1954’te New York’ta doğan, Metropolitan Müzesi ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi gibi birçok müzeyle işbirliği yapan, 50.Venedik Bienali Amerikan pavyonunu temsil eden sanatçı Fred Wilson, müzeleri fikirlerin kontrolünü ele geçiren devasa bir yerleştirme olarak görüyor. Onları bir bakıma “eğlence yeri” olarak nitelendiriyor.

Objelerin ve sanat eserlerinin müze içerisinde bilimsel bir anlam kazandığını ve bağlamlarının farklılaştığını düşünen sanatçı,  küratörlerin tarihsel gerçeği, sanatsal değerin ve gösterim dilinin yorumlanmasını nasıl şekillendirdiğini ve kültür kurumlarının hangi tür önyargıları ifade ettiğini soruyor.

Fred Wilson’a göre müzeler tarihin karanlık anılarını saklıyor ve sadece iyi yanlarını gün yüzüne çıkarıyor. Wilson’ın yaptığı enstalasyonlar çoğu zaman müzelerin depolarında saklanan ya da seçtiği konu üzerinde araştırma yaparken bulduğu belgeler, resimler ve fotoğraflardan oluşuyor. Amacının gözle görünmeyeni görünür kılmak, izleyicilerin esere daha derinlemesine bakmasını sağlamak olduğunu söylüyor. Bu nedenle de sanatçının “sahte müze mekanı” yarattığı düşünülüyor ve bu bağlamda sanatçı diğer müzelerden de bu yönde talepler alıyor.

Fred Wilson çalışmalarında bir başka önemli konu ırkçılık. Siyahların tüm dünya ülkelerinde gördüğü eziyet, toplum tarafından itilme, görünmek kılınma gibi konu ve kavramlar çalışmalarının temeli.

Manzaralı Odalar (Rooms with a View) isimli çalışmasını hatırlayalım. Fred Wilson üç farklı sanatçının çalışmalarını üç farklı konuda yerleştirmiş. Çağdaş bir galeri, yüzyılın başında bir alan ve küçük bir etnografik müze başlıkları altında sanatçıların eserleri isimleri ile değil, genel tarih odaklı etiketlerle ifade ediliyordu.

Müze Madenciliği (Mining the Museum)  isimli çalışmasında sanatçı, Maryland Tarih Derneği Müzesi’nin koleksiyonunu kullanarak müzeyi dönüştürdü. Objelerde herhangi bir değişiklik yapmadan yalnızca farklı bir konumlandırma uyguladı.

Korunan Görünüm (Guarded View) adlı enstalasyonunda Wilson, başı olmayan heykellere New York’taki sanat müzesi güvenlik görevlilerinin giydiği üniformalardan giydirdi.

50. Venedik Bienali’nin Amerika pavyonu için yaptığı Benimle Olduğum Gibi Konuş’ isimli enstalasyonunda Venedik’te dekoratif bir heykel çeşidi olan blackamoors kullandı. Dikkat çekmek istediği şey ise bu güzel objelerin Afrikalıları nasıl köleliğe sürüklediğiydi.

15.İstanbul Bienali için Fred Wilson, Afro Kısmet adlı Pera Müzesi’nde mekana özgü bir enstalasyon yaptı. Bu enstalasyonda köle ticareti, Afrikalı Türkler ve Afrikalı Anadolulular işleniyor. Müzede 3. kata çıkıldığında solda girişte Osmanlı’dan izler taşıyan Venedik’te üretilmiş iki adet siyah camdan avize bulunuyor. Sergi mekanının sağ ve sol tarafında Arapça olarak “Ana Afrika” ve “Siyah Güzeldir” yazılı İznik çinisinden panolar bulunuyor. Soldaki çinili duvarın arka tarafında Osmanlı motiflerinin kullanıldığı ve Osmanlı oymalarından oluşan bir Osmanlı evi var.

Her iki tarafta da sömürüye uğramış ülkelerin ve sömürü yapan ülkelerin bayrakları siyah-beyaz olarak yer alıyor. Bu bayraklar sömürüye uğramış ülkelerin özgürleşmesini ve sömürü yapan ülkelerin uyarılmasını simgeliyor. Ayrıca bayrakların yanında yer alan siyah camdan gözyaşları siyahilerin yıllar boyunca çektiği acıları sembolize ediyor. Özcan Özcan’a yaptırılmış dört tane ‘Osmanlı’ minyatüründe minyatürlerde beyaz görmeye alışık olduğumuz tüm figürler bu kez siyahi olarak üretilmiş.

Fred Wilson ve sanatatak muhabiri Didem Ermiş

İki minyatürün altında “Arap Değil” yazıyor. Bu çalışmanın alt metninde toplum tarafından siyah tenli tüm insanların Afrikalı değil, Arap olarak bilinmesi var. Seri halde bulunan fotoğraflı belgelerde soylular ve köleler yer alıyor. Her zaman soylular ön plana çıkarılıp köleler arka planda ve silik bir şekilde yer alırken, Wilson’ın ışık kullanımı köleleri öne çıkaracak şekilde. Bunların yanı sıra çeşitli koleksiyonlardan ödünç alınmış nesneler ve fotoğraflar, Osmanlı döneminde yapılmış gravürler ve ABD’de üretilmiş eserler yer alıyor.

 

 

 

 

 

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-03-29 10:03:30