A password will be e-mailed to you.

Zilberman Gallery, genç sanatçıları desteklemek ve onların tanınmasını sağlamak amacıyla 2010 yılından beri “Genç Yeni Farklı” adı altında yarışma düzenliyor. Genç Yeni Farklı’nın bu yıl gerçekleştirilen sekizinci edisyonunda seçilen eserler geçtiğimiz hafta galeri mekânında sergilenmeye başlandı. Her yıl farklı bir jüri tarafından değerlendirilen başvuru eserlerinin bu yılki seçimleri, küratör Nazlı Gürlek başkanlığında, küratör Mari Spirito, koleksiyoner ve yazar Banu Çarmıklı ve galeriyi temsilen sanatçı Burçak Bingöl tarafından gerçekleştirildi. Türkiye’nin farklı yerlerinden yaklaşık 300 başvurunun yapıldığı yarışmada, Fulden Aran, Ayşe Hilal Ateş, Özgür Atlagan, Cihad Caner, Meliha Gündüz, Gülşah Mursaloğlu, Nconen, Cemil Toprak, Levent Yıldız, Müge Yıldız ve Damla Yücebaş’ın çalışmaları yer alıyor. Genç sanatçılar güncel sanatın olanaklarından yararlanarak oluşturdukları işlerini; video, enstelasyon, yağlı boya tablolar, fine art baskılarla oluşturmuşlar. Sanatçılar zaman, varoluş, savaş, göç, tüketim toplumu, erotizm, ev, gerçeklik ve illüzyon gibi konuları eserlerine taşımışlar.

Sonsuz tekrarın içinde varoluşsal sorular

Mısır Apartmanının merdivenlerini adımlayıp apartmanın üçüncü katına çıktığımda galerinin girişinde Müge Yıldız’ın Either / Or adlı video çalışması beni karşılıyor. Kopenhag KVUC dil okulunda bulunan bir asansörün yukarı çıkıp inmesinin görüntüsü var videoda. Asansör her inip çıktığında bakanda ürpertici bir hal bırakıyor. Sonsuz bir tekrarın içinde salınan asansörden varoluşumuza dair sorgulatıcı sesler yükseliyor. Belli bir zaman ve mekânda var olan bizler, kısır döngüde bazen mırıldanarak bazen de yüksek sesle kendimize sorular sorarak yolumuza devam etmeye çalışıyoruz. Ama asansörün inip çıkması da hiç bitmeyeceğe benziyor. Öyleyse Yıldız’ın Either / Or adlı video çalışmasının önünde durup kendimize boyuna sorular sorabiliriz.

Doğanın şiirsel yansıması

Yıldız’ın asansöründen başımı kaldırıp genç sanatçı Fulden Aran’ın tuval üzerine akrilikle yaptığı “Melankoli” adlı çalışması beni yakalıyor. Doğanın oldukça gerçekçi bir biçimde ele alındığı çalışmada tabiatın gözlerde hayranlık uyandıran görüntüsü kendini açığa vuruyor. Her şey bir kadının kendine ya da bakana tuttuğu aynayla devam ediyor. Ait olduğumuz doğanın görüntüsünün kendi doğamızda yansımasının kamaşması şiirsel bir görüntü ile sunulmuş. Oraya ait’iz fakat yüzlerce yıldır üretimlerimizle bir o kadar da oradan uzaktayız. Aran’ın tuttuğu bu ayna yeniden ait olduğumuz yeri bize hatırlatır umarım.

“Taze Nane Sabunu”

Galeri mekânında ilerlerken hemen sağımda Ayşe Hilal Ateş’in video çalışmasıyla karşı karşıya geliyorum. “Taze Nane Sabunu” verdiği çalışma sanatçının nesnelerle olan ilişkisine odaklanıyor. Katalog metninde de belirtildiği üzere Ateş’in nesnelerle olan ilişkisi var olan hiçbir şeyin yitip gitmeyeceğine olan inancıyla beslenmiş. Bunun içine kendi kişisel tarihini de katarak var olanın bir şekilde devamını sağlama çabası var işinde. İşte “Taze Nane Sabunu” çalışma bu inancın ve çabanın ürünü olarak kendini gösteriyor. Babaannesinin mezar toprağında yetiştirdiği naneleri bir laboratuar ortamında çeşitli aşamalardan geçirerek naneli sabunlara dönüştürmesinin hikâyesi var. Bu çalışmanın sonucunda ürettiği sabun galeri mekânına güzel bir koku yayıyor.

Gerçek hiç olmadığı kadar buharlaşıyor

Ayşe Hilal Ateş’in var olan gerçekliğin devamlılığını sağlamak adına çabasının yanında Damla Yücebaş’ın gerçeklik ve illüzyon kavramlarını konu edinen çalışmasına tanık oluyorum. Yücebaş, bu iki kavramın imgedeki karşılığını tekstil malzemesi üzerine uyguladığı serigrafik baskıyla yansıtmaya çalışmış. “Noise “ adını verdiği çalışma bakanı etkisi altına almayı başarıyor. Her şeyin bir yanılsamaya dönüştüğü bu çağda gerçek olanı bulmanın ve görmenin imkânsızlığını ortaya koyuyor. Bakmak ve görmek arasındaki ince çizgide her şey netleşiyor ya da flulaşıyor. İşte bu türden okumalara yol açıyor Yücebaş’ın Noise’i. Bakanlardan değil görmeye çalışanlardan olanım diyor sanki. Zira yaşadığımız çağda gerçeklik olmadığı kadar buharlaşıyor.

Yıkım tüm boyutlarıyla gözler önüne seriliyor

Hemen yan tarafta Yücebaş’ın işiyle örtüşen bir başka çalışma devreye giriyor. Cihad Caner’in savaşın yarattığı yıkıma odaklanan “Soyut Şiddet” çalışması… Suriye’deki savaşa odaklanan çalışma savaştan geriye kalanları gösteriyor. Video çalışmasında harabeye dönen bir yerde hareket eden araçtan çekilen görüntüler aktarılıyor. Caner pleksi üzerine baskı tekniğiyle bu tahribatın adeta röntgenini çekerek başka bir ekranda göstermeye çalışmış. Patlama sonucunda un ufak olan taşlar, tekrar bileşerek yıkım tüm boyutlarıyla gözler önüne serilmiş.

Portakal kabukları ve el kremi

İnsan eliyle yok edilen kentlerden, yaşamlardan sonra zamanın ruhunun nesneler üzerindeki etkisini ortaya koyan bir eserle karşı karşıya geliyorum. Gülşah Mursaloğlu’nun “Riegl’in Yolcuğu: Değişken Boyutlarda Çemberler Arasından” adlı yerleştirmesi sergi mekânının ortasında yer alıyor. Sarmal şekilde tavana doğru yükselen nesneler hem işe hem de galeri mekânına farklı bir boyut katmış diyebilirim.  Mursaloğlu, nesnelerin zaman içindeki değişim ve dönüşümleri üzerine kurguladığı çalışmasını portakal kabukları ve el kremiyle oluşturmuş. Her biri yumruk büyüklüğünde olan kalıplar birbirine eklenerek tavana doğru uzanıyor. Bu kalıpların içinde görülen portakal kalıpları katı maddenin zaman içinde zor değişebilir ve dönüşebilir özelliğini yansıtırken, el kremi de bulunduğu ortamın ısına göre genişleyerek farkı şekil ve formlara dönüşebiliyor. Ama her iki durumda da zamanın ruhundan her şey yavaş da olsa payını alabiliyor. İyi ki de alıyor.

Evin tekinsizliği

Yarışmada sergilenmeye değer görülen bir diğer çalışma Cemil Toprak’ın “Ev” adlı video işi. Toprak, düzenli bir ev görüntüsünün aksine penceresi kırık yıkık dökük ve harabeye dönmüş bir mekânın görüntüsüyle izleyiciyi baş başa bırakmayı tercih etmiş. Ve mekânın içinde doğal gaz borularına bağlanmış olduğu görülen bir o yana bir bu yana hareket eden köpek görüntüsü var. Kendimizi güvende hissettiğimiz evin derin tehditleri dışarının sesiyle birleşiyor. Dışarıdan korunmak amacıyla kurduğumuz bu mekân Toprak’ın videosunda o kadarda güvenilir bir yer olmadığı hissine yol açıyor.

Özgür Atlagan’ın diptiklerden oluşan shovel –eye (Kürek- göz) çalışması,  Nconen’in kâğıt üzerine yağlı boya teknikle yaptığı ve sokak sanatçılarını konu alan “Making Of” çalışmaları, Levent Yıldız’ın “Beckett, Şimdi Söyle ve Kendini İzle” çalışması ve Meliha Gündüz’ün “İsimsiz” adlı eseriyle tüketim toplumuna yönelik eleştiriyi konu olan yapıtı serginin dikkat çeken diğer işleri arasında.

Genç sanatçıların güncele ayna tuttuğu eserleri 29 Temmuz’a kadar görülebilinir.

Daha fazla yazı yok
2024-04-24 13:34:03