A password will be e-mailed to you.

 

Müzisyen kuramcı ve eğitmen Güç Başar Gülle, Timothy Morton’un Ya Sanat Bir Tür Sihirse makalesine dair yaptığı değerlendirmesinde Morton’un yazısının yaratacağı kafa karışıklığına dair dikkat çekerken yazıyı nasıl okuyacağımıza dair bir metod öneriyor.

 

Timothy Morton’un ya sanat bir tür sihirse yazısının Sanatatak sitesindeki yayınından sonra Ayşegül Sönmez ile yaptığımız sohbetlerde bu yazının iletişim tarzında kullanilan dilin sentetik bir yapı taşıdığını fark ettik. Sonrasında bu dilin kullanımının günümüzde sanat ve felsefe dünyasındaki yaşadığımız durağanlık ve anlam krizinde alternatif bir itici güç olabileceği üstüne yazı yazma fikri beni gerçekten cok heyecanlandırdı.

Öncelikle sentetik dil ne demek ? Bu soruyla başlayalım. Sentetik sentezleme işleminin sıfat hali olarak düşünülebilinir. Bu dilin amacı nedir? Niçin böyle bir dile ihtiyaç duyulmustur?

Sentetik dil 360 derecelik ifadeye sahip bir yapıdır. Yani bu dil yargı barındırmaktan çok dinleyeni ve okuyanı kendisiyle yüzleşmeyi hedef almıştır. Paradoks, mantık, metafor ve zıt tanımlar bu dilin temel araçlarıdır. O yüzden edebi bir niteliği varsa da öyle değildir. Söylemek istediğini dolaylı bir anlatımla ortaya koyar. Mantık ilişkileri yatay bir nedensellik taşımadığı için pedagojik içeriği doğrusal anlatımdan, çok boyutlu dönüştürmeye yönelik bir zemin taşır. Kişiyi eşya ile başbaşa bırakmaya çalışır. Bu akıma ait yaklaşımın en temel noktası kişi eşya ile bütünleşebiliyorsa sonsuzluk ile de bütünleşebilir durumudur. Bu hal korku, yüceltmek ve nefret gibi tepkisellik barındıran duygulardan uzaklaştırıp kişinin kavram ile başbaşa kalmasını sağlar. Okuyan ve dinleyen bu dille temas ettigi an kendisiyle kurduğu ilişki nasılsa vereceği tepki de o şekilde form alır. Kurban-galip formunda yaşayan bir kişi bu dilde kavga edecek bir nitelik bulur. Kendini olduğu gibi kabullenme yetisi kuvvetli kişi ise bu dilde keyf ve motivasyon hisseder.

Felsefe tarihinde bu dile en hakim düşünür Muhyiddin Arabi olmustur. Özellikle Fütühatı Mekkiye bu dilin somutlandığı en önemli eseridir. Kavrayış sürecinde Tenzih ve Teşbih araçları ile okuyucuya hakikat ile başbaşa kalabilmesi icin cesaret, estetik zevk ve sonsuzluk hissi vermeye çalışır. Hakikat nedir sorusunun cevabı yoktur ama onunla başbaşa kalabilmenin bilişsel mekanızmasını serbest bıraktırmaya çalışır. Tenzihi kabaca analiz Teşbihi ise benzetme olarak düşünebilirsiniz. Analitik ve mecazi ifadelere bağlı kurgu kişinin yargılama reflekslerini yumuşatıp doğrusal düşünce formundan çıkararak içsel bir görüye alan açma hedefi taşır. Bu sayede Hikmet (wisdom) dediğimiz, kavramın olması gereken yerleşmesi gerçekeşir ki bu durumda bile mutlak bir deger taşımaz. Sadece ve sadece estetik olarak deneyimlenen zevk bu işlemin onayıdır. O yüzden Arabi, eksikliklere rağmen hayatla tatminkar ilişki kuran kişi zevk sahibi demiştir. Buradaki estetik hal sanatsal bir formun estetiğinden çok, hissetmede derinleşmeye ait bir haldir. Bu süreç tamamen bireyseldir ve sistematik bir bütünlük taşıma amacı yoktur. Bu dilin gelişmesinde en onemli iki unsur tasavvuf dilinin edebi gücü ve yunan felsefesinin Stoa ve Platonik geleneğe ait felsefi düşünceden çok felsefi yasam disiplini olmuştur.

…bu kadar güclü kurumlarımız olmasına rağmen nasıl Trump gibi bir lider Amerikan başkanı olarak konumlanabiliyor?…

Timothy Morton’un da içinde bulunduğu Nesne Yönelimli Ontoloji akımının en temel argumanı; hakikat ile bilgi arasında köprü olan gerçeklik o kadar istatistiki ve tanımsal bir noktaya indirgendi ki üretilen bilginin hakiki olanı ortaya koymasında yetersizliği düşünsel, sanatsal ve kurumsal alanlarımızı hareketsiz kıldı. Graham Harman çok basit bir soruyla işe başlıyor; Bu kadar güclü kurumlarımız olmasına rağmen nasıl Trump gibi bir lider Amerikan başkanı olarak konumlanabiliyor? Aynı soruyu her alana yöneltmek mümkün. Bu kadar kuvvetli akademik ve sanat kurumlari ve sanatçılar barındıran bir dünyada neden düşünsel ve sanatsal üretim hayatlarımıza dokunmaktan bu kadar uzak. Bu bana biraz da mortgage krizi öncesi Amerikanın halini hatırlatıyor. Gereğinden fazla değerlenen fakat işlevini yitirmiş bir akademik ve sanat ortamının kendini kandırma çırpınışları…

Peki Nesne Yönelimli Ontoloji bize ne sunuyor? Hakikat ile bilgi arasindaki gerçek dediğimiz hat estetik bir nitelik ile bütünsel bir şekilde kurulup bunun dilinin de metafor ile kurgulanmasıyla bulunduğumuz çıkmaza alternatif öneriyor. İşte bu yönüyle sentetik dil ile Nesne Yönelimli Ontoloji ortak bir yerde buluşuyor.

İstatistiki ve tanımsal bilgi formu, 19. yüzyılın başında endüstri devrimi ve kurumsal dönüşüm sürecinde matematiksel ve bilimsel dilin giderek baskın olması ile kendine önemli bir alan bulmuştur. Ayrıca bu durum analitik felsefenin gelişmesinde de önemli bir katkı sahibi olmuştur. Özellikle bu dönemde müzikte teorisyenler ve besteciler matematiksel dil ile estetik arasında ortak bir dil geliştirmeye çalışmışlardır. Nesne ve matematiksel bilgi arasındaki ilişkiye bağımlılık hali belli bir yerden sonra sanatçıları nesneden o kadar uzaklaştırmaya başladı ki nesne ile hikaye kurgusundan çok nesneyi tüketen bir sanatçıya dönüşüm başladı. Buna benzer şekilde dilden anlam ve metaforlar atılarak dil ve mantık arasında kurulmaya çalışılan bağ analitik felsefenin temel alanı haline geldi. Buna karşı bir tepki olarak da tanımlayabileceğimiz kıta felsefesinde kullanılan dil aşkın bir özellik taşımaktaydı. O yüzden net bir şekilde tanımlama yapamayacağımız gibi teşbihi bir nitelik taşıdığını söyleyebiliriz.

Günümüz düşünce ve sanat dünyasında analitik mi kita felsesi mi, çağdaş mı popüler mi kaygıları ile ortaya konulan üretimler giderek birbirine yakınlaşmaya basladı. Çünkü giderek hakiki olmaktan uzaklaşıyorlar. Sentetik yaklaşımı bir yöntem olarak değil ama bir yere ait olmadan da yürüyebileceğimize ait motivasyon aracı olarak kullanılabileceğimize inanıyorum. O yüzden Timothy’nin yazısını da okurken kendinizi yazıya bırakın ve anlamaya çalışmadan okuyun…

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 19:02:49