Gülfem Kessler’in İstanbul’daki beşinci kişisel sergisi, 3 Ekim’de “Gaipten Sesler” başlığıyla C.A.M. Galeri’de açılıyor. 5 Nisan’daki açılışı pandemi nedeniyle ertelenen sergi, yeni eserlerin de katılımıyla zenginleşiyor ve değişen dünyamızı geçmiş, bugün, gelecek bağlamında yeniden yorumluyor.

Gaip… TDK Sözlüğü’ne göre farklı anlamlara sahip olan bu kavram; kayıp, bilinmeyen ve göz önünde olmayan şeyler için kullanıldığı gibi ‘görünmez’ bir aleme de atıfta bulunuyor. 3 Ekim’de İstanbul C.A.M. Galeri’de açılacak olan sergisine “Gaipten Sesler” adını koyan Gülfem Kessler, “Sezgilerim bu döneme hazırlık yapıyormuş” diyor. Zira Kessler’in 5 Nisan’da ‘açılamayan’ sergisi için hazırladığı tüm eserler, hali hazırda pandemi sonrasındaki dertlerimize de ortak olabiliyor.

Gülfem Kessler içinde bulunduğumuz ve gördüklerimizi, duyduklarımızı anlamlandırmakta güçlük çektiğimiz hızlandırılmış ve kaotik süreci sanatçı olarak ele aldığı gibi bir birey olarak da yaşadığını şu sözlerle vurguluyor: “İnsan tasarımı dahi olabilecek bir canlı türü, hayatta dert ettiğimiz her tür sorunu, sorun olmaktan çıkarttı ve yaşamlarımız geleceksiz bir maceraya dönüştü. Kaldı ki, pandemi öncesinde de durumumuz çok parlak değildi. Gelecek, hepimizin hayatına zorlanmış aksiyonlar olarak yansımıştı ve bir takım vaadlerle doluydu. Yaşamlarımız rekabet, haz, güç güdümlü mutsuz bir koşuşturmaca hali ve ulaşılması imkansız hedeflerden ibaretti… Oysa evvelce dert ettiğimiz şeyler şu an hayli komik. Şimdi insanlık olarak neyi beklediğimizi bilmeden duruyoruz. Şaşkınız, çünkü maddelere hakim olmak uğruna kontrol ve yıkıcı kazançların ardına düşmeye alışmışız. Ancak insanlığın uyanış yaşaması için kaos da şart… Şimdi artık bugüne kadar ki toplam deneyimlerimizden kaynaklanan o köhne hafızadan bağımsız düşünceler üretebiliriz.”

“Hassas izleyicilerin ruhunu tercih ederim”

Babamın Sömürgesi, 2020

Tutulduğumuz imge bombardımanının altında dikkatimizi çekenleri hızla kaydedip paylaşırken Gülfem Kessler, eserleriyle, belki de gözümüzü ‘görünene’ değil ‘örtülü olana’ çevirirsek, sezgisel olarak bir şeyleri algılayabilme şansımız olabileceğini ima ediyor. Ve insanın henüz bitmemiş ve tamamlanmamış dünya deneyimini ele alırken, zamanı da yekpare bir bütün olarak görüyor.

Mesela “Her Gün Elma Yiyeceksin” adlı çalışmasında, onun Havva’sı sırtında pançosu, olağanüstü hafifliği ve güzelliğiyle, terk etmekte olduğu Adem’e bakıyor. Çünkü öfkesi yüzünden adeta taşlaşan Adem, yırtıcı ve saldırgan ifadesi ve toprağı kavrayan ayak tırnaklarıyla dünyaya yok ederek kök salmaya çalışıyor.

Kessler, ‘anlaşılma’ mevzusunda Mark Rothko’nun bakışına katıldığını vurguluyor: “Eğer bir şeye güvenmem gerekirse, kalıplaşmış düşüncelerden bağımsız, hassas izleyicilerin ruhunu tercih ederim. Bu resimleri kendi meşreplerine uygun olarak kullanacaklarından emin olduğum için, akıbetlerinden kaygı duymam”… Rothko 1900’lerin ortalarında bunları söylemiş olsun; Kessler, şimdi, daha da kısa ifade ediyor sanatseverlerden beklentisini: “Muzdarip olanlar kendi başlıklarını bulacaktır.”

Tarifsiz Yuva, 2020

Gülfem Kessler’in C.A.M. Galeri’de 15 Kasım’a kadar sürecek olan sergisi, kağıt üzerine kömür işlerin yanısıra onlarla tezat oluşturan renkli, ümitli ve yeni çalışmalar da içeriyor. “Senin düşün bana kabus”, “Erkek olarak Özçekim”, “Çılgın aşık”, “Tarifsiz yuva”, “Beyaz yakanın asimilasyonu”, “Tüm yalanların inkarcısı” ya da “Alo, alo, alo” gibi isimler taşıyan desen ve tuval çalışmaları ile Louise Bourgeois’nın “Sanat, delirmemenin garantisidir!” cümlesine göz kırpıyor.

 

İLGİLİ HABERLER

Yıpranmış ve hırpalanmış olanın peşinde

5 şehirde 5 müdahaleyle tarih döngüleri

Daha fazla yazı yok
2024-03-28 22:26:51