Akbank Sanat’ın karantina sonrası ilk sergisi “38. Günümüz Sanatçıları Ödülü Sergisi” 15 Ekim’de açıldı. Karantina sürecinde “Akbank Sanat Evinizde” ve “Akbank Sanat” YouTube kanalı üzerinden sosyal medyada çevrimiçi konserler, söyleşiler, seminerler, kısa filmler yayınlamaya devam etseler de basın toplantısında fiziksel olarak deneyimlenebilen  ilk serginin heyecanı hissediliyordu.

Serginin küratörü T. Melih Görgün serginin bir dernek tarafından gönüllü bir girişim olarak başladığını ve on yedi yıldır Akbank Sanat tarafından yürütüldüğünü hatırlattı. Serginin sürdürülebilirlik meselesi için önemli bir örnek teşkil ettiğinin altını çizdi. Hem merkez dışından, farklı şehirlerden gelen genç sanatçıların hem sanat öğrencilerinin kendilerini ifade edebileceği bir alan açması açısından önemine değindi.

Bu sene yarışmaya katılan bin bir kişi içinden seçilen on altı sanatçının on yedi işi sergide yer aldı. Sergi dönemin sanat üretiminde nelerle karşılaşabileceğimizi, genç sanatçıların günümüze dair önerilerini görebilmemiz adına önemli bir alan açıyor.

Günümüz şartlarında sürekli bir kontrol mekanizmasına hapsolan günlük hayatımız bağlamında, bu seneki konseptini  “Gündelik Yaşama Dair” konseptiyle yapan sergi, şu soruya da yanıt arıyor: “Kontrolcü politikalar bağlamında sanat üretimi nasıl şekillenecek?”

Sergi, hem gündelik hayatta gözden kaçırdığımız değerleri hem içine hapsolduğumuz  politikalar içerisindeki konumumuzu tekrar düşündürmesi açısından bir hatırlatma, tekrar düşünme alanı kurarak hafızamızda bir çatlak açıyor. Bu çatlaktan içeri sızan görüntüler geleceğe dair de düşünmemizi sağlıyor. Öylece yanından geçtiğimiz şeylerin ya da fark etmeden yaptığımız eylemlerin yüklü farkındalığını hissediyoruz.

Sergide bizi neler bekliyor?

Delal Eken, Işık ve Atık

Sergi kamusal alanla iletişime geçiyor. Bizi Delal Eken’in sokakta yer alan “Işık ve Atık” çalışması karşılıyor. Bir çöp konteynırına bağlanan ışıkların, video formatında sergi mekanına taşındığı çalışma, gündelik yaşamda ürettiğimiz atıkların son varış noktası olarak kutsanmışçasına ışıklandırılmış. Sokağa karşı yerleştirilen çalışmanın önünde oturanlar ve fotoğraf çektirenler de oluyor ki zaten böylece tam da eleştirdiği noktaya ulaştığını görüyoruz.

Furkan Depeli, Rah

Ardından Furkan Depeli’nin yerde bulunan “Rah” adlı ışık- heykel çalışmasına geçiyoruz. Bir nehir;  akış yolu olarak tanımlanabilecek çalışma ışığın, hayat akışının birleşiminden oluşuyor. Bir kıtayı andıran heykelde ışığın akışı gündelik hayatımızın hızını hatırlatıyor. Sanatçı burada “Gerçeklikler arasında biçim bulduğu “Varlık” arayışına, anlam katabilir mi?” diyerek izleyiciyi sorgulamaya itiyor.

Bir komşuyu dinlemek gibi, yanımızdaki duvardan gelen seslere kulak verdiğimizde bir kakafoniyle karşılaşıyoruz. Diren Demir’in ses enstalasyonu “Duvarın Ötesi” adlı işi duvara kulağımızı dayadığımız bir performans. Altı farklı kanalda on sekiz farklı sesten oluşan çalışma, sanatçının farklı komşulardan topladığı sesleri içeriyor. Dinleme-tanık olma gibi süreçleri tekrar düşünürken kendi konumumuzu sorguluyor ve dört duvara sıkışan yaşamlarımızın tekinsizliğini sorguluyoruz. Çalışma, sergi süresince yeni seslerin eklenmesiyle interaktif şekilde devam edecek.

Abdulvahap Uzunbay, Denetlenemeyen için Monolit

Sergiye adımınızı attığınızda ilk göze çarpan Abdulvahap Uzunbay’ın “Denetlenemeyen için Monolit” adlı işi… Atıklardan oluşan, kağıt bloklar şeklindeki dikey yapı adeta bir anıtı andırıyor. Çalışma, her gün önünden geçtiğimiz, çöpe attığımız malzemenin dönüşüm potansiyelini, değerini hatırlamamızı istiyor.

Çatlaklar ve gerilim hatları

Kemal Yıldız, Ara Öğün

Biraz daha ilerlediğimizde Kemal Yıldız’ın “Ara Öğün” adlı işiyle karşılaşıyoruz. Bir masa üzerinde düzenlenmiş nesnelerden oluşan çalışma “imkansız bir davetin oyun sahası” tasviriyle sunuluyor. Savaş sırasında terk edilmiş bir masayı çağrıştırsa da gündelik yaşamımızdan nesneleri barındırmasıyla kendi içinde bir gerilim hattı gibi...  Yıldız, “Gündelik hayatta atıştırdığımız bazı saatler olur. Masada oluşturduğum natürmort geleneğinde bir gerilim hattı vardır. Topladığım nesnelerin arasındaki ilişkide bazı çatlaklar meydana geliyor, daha sonra tekrar yeni bir gerilim hattı kuruluyor. Etrafında dolanıp deneyimlenerek daha iyi vakıf olunacak bir iş” diye tarifliyor işini. Ara Öğün” ismi ise günlük hayatımızda hafif geçirmek istediğimiz bir öğün olan bu vakitlerin artık ağırlaşması, günlük hayatımızda şiddetin yükselmesiyle ilişkilendiriliyor.

Hamza Kırbaş, Tanıklar

Hemen yanımızda Hamza Kırbaş’ın “Tanıklar” adlı altı kanallı 3D animasyon video yerleştirmesini görüyoruz; diğer yandaysa kendisinin “Gestuno” alfabesiyle üretmiş olduğu “Ortak Sessiz Dil” adlı ikinci işi yer alıyor.  Tanıklar” bir köşe içerisinde, gündelik hayatımızda yaptığımıza benzer şekilde ekranlar arasında gözlerimizi dolandırarak deneyimlediğimiz bir çalışma, hatırlama üzerine olması ayrıca bu deneyimle örtüşmesi açısından önemli.

Hamza Kırbaş çalışmanın ortaya çıkışını şöyle anlatıyor:  “Bu çalışmanın çıkış noktası, karantinadan hemen önceydi; toplumsal olarak pandemi sürecinde bir sürü şeye tanıklık ettik; bunları sorgulama sürecine girdim. Ege Berensel Videonun Eylemi” kitabından Ulus Baker’den alıntıladığı “Hatırlamanın hatırlanması ve yeniden hatırlanması” sözüyle videoyu bir hatırlama mekanizması olarak düşünüyor ve bir araca nasıl dönüştürebiliriz diye soruyor. Ben de bu sorudan yola çıkarak videoyu, günlük yaşamda yoğun olarak  maruz kaldığımız imge bombardımanıyla kaybolmaya başlayan hafızamızı canlandırmak adına  bir araca dönüştürmek için kullandım.”

“Ortak Sessiz Dil”  ise hemen yanında, bilmediğimiz bir dilde duvardan yere doğru inen bir iz gibi karşımıza çıkıyor. Hafızamızı sorguladıktan sonra bir şeyleri çözmemiz gerektiğini bize çağrıştırıyor.

Nota sehpalarına yerleştirilmiş boş gazete sayfaları

Kübra Gürleşen, Trio

Üst kata çıktığımızda, Kübra Gürleşen’in “Bugünün dünyasında aklımızı bulandıran bilginin günlük yaşama nasıl aktığı ile ilgili bir çalışma” dediği “Trio” üç nota sehpası üzerindeki video ve seslerden oluşuyor. Nota sehpalarına yerleştirilmiş boş gazete sayfaları üzerinde mikroorganizmaların yaşamlarına dair video imajların oluşturduğu çalışma, her zerremize kadar kontrol edilebilir hale geldiğimizi, buna karşın bir “Trio” ahengiyle susturulduğumuzu düşündürüyor. Ayrıca gündelik hayatta maruz kaldığımız bilgi akışının hızına karşı bizim durduğumuz konumu da sorgulamamızı ister gibi duruyor. Boş gazete sayfaları ise bir  medyanın bir eleştirisi… 

Davut Yücel, Gerhard Rühm ile

Davut Yücel’in “Gerhard Rühm ile” adlı çalışması, iki farklı metnin düzenlenmesiyle oluşturulan bir enstalasyon.  Alman avangard şair Gerhard Rühm’ün şiirlerini bir biçim  halinde oluşturduğunu görüyoruz. Davut Yücel de farklı bir biçimsellik içerisinde  Gerhard Rühm’ün şiirlerinin bulunduğu manifestik kitaba, bir iletişim profesörü olan Cees Hamelink’in “Halk İletişim Sözleşmesi” isimli bildiri metniyle müdahale ederek tekrar yayına sokuyor. Hem günümüz sanatı için hem gündelik hayatın bir eleştirisi var içinde.

Yunus Tilen, Tutulma

Yunus Tilen’in “Tutulma” adlı  videosu, bir haberden yola çıkarak “selfie” eleştirisi yapıyor. Sanatçı Arjantin’de bir yunusun karaya vurmasına tanık olan yüzücülerin selfie çekme yarışı içerisine girdiği bir fotoğraf karesinden etkileniyor. Ayrıca çalışma, yakın geçmişte sahile vuran göçmenlerin bedenleriyle yunus bedeninin birbirinden ayrı görülemeyeceğini de düşündürüyor. Günümüz teknolojisinin etkisiyle hareket eden izleyicinin, popülerliğin içinde anlam kaybeden formların değerini ölçmeden, ilginç olup olmadığına bakarak hareket etmesinin bir eleştirisi yapılıyor.

Mert Acar’ın fotoğrafları

Mert Acar, pandemi sürecinde ürettiği yedi adet fotoğrafıyla ev hallerini işliyor. Evle kurduğumuz ilişkinin farklı bir boyuta geldiği, gözden kaçırdığımız detaylara defalarca baktığımız, biçimleri tekrar tekrar kurduğumuz bu dönemde sanatçı, süreci inceleyerek baktığımız detayları, evin gitgide tekinsizleşmesini;  evle kurduğumuz ilişkiye yeniden bakarak fotoğraflıyor.

Kemal Kahveci, Sonsuz

Kemal Kahveci’nin “Sonsuz” adlı, atık malzemeler, elektronik parçalar ve ahşap gibi malzemelerle ürettiği kinetik duvar heykelini bir desen gibi gördüğünü söyleyen Melih Görgün, oluşan bu yapının mekanın içinde bir mekansallık yarattığını belirtiyor. Buluntu malzemelerle üretilmesi açısından günümüz üretim-tüketim ilişkilerine, “Ne yapılabilir?” sorusuna da bir cevap bu çalışma. Heykelin ağır aksak hareketleri ise günlük yaşamımızı çağrıştırıyor.

Tekinsiz bir “Uyku”

İmelda Kuyumcu, İletişim

İmelda Kuyumcu “İletişim” ile deniz fenerleriyle ışık çakarak kurulan iletişim dilini kullanıyor ve kendi varoluşsal sorularına cevap arıyor: Ben neyim? Neden varım? Çok zor durumlarda denizlerde de iletişim kurmayı sağlayan çakar sistemini kullanarak kendi hislerini tercüme etmeye karar veriyor. Videoda deniz fenerleriyle kurulan dilin Latin alfabesine dökülmüş halini görüyoruz. Kendi bulduğu dilde anlam içerseler de bizim bildiğimiz dilde anlamsız harflerden oluşuyor video. Deniz fenerlerinin yol gösterici işlevini de akla getiren bu çalışma, bizi günümüz değerlerini yeniden sorgulamaya itiyor.

Beril Or, Uyku

Beril Or’un yastıklar ve florasan ışığı kullanarak oluşturduğu heykel ise sanatçının “Uyku” serisinden bir çalışma. Yastıklara ışık, çimento, elektronik tesisat gibi farklı malzemeler ekleyerek, en konforlu olduğumuz uyku sürecini tekinsizleştiren sanatçı, uykunun travmatik olanla ilişkisini işliyor. Ayrıca serideki bu iş ilk defa sergileniyor.

Rana Kelleci, Repost

Son olarak Rana Kelleci’nin “Repost” adlı yerleştirmesiyle beraber performansını kaydettiği videosunu izliyoruz. Sanatçı, iki gün boyunca Türkiye’de ortalama sosyal medyada geçirilen süre olan 2 saat 46 dakikalık bir süre zarfında sosyal medyada maruz kaldığımız görsellerden kendisi için önemli parçaları seçerek tekrar üretiyor. Görgün performansı,  “Bundan sonrada alacağımız hali tanımlayan kontrol edilebilir davranışa karşı sanatçının  cevabı” diye tanımlıyor. Ayrıca Rana Kelleci “ #refugees ” etiketini kullanıyor. Görselleri yeniden üretirken bizim ‘repost’ ederken yaptığımızla benzer şekilde bazı şeylerin altını çizerken bazı şeyleri yok sayıyor.

Sergiyi gündelik hayatımıza yeniden bakmak, sorgulamak, düşünmek için bir fırsat olarak görüyorum.  Bunu yaparken, farklı şehirlerden genç sanatçıların bakışlarına, önerilerine kulak veriyor olmak ayrıca keyifliydi. Ağır aksak giden gündelik hayatımızda bir nefes almak için 21 Kasım’a dek Akbank Sanat’a uğrayabilirsiniz.

 

İLGİLİ HABERLER

Akbank 38. Günümüz Sanatçıları Ödülü Yarışması başlıyor

Genç sanatçılardan günümüze dair stratejiler öneriler

Daha fazla yazı yok
2024-03-29 12:30:21