat arayışı sonuçsuz kalacaktır. Bu kusursuz eşitliği kabullenmek kaçınılmaz olacaktır.


Anıtsallaşmış Erotizm

“Arkeoloji ve Biyoloji” adlı işinde ise, tam tersine dünyevi olanın yüceltimi, adeta bir tapınç nesnesine dönüştürülerek anıtsallaşması söz konusu. Sergideki diğer işlerde de (et dokusu görünümünün verildiği heykeller) karşımıza çıkan bir görselleşmiş tutku kendini dayatıyor. Ancak bu eser, görmezden gelinemeyecek kadar büyük boyutlarda ve duvar boylu boyunca oyularak, adeta groteskleşmiş bir vajina imgesi elde edilmiş. Eserin önünde toplanan seyirciler, insan boyunun sınırlarını çok aşan büyük tapınakların önünde toplanan kalabalıklarla aynı sahneye çekiliyor. Tensel, dünyevi ve sıradan olan, yine sanatçının müdahalesiyle kutlu ve yüce bir bağlama oturuyor. Bütününden bir ameliyatla kesilip alınmış, bir araştırma nesnesi gibi büyütülmüş ve varlıkbilimsel dönüşüme uğratılarak, hakikatle olan ilişkisi yeniden tanımlanmış bir esere dönüşüyor.

Kapoor’daki bu büyük yer değiştirme, şeylerin özündeki karşıtlıkları belirleyip, karşıtlığın metafizik değerini belirgin duruma getirmek, onu alt üst etmek ve böylece daha önce ayrıcalıklı görünmeyen tarafı ön plana çıkarmak şeklinde gelişiyor. Bu karşıtlık sarsılıp, yerinden oynatılıyor ve şeylerin yapısı, bozuma uğratılıyor. Hakikat ve kuruntu birbirine karışıyor ve şeylerin kategorisi dramatik bir yer değiştirmeye maruz kalıyor. Elimizde kalan ise, neyi temsil ettiği artık önemsizleşen imgelerin, felsefi bir etkinlik olarak sanatsal yaratımın hizmetine girmiş olması oluyor.

Daha fazla yazı yok
2024-03-29 06:43:39