A password will be e-mailed to you.

Tek bir kişi; 15. yüzyıl Avrupa’sından bir kurt adam, Karayipler’de girdiği mağarada çokça yürüyüp de yeraltı şehrine varan bir genç, antik şehrin ejderhayla yaptığı kanlı anlaşmayı bozan bir gezgin, ölüyü dirilten Afrika tamtamcısı çocuk, hiç yalan söylemeyen Tibetli bir seyis ve 13. yüzyıl Fransa’sından şehir mimarının oğlu olabilir mi? Bu, size de biraz Buddha’ca bir seyir gibi geldiyse baştan belirtelim; ortada bir reenkarnasyon yok. Tüm bu rollere giren genç adam, aslen boş bir sinema salonunda oturmuş hikaye yazan üç senaristten biri. Üç senarist ve bir baykuş.

Buddha olmadığını anladığımız gencin yanında; kötü kalpli eş, tanınmayan güzel, ejderhaya yem edilecek bir kurban, kabile reisinin kızı, hin düşünceli bir prenses ve kuleye kapatılıp büyülenen bir kadın olan diğer kişi de Mario’dan medet uman bir prenses değil, kadın senaristtir. Hikayeleri birlikte sergileyen adamla kadına ekibin üçüncüsü moderatörlük yapar ve bir baykuş sinema salonunun sahibiymişçesine tünediği yerden olup biteni izler. Bir gece hayvanı olmanın yanında kadim inanışlardan beri bilgelikle anılan baykuş; anlatılan masalların evrensel yasalarını çıkarsamayı ve mesajların vurguladığı erdemleri temsil etmekte ve rehberlik yapmaktadır.

Binlerce yıllık masallardan kurgulanan bir hikaye

Gecenin köründe boş bir sinema salonunda oturmuş, çeşitli kültürlere ait masallardan hareketle kendi senaryolarını kurgulayan bu ekip (baykuş dahil), Les Contes de la Nuit; yani Tales of the Night’ın çekirdek kadrosu. Beynimizin asla ışık almadığını, ancak ışık bilgisine sahip olduğunu düşünürsek, Gece Masalları’nı da asla yaşamayacağımızı ama yaşamış kadar olacağımızı söylemek mümkün. Binlerce yıllık masallardan hikaye kurgulayan senaristlerin aynı zamanda oyuncu olması, içinde yaşadığımız kültürü ve şahsımızı; hayat sahnemizi ve arketiplerimizi irdelememize yol açabilir.

Jung’un algılamamızı örgütleyen, bilinç içeriklerini düzenleyen, değiştiren ve geliştiren yapılar olarak ele aldığı arketiplerin en belirgin dışavurumu mitolojilerin yanında halk masallarıdır. Psişenin gizil gücünü temsil eden, kaynağı kolektif bilinçdışı olan, sembollerle ve kişiselleştirmelerle anlam bulan bu evrensel yapılar, insanlık tarihi kadar eski olan masallardan yansıyor. Dolayısıyla senaristlerimiz de hangi dönemin kültürünü sergileyeceklerse o çağın mimarisiyle, kıyafetleriyle, gelenek-görenek ve inançlarıyla ana fikri folklorik olarak kurguluyor ve evrensel kıstaslarda dikiş tutturmaya çalışıyor, diyebiliriz.

Les Contes de la Nuit, ailece sıkılmadan izleyebileceğiniz, enfes renklere sahip 2011 yapımı Michel Ocelot filmi. Aynı sene Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’ya aday gösterilen animasyonun görsel cümbüşü keşfedilmeyi bekliyor.

 

 

İLGİLİ HABERLER

HAFTANIN ANİMASYONU: NA PUDE – TOYS IN THE ATTIC

HAFTANIN ANİMASYONU: HEAVY METAL

Daha fazla yazı yok
2024-05-09 12:01:13