A password will be e-mailed to you.

Beşinci katın, bana göre en dikkat çekici işleriyse, Ian Davenport‘un Akan ÇizgilerKoyu Kırmızı(Akış) adlı işiyle Ruby Anemic‘in Cesaret Yoksa Zafer de Yok neon çalışması. Sergi, dokuzuncu kata kadar, bu şekilde, eserlerle yarattığı duraklarla hem Tezer Özlü’ye birtakım göndermeler hem de eserin bütünüyle her şeyden bağımsız kendi içinden ürettiği anlamlarla devam ediyor.

“Valentino Bahçelerinde tek mutluluğumun kaçmak olduğunu kavrıyorum. (…) Her gece ölüyorum. Sonra ölümden kaçıp yeniden canlanıyorum.”

Tezer Özlü, Yaşamın Ucuna Yolculuk

5 Mart Cumartesi günü aynı anda Borusan Holding Yönetim Merkezi ve bir çağdaş sanat müzesi olan Perili Köşk’te iki sergi birden sanatseverlerle buluştu. Kıtaları akışının kudretiyle bölen Boğaz’ın en haşmetli göründüğü noktarından biri olan Perili Köşk’te, bu akışa karşı, edebiyatla, sanatla ve teknolojiyle ofis-müzenin içinde yarattığı akışlarla meydan okumayı amaç edinen iki sergi… İlk sergi, küratörlüğünü Necmi Sönmez‘in yaptığı, çoğunluğunu Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’na yeni eklenen eserlerden oluşan ve ismini Tezer Özlü’nün Yaşamın Ucuna Yolculuk kitabına borçlu olan Güverte Yolculuğu sergisi.

İkinci sergi, küratörlüğünü Charles Merewether’in yaptığı, teknoloji, programlama, sanat ve sanat mekanının bütünleştiği ve Japon kültürünün tarihsel estetik anlayışını da yansıtan, Toshiyuki İnoko ve dört arkadaşından oluşan TeamLab ekibine ait TeamLab-Sanat ve Fiziksel Mekanının Arasında sergisi.

Güverte Yolcuğu sergisi başlangıç noktası olarak yazının ve edebiyatın imge yaratma kapasitesini alıyor. Bu doğrultuda Türkiye modernleşmesini, ülkesini sadece Türkiye değil tüm dünya olarak belirleyip aynı zamanda bunu yaşamış bir yazar olan Tezer Özlü kimliğinde, 1970’li yıllardan bugüne ve bugünü de kapsayacak şekilde sorunsallaştırıp sergiyi yapılandırıyor.

Serginin küratörü Necmi Sönmez, Tezer Özlü’nün yazdıklarının da bir yansıması olarak sergide öne çıkardığı temaları şu şekilde sıralıyor: özgürleşme, yeni sorular üretebilme, yeni sanatçıların gerçekleştirdikleri deneylerle disiplinler ve kültürler arası ortak paydaların oluşturulması.

Tezer Özlü henüz daha liseyi bitirmeden Türkiye’den ayrılıp Avrupa yolculuğuna başlıyor ve Güverte Yolculuğu kitabında sevdiği üç yazarın izinden Berlin, Prag, Viyana, Zagrep, Niş, Trieste, Torino şehirlerinde yolculuk esnasında kendine ve karşısında duran dünyalara ait izlenimlerimi anlatıyor. Sergiyi gezecekleri Tezer Özlü’nün Yaşamın Ucuna Yolculuk kitabından bir alıntıyla karşılayan sergi, TeamLab‘ın geçici sergisinin ilk kısmını geçtikten sonra, koleksiyon sergisine başlamadan önce oturup kitabı dinleyebileceğiniz kulaklıklar bekliyor. (Bu hayli düşünceli bir tavır.)

Bu edebi moladan sonra Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nda ismi ve eserleriyle büyük bir ağırlığı olan François Morellet’nin siyah monochrome tuval ve neonu birleştirdiği sanatın hem modern hem de çağdaş biçim ve malzemelerine göndermede bulunan eseriyle başbaşa kalıyoruz.

Merdiven sahanlıklarında katlardan çıkıp ya da inerken ve koridorlardan geçerken, belki de izleyicinin mekan içindeki akışlarına gönderme yapan şekilde videolar yer alıyor. Bu videolardan her biri Tezer Özlü’nün Yaşamın Ucuna Yolculuk’unda hem yazım üslubu hem de birer içerik unsuru olarak geçiş ve duraklarına göndermede bulunuyor. Örneğin; Yunan sanatçı Kalliopi Lemos‘un Dünyanın Merkezinde adlı videosu İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’dan bugüne yansıyan varoluşçu ve ontolojik bunalımı yansıtıyor. Hollandalı sanatçı Levi van Weluw‘un Başlangıcın Kökeni: Aile videosu Kuzey Avrupalı çekirdek aile modelinin mekanik ve durağan yapısını işleyen bir eserken, Başak Kaptan’ın Teras adlı eseri Türkiye modernleşmesinin dil ve imge bakımından uçurumlarına işaret ediyor. Çinli sanatçı Wang Sishun‘un yolculuk ve ateşi konu alan Hakikat adlı videosu ise Tezer Özlü’nün yolculuklarının tutkulu yönüne dokunuyor.

Koleksiyon sergisi üçüncü katta Sishun‘un ateş videosuyla başlarken, bu katın ofislerinde küresel ısınmaya gönderme yapan ve insan hayatı için soğuğun önemini vurgulayan büyük boyutlarda Alman sanatçı Frank Thiel ve Güney Koreli Boomoon’a ait büyük boyutlu dijital fotoğraflar yolculuğu faklı bir boyuta taşıyor. Diğer tarafından, Niko Luoma‘nın 180’e 900 cm dijital ortamda üretilmiş soyut tablosu doğrultusunda yerleştirilmiş Herbert Brandl’ın 180’e 150 cm tuval üzerine yağlı boya soyut resmi, soyutun geçmişte ve bugünde farklı evrenlerde farklı malzemelerle üretilse dahi insanın bir biçime bürünmek istemeyen akışlarının henüz değişmeyen ifadesi olduğunu yine Tezer Özlü’nün soyut gerçeklikleriyle bağlantılı olarak ortaya seriyor.

Dördüncü katta, en dikkat çeken eser wikileaks belgelerinde sıklıkla geçen yüzlerce kelimenin floresan lambaların üzerinden belirli aralıklarla bir bilgisayar programı yardımıyla akmasıyla oluşan Ben Robin‘in Diplomasinin Dili adlı işi. Bunun yanında küratör Necmi Sönmez’in Jim Dine‘nin görece küçük boyutlu Celile‘de suluboya tablosunun renk, duygu ve biçim bileşenlerinden bu katta yer alan diğer dört esere yaptığı küratöryel ayrıntı izleyicilerin gözünden kaçmamalı!

Beşinci katın, bana göre en dikkat çekici eserleriyse Ian Davenport‘un Akan Çizgiler: Koyu Kırmızı(Akış) adlı eseriyle Ruby Anemic’in Cesaret Yoksa Zafer de Yok neon çalışması. Sergi, dokuzuncu kata kadar, bu şekilde, eserlerle yarattığı duraklarla hem Tezer Özlü’ye bir takım göndermeler hem de eserin bütünüyle her şeyden bağımsız kendi içinden ürettiği anlamlarla devam ediyor.

TeamLab‘a ait geçici Sanat ve Fiziksel Mekanın Arasında sergisi, Japon kültürünün ve sanatının her zaman önemli bir unsuru olmuş akışın teknolojinin olanaklarıyla nasıl bir evren yaratabileceğini ortaya koyuyor. Bu serginin merkezini, Japonca’da hayat kelimesini gösteren karakterin gece ay ışığında bir ağacın dalları gibi bir biçimde yeniden üretilmesi olan Soğuk Hayat çalışması oluşturuyor. Sayısız parçacıktan oluşan suyun bir kaynaktan çıkıp akışını gösteren Su Parçacıklarının Evreni ile bu akışın algoritmalarıyla oluşan dalgaları gösteren Siyah Dalgalar çalışmaları birbirini besleyen çoğaltan işleri serginin.

Serginin Radikal yazarı Erkan Aktuğ tarafından "tam Instagramlık" ilan edilen interaktif işlerine gelince…

2015 yılında yapılmış interaktif dijital projeksiyon yerleştirmesi olan Sınırların Ötesindeki Kelebeklerin Kanat Çırpışı çalışmasıyla 2016 yılında yapılan dört kanallı dijital monitör çalışması olan Boşluk çalışmalarının birleşmesi mutlu bir birlikteliğe işaret ediyor. Bu çalışmada duvar üzerinde belirlen kelebekler uçuşarak monitöre giriyor ve daha sonra tekrar monitörün dışına çıkıyorlar. Monitörün dışındayken izleyiciyle interaktif iletişim halinde olan kelebekler, kendilerine dokunulduğunda hazin bir şekilde ölüp düşüyorlar.

Dördüncü katta yer alan Çiçekler ve İnsanlar Kontrol Edilemez, Birlikte Yaşarlar: Her Saat Bir Yıl Boyunca Japonya’da bir yıl boyunca yeşeren tüm çiçeklerin bir saate yayılmış şekilde mevsimler, aylar, haftalar dikkate alınarak dijital ortamda yeniden üretilmesine ve hiçbir şekilde bir anı, başka bir anının aynı olmayacak şekilde özel bir bilgisayar programıyla kendini yeniden üretmesine dayanıyor. Bu çalışma isminden de anlaşılacağı gibi insanın doğa ile ilişkisini ortaya koyuyor. Tüm bir odaya yayılmış çalışmaya yani yavaş yavaş açılmakta olan çiçeklere bir mektre kadar yaklaşıldığında çiçekler buna tepki vererek hemen açılmaya ama çalışmaya daha da yaklaşılıp onlara dokunulduğuna ise yapraklarını döküp dağılmaya başlıyorlar.

İki serginin de şüphesiz ortak noktaları bugünün küreselleşmiş ve teknolojiyle yeni bir boyut kazanmış dünyasında, Avrupa dışı modernleşmelerin geçmiş ve geleceklerini irdelemek.

Güverte Yolculuğu sergisi Tezer Özlü kimliğinde, özgürleşme, yeni sorular üretebilme, disiplinler ve kültürler arası ortak payda yaratabilme fikirleriyle küreselleşmiş bir dünyada sergideki eserlerin nitelik ve nicelikleriyle Türkiye modernleşmesinin içine girebileceği çok boyutlu perspektif, yapı, biçim, kriz ve teknik gereklilikleri belirginleştiriyor. TeamLab sergisi ise Japon kültürünün teknolojiyle kendi kültürünün özü olan unsurları nasıl birleştirebildiğini gösteriyor.

Diğer taraftan, Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nun küresel bir vizyon göstererek “moving image” yani hareket içeren sanat eserlere eğilmiş olması önemli. Bu aynı zamanda Türkiyeli sanatçıların da bu tür sanat üretimine yönelmeleri için teşvik edici bir durum kesinlikle.

Bu iki sergi için üzerinde durulması gereken bir diğer önemli konu da elbette ki mekan: sanat eserinin ya da eserlerinin mekanla kurdukları ilişki; sanat eserlerinin mekanı, mekanın sanat eserlerini dönüştürmesi, bazen sanat eserinin mekana ya da mekanın sanat eserine dönüşmesi. Ne var ki bu, ilerleyen zamanlarda, başka bir yazının konusu olabilir ancak, mekanın sanat eserine dönüştürülmesi anlamına gelan İnsitu kavramıyla birlikte irdelenmeli şüphesiz.

Sergiler, mekan hafta içleri ofis olarak kullanıldığından, Cumartesi ve Pazar günleri 21 Ağustos’a kadar açık.

Daha fazla yazı yok
2024-04-26 20:22:45