A password will be e-mailed to you.

 

68. Berlin Film Festivali’nde Altın ve Gümüş Ayılar bu akşam veriliyor. Mutlak favorisi bulunmayan festivalde, kadın oyuncuların muhteşem performansları öne çıktı.

Berlin Film Festivali Yarışması’nda bu yıl kadın oyuncuların performanslarından daha iyi bir şey yoktu. Senaryo ve yenilikçi filmlere verilen Alfred Bauer Ödülü başta olmak üzere bazı dallarda hiç ödül verilmese, birden fazla kadın oyuncuya ödül verilse yeridir! O karakterleri yazan ve yönetenlere de şapka çıkarmak gerekli…

Bazı ünlü aktrislerin aşağıda hiç adı geçmeyecek, ne diyeyim daha iyi senaryo seçmeleri lazım… Bir fahişeyi canlandırdığı Eva, Isabelle Huppert için filmografisinde hiç yer almasa daha iyi olacak bir film… Valeria Golino ile, Daughter of Mine’ın engebeli anlatısında tökezlemişler, fazlasıyla abartılı oynuyorlar…

Bazen amatörler ve ya da sahneden setlere geçenler daha iyi performans verebiliyor. İşte Berlinale’nin muhteşem aktrisleri:

Ana Brun

 

1-Ana Brun – Las Herederas

Paraguay’da değil ABD’de olsaydı Gena Rowlands’ın, Fransa’da olsa Catherine Deneuve’ün, İngiltere’de olsa Dame Judi Dench’in yerinde Ana Brun olurdu herhalde… Bütün festivalde izlediğim en iyi şey onun performansı, bütün kadın oyuncular arasında da en iyisi. Bir ömrü beraber geçirmiş, servetleri tükenince eşyaları satma aşamasına kadar gelmiş, elit lezbiyen çiftin kısa süreli ayrılığını anlatan filmde, kendine yeni bir özgürlük alanı açan ve ikinci bahar yaşayan Chela’yı canlandırmadaki inceliğini sözlerle anlatmak mümkün değil. Hele o bütün duyguları yansıtan gözleri yok mu! Sinema dünyası ilk kez kamera karşısına geçen Ana Brun’u kaybetmemeli.

Leonore Ekstrand

2-Léonore Ekstrand – The Real Estate

Altın Ayı adaylarının en fenalarından, ne dediğini ne yaptığını bilmeyen filmlerinden The Real Estate’in başrol oyuncusu Léonore Ekstrand’ın talihsizliği çok itici bir karakteri canlandırması. Ama bu rolün hakkını veriyor! Hepsini The Real Estate’in yönetmenlerinden, yeğeni Axel Petersen ile yaptığı iki filmi daha var. İnsan halasına böyle mi rol yazar diyeceğim, ama Ekstrand İspanya’da yaşayan, babasından miras kalan devasa binayı satmak için dönmüş kaygısız ve sevimsiz mirasyedi olduğuna inandırıyor izleyiciyi.

3-Marie Bäumer – 3 Days in Quiberon

Bir aktris için efsanevi bir aktrisi canlandırmak o kadar zor ki! Hele bir de fiziksel bir benzerliği varsa! Marie Bäumer, bütün o yakın planların dezavantajına rağmen Romy Schneider’i bunalımlı bir dönemini canlandırma yükünün altından başarıyla kalkıyor. Şık bir detoks otelinde içkiyi, sigarayı ve uyku haplarını bırakmaya çalışan, çocukluk arkadaşını ziyarete çağıran, Stern dergisinin kötü niyetli muhabirine de eski sevgilisi bir fotoğrafçının hatrına röportaj veren ve bu süreçte hayli duygusallaşan, kırılgan Schneider’in kimliğine bürünüyor. Siyah beyaz çekilmiş bu film, melankolik havasıyla hiç de fena sayılmaz. Ama başarının aslan payı oyuncusuna.

Julia Zange

 

4-Julia Zange – Mein Bruder heisst Robert und ist ein Idiot

Ortada bir idiot varsa, bu üç saatlik filmi sinemayla aramızdaki SM ilişkiden dolayı izleyen bendenizdir. Philip Gröning’in bu filmde bir tek şeyde başarılı olduğunu kabul edebilirim o da Julia Zange’yi oyuncu olarak seçmesinde. Erkek Kardeşimin Adı Robert ve Gerzeğin Teki diye çevirebileceğimiz film bence zırvalıyor, karakterleri de itici ötesi ama Zange’nin psikopat ergenin duygusal patlamalarını, o narin sarışından femme fatale çıkarması hayret verici. Performansıyla Ecem Uzun’u akla getiren Julia Zange’yi iki hafta sonra Filmmor kapsamında gösterilecek olan Der lange Sommer der Theorie / Yaz Sıcağında Teori’de, geçen yıl oynadığı ilk uzun metrajlı filminde izleyebilirsiniz.

Shania Magdayao

5-Pinky Amador, Hazel Orencio / Season of the Devil

Lav Diaz’ın Filipinlerde sıkıyönetim döneminin insan hakları ihlallerini konu alan, doğrudan sinema için bestelediği ve bütün aryaları a capella söylenen, siyah beyaz çekilmiş bir opera olan Season of the Devil’i Altın Ayı’ya layık bir film. Oyuncularını ensemble olarak değerlendirmek hakça olur ama başta Pinky Amador (Kwago) ve Hazel Orencio (Teğmen) olmak üzere kadın oyuncularının daha baskın olduğu da ortada. Kwantista yani anlatıcı olarak kadroya katılan ünlü şarkıcı Bituin Escalante ve ülkenin ücra bir köyüne gitmeyi göze alan idealist doktor Lorena’yı canlandıran Shaina Magdayao’ya da kıyamadım. Deneyimli bir oyuncu olan Pinky Amador, kocası ve oğlu öldürüldükten sonra adalet arayışından vazgeçmeyerek işkenceci ordu mensubu ve koruculara musallat olan, bu yüzden Baykuş lakabını takıp bir tür cadı, uğursuz kişi muamelesi yaptıkları acılı ve dirençli kadını mükemmel canlandırıyor. Kısacık saçları ve erkekten fazla erkek tavrıyla kötücül askerde çok başarılı.

Sandra Hüller

 

6-Sandra Hüller / In the Aisles

Maren Ade’nin Toni Erdmann’ı ile yıldızı parlayan Sandra Hüller, Thomas Stuber imzalı In den Gangen (Reyonlar Arasında) ile bir kez daha kalplerimizi kazanıyor. Asıl kazandığı kalp bu yılın Alman starı Franz Rogowski’ninki! Toptan satış da yapılan hipermarketlerden birinde çalışan iki elemanın platonik aşkını konu alan In the Aisles, yılın tatlı sürprizlerinden biri oldu. Sandra Hüller hem sıcak gülümsemesiyle gönül çeliyor hem de kocasından şiddet gören, acemi meslektaşının duygularına karşılık veremediği için acı çeken kadını nüanslarıyla canlandırabiliyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-04-20 00:26:38