A password will be e-mailed to you.

Amelie’nin yönetmeni Guillaume Laurant’nın, Happy Hand isimli romanından uyarlanan J’ai perdu mon corps (Bedenimi Kaybettim), 72. Cannes Film Festivali’nin Eleştirmenlerin Haftası seçkisinde Büyük Ödül’e layık görüldü ve En İyi Animasyon kategorisinde Oscar’a aday oldu. Kopuk bir elin bedenine ulaşmak için Paris sokaklarını karışlamasını anlatan film; zaman, kader, seçim, özgür irade konularını el ve bedenin sahibi arasında kurduğu paralel hikayeyle derinlemesine işliyor. Film, kısa animasyonlarıyla bildiğimiz Jeremy Clapin’in ilk uzun metraj çalışması.

Huzurlu çocukluğuna son veren araba kazasında ailesini kaybeden Naoufel; hızlı pizza kuryesi olarak çalışmakta ancak her yere geç kalmaktır. Çocukluğunda yaşadığı trajedi Naoufel’in yalnızca ailesini değil, yaşama sevincini ve hayallerini de elinden almıştır. Çocukken bir piyanist ve astronot olmak isteyen Naoufel şimdi yalnızca hayatta kalmaya çabalamaktadır. Yanında kaldığı akrabasına verdiği maddi manevi yükü azaltmak için pizza kuryeliği yapan Naoufel hayata karşı tamamen ilgisiz ve dalgın; yaşayan bir ölü gibidir.

Yine öyle bir gün, geç kalmış siparişini yetiştirmeye çalışan Naoufel, dışarıda sağanak yağmur, içeride otomatı bozuk bir apartman kapısı önünde mahsur kalır. Müşterisi olan kızla diyafondan yaptığı sohbet, Naoufel’in hayatını tamamen değiştirecektir. Apartmanın hayli yüksek bir katında oturan bu kızın, iglo hayallerini anlatarak ıssızlığı betimlemesi, Naoufel’in ona yakın hissetmesine neden olur. Gabrielle adındaki bu kızı bir süre takip eden Naoufel, biraz çabayla kızın hayatına dahil olacaktır. Gabrielle’in iglo hayalini gerçekleştirmek için kendince bir yöntem bulan Naoufel, konuştuğu hızlı pizza kuryesinin kendisi olduğunu söylemek için kıza sunacağı özel sürprizi tamamlamayı bekler.

Bu esnada hastane odasında uyanan bir el, Paris sokaklarında yaşam mücadelesi verecek ve bedenine ulaşmaya çalışacaktır. Eli vasıtasıyla izlediğimiz Naoufel’in çocukluk anıları, geçmişle günümüz arasındaki kopukluğu ortaya koyar. Geçmiş olarak kodlanan elin neden koptuğuna gelirsek, yanıtı filmin kırılma ve birleşme noktalarını oluşturan sinek metaforunda bulacağız.

Bir sineği nasıl yakalarsın?

Naoufel’in sineğe olan takıntısı daha ufacık bir çocukken, babasına yönelttiği bu soru ile başlar. Ne kadar denerse denesin sineği yakalayamayan küçük Naoufel’e babasının tavsiyesi; sineğin bulunduğu noktaya değil uçacağı yöne doğru hamle yapmasıdır. Hayatı boyunca geleceği yakalamaya çalışan Naoufel’in çocukken astronot olmayı hayal etmesi, aynı itkinin sebebidir. Ötesine ulaşma arzusu, Naoufel’in keşfetmeye dair aşırılığını göstermektedir. Doğum günü hediyesi olarak gelen ses kayıt cihazıyla ise Naoufel her anı kaydetmeye başlar. Keşfetmeye ve kaydetmeye olan merakı birleştiğinde Naoufel anı ya geçmişe ya da geleceğe ayırmaktadır. Kaza günü yaptığı kaydın ardından bir daha ses kaydı almayan Naoufel için hayat asılı kalmıştır.

Anda Yaşayabilmek

Sineği yakalayamaması Naoufel için hayatı boyunca aşamadığı bir limit gibidir. Bu limit; kişinin kaderine yön verip veremeyeceği sorusunu gündeme getirir. Gabrielle ile kader üstüne yaptıkları bir konuşmada hayatın olağan akışını kırabilmek ve kaderi değiştirebilmek için beklenmedik bir atılım yapılması gerektiğini savunan Naoufel’in, bu kararı eyleme geçireceği bir an olacaktır. Geleceğin belirsizliğini sembolize eden sineği yakalaması, Naoufel’in geçmişle bağını koparmasına sebep olsa da (eli), onu içinde bulunduğu an’a döndürecektir.

Geçmiş yahut geleceğe yönelik takıntının kişiyi anda yaşamaktan alıkoyacağını söyleyen I Lost My Body, konfor alanlarımızdan çıkarak yaşamak isteyeceğimiz anlara ulaşabileceğimizi anlatıyor.

48 Adaylıktan 26 ödül ile dönen J’ai perdu mon corps (Bedenimi Kaybettim), son zamanların en özgün animasyon filmlerinden biri olarak görülüyor. Jeremy Clapin’in kısa animasyonlarına da YouTube‘den ulaşabilirsiniz.

 

 

İLGİLİ HABERLER

 

Daha fazla yazı yok
2024-04-29 01:32:59