A password will be e-mailed to you.

"Halife Abdülmecid şu aralar "Avluda Kadınlar" adlı tabloyla tartışılıyor. Halifenin resim kadar tutkunu olduğu bir başka sanat dalı da malum: Müzik."

3. Ahmed’in pek  ünlü Paris elçisi Yirmisekiz Mehmet Çelebi, orada izlediği operaları “Kral bile geliyor imiş!..” diyerek kayıtlara geçiriyordu ve zaman zaman saraydaki düğünlere Batılı sanatçılar davet ediliyordu. Ancak Batı Müziği, Osmanlı Sarayı’nda 3. Selim döneminden itibaren yoğun bir şekilde yankılanmaya başladı.

3. Selim’in, Sadabad dönüşü Topkapı Sarayı’ndaki Şevkiyye Köşkü’nde “Frenk Rakkasları”nı  ve sonrasında “Opera adlı ecnebi oyunu gösteren frenklerin temaşa ettirdikleri çalgılı çengili oyun ve konuşmaları…” seyrettiği   kayıtlarda mevcut.

Batı ezgilerinin bizzat protokole girmesi ise,  2. Mahmud döneminde gerçekleşiyor. Yeniçeri Ocağı’nı kaldıran 2. Mahmud, tören ve merasimlerde mehter yerine Enderun’da yetişmiş gençlerden oluşan “Avrupai havaları” çalan gruplara öncelik veriyor.

İsmail Dede’ye Ferahfeza Ayin’i “sipariş eden” Sultan, İtalyan Opera bestecisi Gaetano Donizetti’nin ağabeyi Giuseppe Donizetti’yi Saraya davet ediyor.

Dolmabahça Sarayı’nı Avrupa’dan getirttiği piyanolarla dolduran ve ölümünden yalnızca birkaç hafta önce Yazlık Saray’da Beethoven’ın bir eserini de içeren konser düzenlemiş olan 2. Mahmud’un oğlu Sultan Abdülmecid ise, babadan devraldığı Batı Müziği geleneğini  ‘kurumsallaştırıyor.” Gaetano Donizetti ve Rossini,  padişaha  marş-lar ithaf ediyor.

Ünlü besteci-piyanist Franz Lizst, Abdülmecid’in daveti üzerine İstanbul’a geliyor ve beş hafta kaldığı şehirde Sultan’ın huzurunda pek çok resital veriyor. 

Lizst için İstanbul’a özel olarak Erard marka piyanoyu getirten de Sultan oluyor.

Ardından tahta çıkan Sultan Abdülaziz’in  ise Türk Müziği ve özellikle de Batı Müziği’nde besteler yaptığı ve dahası… Avrupa çapında bir sanat hamisi olduğu malum.

Batı rüzgârlarının kuvvetli etkisindeki Osmanlı başkentinde dünyaya gelen Halife Abdülmecid şu aralar Avluda Kadınlar tablosuyla tartışılıyor. Lakin Halifenin resim kadar tutkunu olduğu bir başka sanat dalı da malum: Müzik.

Dolmabahçe Sarayı’nın –bugün– 49 numaralı odasında bulunan müzik kütüphanesi, başta Beethoven olmak üzere Batı Müziğinin önemli bestecilerinin arşivinden oluşan Abdülmecid Efendi, bu notaların çoğunu Avrupa’dan, bir kısmını ise o dönemin İstanbul’undaki ünlü müzik mağazası Ernest Comendinger’den alıyor.

Keman, piyano, viyolonsel ve klavsen çalan Abdülmecid’in,   üzerinde eski Türkçe harflerle adının yazılı olduğu 1911 yapımı Steinway piyanosu –bugün–  Saray’da 48 numaralı odada saklanıyor. Halife’nin ayrıca Lucas marka bir de viyolonseli mevcut.

İlk müzik derslerini Feleksu Kalfa’dan alan Abdülmecid’in esas hocaları ise, Macar piyanist –Lizst’in öğrencisi– Hegyei ve keman virtüözü Carl Berger oluyor. 

Sultan, Hegyei’ye kendi yaptığı Lizst tablosunu; Carl Berger’e ise,  yine kendi ürünü bir beste olan Elegie’yi armağan ediyor. Keman ve piyano için yazılmış eserin başındaki Fransızca ithaf şöyle: “A Mon Cher Maitre Carl Berger, Abdul Medgid 1921”

Yaptığı besteleri yalnızca hocasına değil yakınlarına da ithaf eden Sultan Mecid, o dönemde İstanbul’da yaşayan müzisyen Henri Furlani ile de dostluk kuruyor. Furlani ile olan dostluk ve müzik çalışmaları sürgün yıllarında Paris’te sürüyor.

Saltanatın kaldırılmasından sonra Saray Orkestrası,  temsil ettiği Hilafet makamına bağlanan Sarayda Beethoven tablosunun ressamı Halife Abdülmecid’in bestelerinin çok sayıda olduğu ancak ne yazık ki, pek azına ulaşılabildiği biliniyor.

Osmanlı Sarayı, 1700’lü yılların son dönemlerinden,  1900’lerin başlarına dek bir nevi “Yıldız Savaşları” olarak nitelenebilecek bir mücadeleye sahne oluyor. Klasik Yüzyıl’da İstanbul’da sultanla birlikte tahtta oturan Türk Müziği, Batı rüzgârlarıyla birlikte rakibi ile karşılaşıyor. Hiçbir zaman bütünüyle yabana atılıp,  tacı elinden alınmasa bile tahtı sallanıyor. İsmail Dede niye küstü zannediyorsunuz?

Evet, Abdülmecid’in çok zengin kütüphanesinde Tanburi Cemil’in teorik kitabı da bulunuyordu ve elbette Klasik Türk Müziği,  arkasındaki muhteşem gelenekle yürümeye devam ediyordu. Lakin Bütün o Donizettiler, Beethovenlar, bizzat sultanlar tarafından bestelenen valsler, konçertolar, piyanolu ve viyolonselli akşamlar, konserler… Hiç şüphe yok, ciddi bir yol ayrımına işaret ediyordu.

Şimdi tam da bu noktada, Halife Abdülmecid’in  Avluda Kadınlar tablosuyla tartışıldığı bugünlerde Osmanlı Sultanları’nın Batı Müziği yolculuklarını anlatan ve yukarıdaki bilgilerin büyük  bölümüne kaynaklık eden bir kitaba dikkat çekmek isterim.

Besteci, müzikolog, orkestra şefi ve yazar Emre Aracı’nın, YKY’dan çıkan Kayıp Seslerin İzinde adlı kitabı,  abartmıyorum, pırlanta gibi! 

Osmanlı Sarayı’ndan Avrupa Müziği ve Boğaziçi Mehtapları’nda Sultan Portreleri  adlı albümlerinde –Kalan Müzik– Osmanlı’nın –Batı tınılı– müzikal serüvenini  dinleyicilerine aktaran Emre Aracı, Kayıp Seslerin İzinde’de  bizi çok maceralı ve bilgilendirici bir seyahate çıkarıyor.

Çalışkan, tutkulu ve zarif bir sanatçının rehberliğinde yaptığımız gezilerden dünyanın bilgisiyle dönüyoruz eve.  Emre Aracı yalnızca klas bir sanatçı değil aynı zamanda çok iyi bir yazar.  Kayıp Seslerin İzinde, 2012 yılında yayınlandı. Aracı’nın yukarıda adı geçen albümleri ile birlikte okunduğunda, puzzle tamamlanıyor.

 

Yazının Notları:

1.Emre Aracı’nın kitabı, birbirini merak ettiren ve çoğaltan bilgilerle dolu. Neredeyse her sayfada başka bir şehir, başka bir müzik adamı, bir sultan portresi, bir kayıt hikâyesi, konser salonları, aylarca deniz yolculuğu yapan enstrümanlar, eviçleri, müzeler, sokaklar, sesler… Her biri, bir diğerini çağırıyor ve her davetin peşinde merakla ve mutlulukla yürüyor insan…

2.Besteci ve müziksever Abdülmecid ile ilgili birbirinden ilginç ve detaylı bilgiyi içeren kitaptaki, bence, esas bomba şu: Kendileri yalnızca Saray’ da değil, İstanbul’da yapılan halka açık konserlere de izleyici olarak katılıyor-muş,   ama bilet alarak! Hakikatten inanılır gibi değil ve okuyunca insan ister istemez… neler   düşünüyor!..  Geçelim!..

3.Altın paradoks: Osmanlı Sultanları’ndan 3. Selim, Batıya yönelişin ilk adresi olmakla birlikte malum: Klasik Türk Müziği’nin en büyük bestecilerinden aynı zamanda ve bu konuda yalnız değil.  Pek çok şehzade ve sultan Osmanlı Müziği’nde de birbirinden önemli eserlere imza attılar. Sonra… Güneş, Batıdan doğmaya başladı! … Ve o zaman…  herşeyle birlikte müzikte de işin seyri değişti. Lakin iyi ve yüksek olan hiçbir zaman ölmez. Nitekim öyle oldu. Fakat bu uzun –ve evet: bir tarafıyla hüzünlü  bir öykü ve elbette  dahası– da var…

4. Emre Aracı’nın kitabında Söyleşiler bölümü de mevcut. Bu bölümde Aracı’nın Abdülhak Şinasi Hisar’a büyük bir hayranlık duyduğunu ve Boğaziçi Mehtapları eserini yazarın aynı adlı romanına ithafen yazdığını öğreniyoruz. Boğaziçi Mehtapları –yanılmıyorsam–  İstanbul’da bir kez sahnelenmiş. Oysa malum:  İstanbul’da artık Mehtap Dönemi etkinlikleri yapılıyor. Heybeliada/ Mehtap Faslı. İstanbul Fasıl Topluluğu. Aracı da belki aynı dönem, Boğaziçi’nin birbirinden mucizeli köşelerinden birinde bu eserini seslendirir. Mekân-sanat ilişkisinin bereketi düşünüldüğünde, izleyicisinin ne kadar çok ve memnun olacağına  kuşku yok.

5.Son olarak: Avluda Kadınlar üzerinden yürütülen tartışma bu kadar sıcak iken keşke imkan olsa da Halife Abdülmecid’in Elegie adlı eserini de yine İstanbul’da konunun önemine ve bağlamına uygun bir salonda dinleyebilsek; Aracı’nın pek çok çalışmasında refakatçisi olan keman sanatçısı Cihat Aşkın’ın yorumuyla…
 

Daha fazla yazı yok
2024-04-19 19:12:44