A password will be e-mailed to you.

İstanbul’un güncel müzik ve keşif sahnesi olarak 2009 yılında kurulan Salon İKSV, bu yıl 10. yaşını kutluyor. Birbirinden farklı janrdan oluşan yeni sezon programını duyuran Salon, geçtiğimiz gün yerli sahnenin başarılı sytnhpop grubu Jakuzi konseriyle kapılarını açtı. Salon İKSV direktörü Deniz Kuzuoğlu’yla buluşup 10. yaşını kutlayan Salon’un yeni keşiflerini konuştuk.

 

Salon İKSV’nin bu 10 yıllık süreçte kültür sanat adına İstanbul’a en büyük katkısı ne oldu?

İstanbul’un kültür sanat hayatına bir katkıdan bahsedeceksek, İKSV’nin güncel müzik kolu olarak bizim görevimiz bilet kaygısı duymadan, insanların cesaret edemediği inandığımız isimleri getirmek oldu. Her zaman güncel müzikte keşif sanatçılarını getirmeyi hedefledik. Ólafur Arnalds ve Nils Frahm gibi isimler henüz Avrupa’da bizdeki gibi küçük mekanlarda çalarken onları İstanbul’da ilk kez Salon’da sahneye çıkarttık.

 

Yeni sezonda bizi nasıl bir program bekliyor? Deniz Kuzuoğlu müzikseverlere hangi konserleri önerir?

10. senemizde yine keşif programı yaptık. Bütün iyi kritiklerin en üst sıralara koyduğu albümlerden seçmece yaptık. Showcase festivallere gidip; “Bu ileride büyük bir sanatçı olacak” dediğim isimlerden seçimler yaptık. Daha önce İstanbul’a gelmiş, burada kitlesi olan isimler yerine ilk defa gelmiş olmaları, çok bilinmemeleri burada keşfedilmeleri üzerinden bir program yaptık. Bu sanatçıların yanına yerli bir isim de koyarak bir gecede iki konser planladık. “Palmiyeler‘i seviyor musunuz? Bir de Babe Rainbow’a bakın”, “Al’York seviyor musunuz? Bir de Iceage’e bakın, bunları dinleyin” diyerek, türünün aynı gecede hem yerli hem yabancı örnekleri olsun istedik.

Boy Harsher

Şahsi olarak tavsiye edeceğin bunu mutlaka kaçırmayın diyeceğin isimler var mı?

Bunu mutlaka kaçırmayın diyeceğim; Helado Negro var. Bence bu senenin en iyi albümlerinden biri. Geçtiğimiz bahar ve yaz döneminde Beirut’un alt grubu olarak turneledi. Onun dışında yeni bir kadın, neo-klasik piyanist Hania Rani var. O da en son bahar turnesinde Ólafur’un öncesinde sahne aldı. Mummel Hands’in plak şirketi Gondwana Records’tan çıkan isimlerden. Geçen sene izlememiş olanlar kaçırmasın Mario Batkovic var. Bunu herkese söylüyorum; akordeonun böyle çalınabileceğini hiç düşünemezdim. Zola Blood kesinlikle kaçırılmaması gereken bir diğer isim. Yine Boy Harsher İstanbul’un en çok beklediği isimlerden. Özellikle dark wave, sytnh-pop camiasını sevenler için… Olabildiğince çeşitli janrlarda bir müzik programı yapmaya çalıştık.

 

Peçeteden bu yıl çıkan isim Mac DeMarco

Bu yeni programı oluştururken kişisel zevklerin üzerinden mi yoksa sosyal medyada dinleyicilerin müzik zevkine göre mi planlama yapıyorsunuz?

Programı oluştururken tek bir şey üzerinden ilerlediğimizi söyleyemem. Tabii ki sevdiğim isimlerin sahne aldığı zamanlar oldu, olmaya da devam ediyor. Ama tamamen benim kişisel zevkim, evde dinlediğim isimler olmuyor. Zaten olmamalı da… Çok farklı kitlelere de hitap etmem gerekiyor. Sonuçta burası herkese açık bir mekan. O yüzden kişisel zevkim aslında programı yaparken o kadar etkili değil. Çok inandığım çok beğendiğim grupları tabii ki konsere alıyorum. Bir programı yaparken en az 1 yıl öncesinden zaten çalışmaya başlıyoruz. Showcase festivallere gidiyorum. Yeni grupları keşfediyorum. Bütün plak şirketlerinin kataloglarını inceliyorum. Çoğunluğu dijital yerli yabancı basın yayın organlarını takip ediyorum. Kim neyi övüyor diye… Bir yandan ‘Peçeteye İstek’ gerçekten çok önem verdiğim bir iş.

 

Peki geçen sene peçeteye istekten Warehouse çıkmıştı. Bu sene kim çıktı? Gezgin Salon nerede gerçekleşecek?

İstanbul’da uzun zamandır çok beklenen bir isim çıktı! Mac DeMarco bu sene Birlikte Güzel desteğiyle 30 Kasım Cumartesi Gezgin Salon için Volkswagen Arena’da sahneye çıkacak.

 

Sanatçılarla çiğ köfte partisi yapan bir ekibiz

Deniz Kuzuoğlu

Bir de seyircinin izlediği sahnenin arkasında dönen başka bir dünya var. Backstage’de bizim bilmediğimiz enteresan durumlar oluyor mu?

İyi bir ekiple çalışmamın çok büyük bir etkisi var ama ben aksilikler yaşanan mekan veya Gezgin Salon yapmadım hiç. Bizde çoğunlukla çok düzgün gitti konserler. Son 3 yılda bir tek geçen sene Agar Agar 2’inci gecesine çıkamadı. Onu da sonrasında Gezgin Salon’la hallettik. Sanatçılarla konser bazında her şey profesyonelce yürüdü. İşin arkasında tatlı anılarımız oldu hep. King Gizzard’la beraber Peyote’ye gitmek, beraber çiğ köfte yemek. Ólafur’un her sene hamama gitmesi bizim için daima bir geyik olmuştur. Biz sanatçılarla çiğ köfte partisi yapan bir ekibiz.

 

Sanat adına bir projeye başlarken karşılaştığınız en büyük engel nedir?

İstediğini yapamama bizde bütçe kaynaklı bir hikaye. Ne olursa olsun Dolar veya Euro ile bir şeyleri satın alıp TL üzerinden bir sunum yapılıyor. Arada çok büyük bir bütçe açığı oluyor. Onu sponsorluk ve üyeliklerden gelen bütçelerle çıkartmaya çalışıyoruz. Ama her zaman mümkün olmuyor. Bütçe dengesini bir şekilde kurmak lazım. İKSV olarak biz kar amacı güden bir kurum değiliz ama aynı zamanda zarar da edemeyiz. Öyle bir lüksümüz de yok. En büyük engel her zaman bütçe. Kültür sanat sektöründe çalışanlar zorluklara o kadar alışmış bir ekip ki batıya göre bir şeyi oldurma savaşımız ve becerimiz daha yüksek. Gündemin hiç sabit kalmadığı enflasyonun sürekli oynadığı bir dünyada uzun vadeli bir plan yapmak hiç de kolay değil.

 

İsteyip de getiremediğiniz isimler oldu mu bu sezon?

Bu işte bir grubu isteyip de alamazsan sonrasında mutlaka takip etmen gerekiyor. Tarihler uymadığı noktadaysa konser tarihi sonraki yıllara alınıyor. Meselea Battles’ın peşinden 5 sene koştum. King Gizzard’ın peşinden 2.5 sene… Mac DeMarco’nun peşinden çıktığı günden beri koşuyorum öyle söyleyeyim. O yüzden tarih uymadıkça yeni tarihler deniyoruz. Kitlesi büyüyen Salon’a çıkartamadığımız isimleri Gezgin Salon’da ağırlıyoruz.

 

Sosyal medyada sizden en çok hangi isimler talep ediliyor?

En çok talep gören isimler; Salon’un kapasitesine uygun olmayan ama Türkiye’de herhangi bir festival yapıldığında ya bu gelsin artık dedikleri isimler. Radiohead, Tame Impala, Coldplay, Pearl Jam, Foo Fighters, Mac DeMarco bizim peçeteye istek çalışmamızdan en çok talep edilen isimler. Mesela Salon özelinde Baltazar çıkmıştı ama Zorlu ekibi önceden confirme etmişti. Yeni tatlı isimler var. Son zamanlarda IDLES ve Shame gibi İngiliz punk’ının yükselen isimleri epey talep görüyor.

 

Peki senin Salon İKSV hikayen nasıl başladı? Salon’da izlediğin ilk konseri hatırlıyor musun?

11 senedir bu sektördeyim. Daha önce Pozitif’te prodüksiyon asistanı olarak girip bir 6 ay çalıştıktan sonra booking asistanı olarak devam ettim. 2012 sonuna kadar da Pozitif’te booking departmanındaydım. Önce Elif Cemal’le başladı hikayem. Sonra departmanın direktörü Murat Abbas’la devam ettik. 2012 yılında ayrıldıktan sonra bir 6 aylık Charmenko hikayem var ama ben işin promoter kısmında olmayı sevdim hep. İşin programını yapmayı seven biriyim, aracı olmak benim çok da hayalim olan bir iş değildi. O esnada Bengi’nin yanında çalışan operasyon koordinatörünün ayrıldığını duydum. Zaten Bengi’yle tanışıyorduk. Ulaştım ve ben bu işe talibim dedim. Cafe Nero’da 15 dakikalık bir görüşmemiz oldu ve kabul edildim. Salon İKSV maceram başlamış oldu. Salonu zaten çok seviyordum. İlk izlediğim canlı performans ise Midlake konseriydi.

 

” ‘İyi misiniz?’ mesajını genelde Ólafur’dan aldık”

Deniz Kuzuoğlu

Salon sahnesine getirdiğiniz sanatçılarla bir süre sonunda aranızda dostluk bağı oluşuyor mu?

Ólafur Arnalds Salon’a 3 kere geldi. Son solo piyano konseri için Salon’da 3 gece üst üste sahneye çıktı. Türkiye’de ne zaman dünya gündemine de oturan üzücü bir durum olsa ilk “İyi misiniz?” mesajını genelde Ólafur’dan aldık. Onun dışında King Gizzard ekibiyle öyle bir ilişkimiz oldu. İstanbul’da 4 gün boyunca onları gezdirdik. Khruangbin de aynı şekilde. Geldikleri anda direk sarılırlar. Bize gelen sanatçılardan gerçekten çok kaprisli birileri pek olmuyor. Turneye çıkıp dünyanın her yerini görmek isteyen çalışkan müzisyenler bunlar. O yüzden genelde hep tatlı anılarımız oluyor.

 

Sence İstanbul’un daha çok özgürlüğe mi yoksa sanata mı ihtiyacı var?

Şöyle bir şey var; özgür olmadıkça sanatın üretimi gelişebilir, çoğu eser aslında acılardan doğar. Güncel sanatta da düşünebilirsin bunu, güncel müzikte de cazda da düşünebilirsin. Fakat ne olursa olsun önceliğimiz özgürlüğümüz olmalı. Birinin olup birinin olmadığı bir dünya istemiyorum ben. Özgürlüğe de sanata da çokça ihtiyacımız var!

 

Geride kalan 10 yılda Salon’la özdeşleştirdiğin konser/şarkı hangisi?

Salon’la en çok özdeşleştirdiğim isim Khruangbin. Şarkı ise Sezen Aksu – Geri Dön’ün sample’ını kullandıkları ‘Como Me Quieres’ kesinlikle! Benim için Salon o! İlk 2016 Kasım konserlerinde 250 kişi beraber izlemiştik. Sonra 2018 Şubat’ta iki gece üst üste geldiler. En son 2019 Şubat’ta da 3 gece üst üste geldiler. İlk başlarda ‘Geri Dön’ü sample olarak kullanıp son konserlerinde şarkının tamamını çaldılar.

 

“King Gizzard’ın büyüyeceğini hissetmiştim” 

İstanbul’da son 3-5 senedir yükseldiğine inandığın yerli isimler kimler?

Bizim yeni sezonu birlikte açtığımız Jakuzi var. İlk albümleri çıktığında önce Arka Oda’da albüm lansmanı yaptılar. Sonra bir festivalde çıktılar. Mekan konserleri ise ilk Salon’du. Biletleri tükendi, akın akındı… Zaten o ilk konserde bu çocukları büyük bir kitle bekliyor dedik. Ondan sonra her sene beraber çalışmaya devam ettik. Aynı dönemlerden Islandman yerli sahnenin en şahane isimlerinden biri. Palmiyeler de sevdiğim isimlerden. Yeni dönemden Brek, Else and the Cult, Hedonutopia var. Şu an insanlara takip etmeleri için Ikaru’yu önerebilirim. Ankaralı bir gruptur. Al Yorke’u çok seviyorum bu aralar. Mindshifter’ı çok seviyorum Polynation öncesi sahne alacaklar. Yerli sahne gayet güzel gidiyor. Çocuklar kimseye bağlı olmadan hesap vermeden istediklerini yapıyorlar. Orijinal içerikler çıkıyor artık.

 

Nils Frahm geçtiğimiz İstanbul konserinde 7 yıl önceki Salon konserinden bahsetti. Sizde sahne almış bir sanatçının bugün bu kadar büyük bir isim olup büyük bir sahnede çalması sana nasıl hissettirdi?

Çok mutlu ediyor bir kere… Yine Nils Frahm’dan örnek vereyim. Çoğu insan ilk kez Salon’la duydu adını. Açıkçası Ólafur Arnalds gibi geri de dönmedi Nils. 7 senelik bir ara oldu ve o arada çok ciddi büyük bir isim haline geldi. Öyle bir ismi burada büyük bir salonda İstanbul’da o kadar kalabalık bir seyirciye çalması çok mutluluk verici. İstanbul’a geri dönmesi… “Arada 7 yıl oldu ama geri dönmeme çok sevindim” demesi… O konseri hatırlaması… Burada ne kadar sevildiğini bilmesi.. Daha önceki İstanbul konserinde kimler vardı diye sorması… Bunlar çok güzel çok özel detaylar. Nils Frahm’ın bu set up’ını 3 kere izledim yurt dışında. Zorlu’da ki tat başkaydı çünkü İstanbul’daydı.

 

Bu yılki programda ilerde mainstream olacağını düşündüğün isimler var mı?

Bu kadar büyük mainstream olur mu dediğim ismi en son Khruangbin’de hissetmiştim. Ólafur, Nils seviyesine gelir mi bilmiyorum ama Hania Rani de gerçekten çok özel bir piyanist. King Gizzard’ın da bu kadar büyüyeceğini açıkçası hissetmiştim.

Hania Rani

 

İLGİLİ HABERLER

Neue! Step: Nedir bu çağdaş müzik festivali?

MÜZİĞİN FOTOĞRAFÇISI: EBRU YILDIZ

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 00:25:35