A password will be e-mailed to you.

Sanatatak yazarı Efe Beşler bu hafta ve her hafta yeni çıkan kitaplardan en önemlilerini seçiyor. Bu haftanın önerileri: Sağ Elim Doluydu, Aklımdaki CHE, Germania: Kafadan Doğumlar ve Freud Olmak: Bir Psikanalistin Gelişimi

Sağ Elim Doluydu

Yeni haftaya kısa hikayelerin yer aldığı bir kitapla başlamak istiyorum. İletişim Yayınları’ndan yayımlanan ‘Sağ Elim Doluydu’ kitabı bu ay raflardaki yerini aldı. Bundan önce bir öykü bir de romanı bulunan Uğur Mıstaçoğlu kitabında hem günümüz dünyasındaki günlük sıradan olayları hem de geçmişte yaşanılan hayat hikayelerini harmanlayarak yazmış. Hikayeleri okurken çok eğleniyor ve “aa ben veya bir yakınım, arkadaşım bunların çoğunu yaşamıştı” diyebiliyorsunuz. Teyzelerle olan mahalle ilişkisini, cinsiyet, özgürlük, din vb. netameli konuları çok keyifli ve komik bir dille anlatırken, kalıplaşmış yaşam biçimlerimize de dokundurmayı ihmal etmemiş. Çok içimizden, çok mahalleli, çok samimi bir şekilde hikayelerini yazmış. Ben en çok kitabın başlığı olan ‘Sağ Elim Doluydu’ hikayesini çok beğendim, yer yer de güldüm. Bugünün ilişkilerini, sosyal medyanın kullanımını çok neşeli bir o kadar da endişeli bir karakterle yazmış. Çabucak okuyup biritebileceğiniz bir hikaye kitabı.  

“Yaklaşık yarım saat önce gönderdiği ekran görüntüsünde şarjının yüzde altmış dört olduğunu görmüş biri olarak, “Canım şarjım bitiyor, Ferruh beni eve bırakacak, sabah ararım” mesajına inanmamı bekliyor olmasına hayli içerlemiştim. Zaten öyle, “canım”lık “aşkım”lık bir durumumuz yok. Hissedilmeden, zırt pırt söylenmek suretiyle içi boşaltılmış, anlamını yitirmiş sözcükler bunlar. Lafügüzaf. İki kere çıkmışlığımız, bir kere sevişmişliğimiz var. Hepsi bu. İyi sevişiyor olmasının konumuzla bir ilgisi olmadığı için oralara girmiyorum. Ve fakat Yeliz’in Ferruh’la sevişebilme ihtimali aklıma gelince çıldıracak gibi oluyorum. Sevişir sevişir. Bana n’oluyor ki? Nasıl sevişir canım, olur mu öyle şey? Öyle her önüne gelenle yatılır mı? Acaba ona da “aşkım”, “canım” diyor mudur? “*

*Kitabın arka kapağından alıntıdır.

 

Aklımdaki CHE

İletişim Yayınları’ndan yayımlanan Margaret Randall’ın ‘Aklımdaki CHE” haftanın ikinci yeni kitabı. 2013 Duke University Press tarafından yayınlanmış ve sonrasında Türkçe’ye Kıvanç Koçak tarafından çevrilmiş.

Margaret Randall, sosyal olaylara duyarlı, ünlü Beat kuşağının da destekçilerinden olmuş. Dünya ve Latin Amerika’daki devrimci hareketlere de destek veren Randall, ‘Birleşik Devletler’in düzenini bozulması’ gibi suçlamalarla karşılaşmış ve hakkında dava açılmıştır. Yani anlaşılacağı gibi, kendisi devletlerin özellikle de ABD’nin politikasına muhalif olarak niteleyebiliriz. İşte bu kitabı da muhalif tutumunu koruyarak Küba Devrimini ve Che’yi izleyerek ve gözlemleyerek anı ve sohbet mahiyetinde yazmış. 

Randall, bir ömür boyunca Che Guevara hakkında biriktirdiği okumaları, sohbetleri, duyguları ve deneyimlerini bu kitapta toplamış. Son dönemde Türkiye’de de bir cümle ile tekrar popülerleşen Che, bu kitap ile alışılanın dışında daha farklı bir okuma ve inceleme deneyimi yaşatıyor. Kitabın içinde, biyografi, anı, politik analiz, tarihsel bilgi, feminizm ve şiiri bir arada sunuyor. Tüm bu çok yönlü bilgilerle beraber Che’nin hayatına yaklaşıyor Randall. Daha kolay bir anlatımla ilerliyor Randall’ın birikimleri. Bunun yanında, hem geçmişe hem de geleceğe bakma fırsatını da okuyucuya veriyor, yeni sorular uyandırıyor akıllarda. Che tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mit haline geldi. Devrimci kişiliği, sosyalizme bağlılığı, şiddetle, dinle kurduğu ilişki, Fidel Castro ile olan iletişimi, kadınlarla, feminizmle ilişki, iktidarı kullanma biçimi, gerilla savaşıyla kurduğu ilişki ve daha birçok özelliğini  Randall kendi penceresinden aktarıyor.  Aslında Che’yi insan haliyle bize açmak istiyor; çelişkileriyle, yanılgılarıyla “çağımızın şövalyesi”ni. Böylece dünya ve ülkemizdeki yarattığı tesirini net bir biçimde sunuyor.

“… Tarih karşımıza nadiren, eylemde olduğu kadar fikirlerde de, inançları için böylesi cesaret gösteren birilerini çıkarır. Che’nin mirası güzel bir yüzden ve delip geçen keskin bir bakıştan daha fazlasıdır. (…) Onun imgesi (…) hepimizin içindeki en iyiyi cisimleştirmektedir…”*

NOAM CHOMSKY

 “… dünya çapında daha adil ve insanca bir yaşam için mücadele eden genç ve yaşlı yığınlara ilham veren bir şahsiyet üzerine güçlü bir anlatı…”*

BUD HALL, Left History

 “Che Guevara hakkında tek bir kitap okuyacaksanız, tavsiye edeceğim kitap kesinlikle budur.”*

*Kitabın arka kapağından alıntıdır.

 

Germania: Kafadan Doğumlar

Bu haftanın yeni kitaplarından biriGermenia: Kafadan Doğumlar’. Nobel ödüllü yazar Günter Grass’ın bu kitabı yıllar önce Gendaş Yayıncılık tarafından basılmıştı. Yeni basımını ise Everest Yayınları bu ay itibariyle yaptı. Kitabın çevirisini ise Füsun Ant yapmış.

Alman edebiyatının çok değerli ve önemli isimlerinden biri olan Günter Grass, bu kitabıyla da okurları kendine bağlıyor. Roman 1980 yılında geçiyor. Ithezheo’lu öğretmen eşler Uzakdoğu’ya tatile çıkıyorlar. Durakları Bangkok, Bombay, Bali ve Uzakdoğu’nun diğer kentleri oluyor. Fakat bu kaotik ortam içinde akıllarına yerleşen Alman sorunlarından kurtulamıyorlar. Dokuz yüz elli milyon insan Çinli değil de Alman olsaydı neler olurdu sorusu ile baş başa bırakıyorlar bizleri. Dünyanın böyle bir şeye dayanıp dayanamayacağını sorguluyorlar. Aynı Türkiye’deki politikacıların halkı binbir çeşit oyun ve yalanlarla korkuttuğu gibi Alman politikacıların da kendi halkının soyunun tükenmesiyle ilgili korkuttuğu gibi… Böyle bir akıl yürütülebilir mi sorusunu sorarken (gülmeyin, gerçek!) aslında güncel yaşam biçimimizi de sorgulamış oluyoruz bugünlerde. Türkiye’de de aynı korkular içinde yaşatan iklimin bir benzerini ta 1980’lerin Günter Grass’ın romanından görüyoruz. Bu nedenle, Grass’ın ironi ve şakayla örülmüş bu romanı, insanın kendisi ve ülkesi hakkında düşünmeye zorlarken, günümüzün baskıcı ve boğucu Türkiye ortamına da ışık tutuyor belki de… 

"Günter Grass, ressamlığından dolayı görsel bir yazardı. Hikâye ne kadar acımasız, sert ve siyasi olursa olsun, hikâyeyi yazarın yaratıcılığına dayandırmayı öğretti bize. Rabelais ve Céline’den çok şey öğrenen Grass, büyülü gerçekçiliğin ve Márquez’in gelişmesinde etkili olmuş bir yazardı. Yaşayan en büyük Alman yazarıydı…”

ORHAN PAMUK

"Tabii ki onu yazdıklarından ötürü seviyorum – modern bir kılık giydirdiği Grimm masallarına olan sevgisinden, tarih incelemesine getirdiği kara komediden, oyunculuğundaki ciddiyetten, çağının kötülüklerine gözünü kırpmadan bakabilme cesaretinden ve söze dökülemeyecek olandan büyük bir sanat eseri yaratmasından ötürü…”

SALMAN RUSHDIE

 

Freud Olmak: Bir Psikanalistin Gelişimi

Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan eylül ayının yeni kitaplarından biri ‘Freud Olmak: Bir Psikanalistin Gelişimi’. Adam Phillips tarafından yazılan kitabı çevirisini Şahika Tonel yapmış. 

Aslında burada Freud’un yaşam öyküsünü birebir anlatmak derdinde değilim. Kısaca Freud’u hatırlamak adına birkaç şey söylenebilir elbette. Hepimiz Freud ismini duyunca psikanaliz ile tedavi yönetimini hatırlarız. Bu tedavi yönetimini de hipnoz ile yaptığını az çok biliriz. Hatta rüyalarımızın yorumlarını araştırdığını okuldaki psikoloji dersinden (eskiler bilir☺) öğrenmişizdir. Onun diğer bir çalışma konusu olan Oidipus kompleksinden pek de bahsedilmez. Orası biraz kırmızı çizgileridir okulların, yaşamın. İşte Freud bu çalışmaları ile dünyada çok önemli bir yere sahip olan biliminsanı olmuş. Kitabın yazarı Adam Phillips de, Freud’un sıre dışı hikayesini bizlere sunuyor. Tüm bu evrene mal olmuş çalışmaların arkasındaki insanı bize kendi üslubu ile aktarıyor. Freud’un dünyada nasıl evrensel olarak Freud olduğunu irdeliyor. Yazar, Freud’un doğumundan 50 yaşına kadarki yaşam hikayesini anlatıyor. Freud’un biyografisini başka bir yazarın gözünden okumak mutlaka ilgi çekici olacaktır.

Daha fazla yazı yok
2024-04-25 05:00:35