Sanatatak yazarı Efe Beşler bu hafta ve her hafta yeni çıkan kitaplardan en önemlilerini seçiyor. Bu haftanın önerileri: Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları: Krikor Gergeryan Arşivi, Aşkın Sonu Cinayettir, Sadık Bey ve Eğlence İncelemeleri

Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları: Krikor Gergeryan Arşivi

Geçen hafta 1915’i yaşayan Ermenilerin yaşamlarını, sürgün edildikleri ülkeleri ve tarihlerini anlatan kitaplara odaklanmıştım. Bu hafta da yine Ermeniler ile ilgili önemli olduğunu düşündüğüm bir kitabı tanıtmak istiyorum. Ekim ayı içinde İletişim Yayınları tarafından ‘Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları: Krikor Gergeryan Arşivi’ adlı kitap yayımnladı. Kitabın yazarı Prof. Dr. Taner Akçam. Clark Üniversitesi tarih bölümü hocası olan Akçam, uzun yıllardır Ermeni Soykırımı/Tehciri üzerine çalışmakta, konuyla ilgili kitapları ve makaleleri bulunmakta. 

Ermeni Soykırımı/Tehciri tarihçiler tarafından birçok kez irdelendi, incelendi ve tartışıldı. Bu tartışma hâlâ devam ediyor. Özellikle bu konuyla ilgili olarak, hem dünyada hem de Türkiye’de bir sürü yayın yapıldı. Tabii bu yayınlar çeşitli görüşleri de karşı karşıya getirdi. Buna göre, resmi tarih görüşü, Osmanlı İmparatorluğu’nun sürgün ve katliamda bir kastı olmadığını ve bu yüzden yapılan tehcire ‘Soykırım’ denemeyeceğini; Birinci Dünya Savaşı’nın olağan akışı ve doğu sınırında yaşanan isyanlardan (not: Taner Akçam tam tersini söylüyor) dolayı Ermeni halkının tehcir edilmek zorunda kalındığını ve Ermenlilerin rastlantısal olarak öldüklerini savunurken, ‘Soykırım yapılmıştır’ diyen resmi görüşe karşı olan taraf ise, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bu katliamı ve zorunlu göçü bilerek, planlı olarak sürdüğünü söylüyor. Ayrıca Ermeni kültürünün yok edildiğini ve mallarına, mülklerine çeşitli yöntemlerle el konulduğunu da anlatıyorlar. Aslında savunma yapan ilk tarafın, yani resmi söylemin bu büyük soykırımı bir şekilde örtme çabası da denebilir. Çalışma hayatı boyunca tüm çabasını 1915’te yapılan ‘soykırım’a (tehcire) vermiş olan Taner Akçam, bu sefer resmi tarih anlatıcılarının önemli bir iddiasını yayımladığı bu kitapla çürütmeye çalışıyor. ‘Soykırım yapılmadı’ diyen araştırmacı ve siyasetçilerin öne sürdükleri en önemli tezi çürüterek, aslında bu ‘Soykırım’ın bilerek ve planlanarak yapıldığını söylüyor. Savundukları bu tezin altyapısı, Talat Paşa’ya ait telgrafların sahte olduğu ve Ermeniler tarafından kendilerine yapılan zulmü, katliamı aklamak için yaptıkları iddiasını taşıyor. Bu kesimler resmi tarih iddiasının üç önemli ayağı olduğunu söylemekteler: 

Naim Efendi (Bey) diye bir Osmanlı memurunun olmadığını,

Böyle bir memur olmadığı için de hatıratlarının olamayacağı ve bunun Ermeni Aram Andonian tarafından uydurulduğunu,

Talat Paşa’nın telgraflarının sahte olduğu ve Aram Andonian tarafından fabrike edildiği  tezi üzerinden ‘Soykırım yapılmamıştır’ diye iddia etmekteler.  

Fakat Akçam, yıllardır bu iddianın tam tersini araştırmalara ve resmi belgelere dayanarak kanıtlama uğraşısı içinde. İşte bu kitap da resmi tarih tezin çöküşünü simgelemekte. 1921 yılında Aram Andonian tarafından Naim Efendi’ye ait hatıratların ve içindeki telgrafların sahte denilerek kenara atılmasına rağmen, Taner Akçam, duvardaki en önemli tuğlayı çekerek 1915’in arka planını aydınlatmaya çalışıyor. Naim Efendi’nin (Bey) varlığını kanıtladığını söylerken, yazdığı hatıratlarının ve telgrafların gerçek olduğunu kitabında belgeleriyle iddia ediyor. Resmi belgelerin gerçekliğini ise, şu iddiaya dayanarak açıklıyor: “Bu belgelerin sahteliği ancak ve ancak Osmanlı Hükümetinin haberleşmesinde kullandığı ‘Şifre Anahtar Defterleri’ yayımlanınca anlaşılabilir. Ve bu defteler konuyla ilgilenen araştırmacılara verilmemektedir” diyor.  Akçam, bu defterlerin yayımlanmadığı ve araştırmacılara açılmadığı müddetçe gerçek olarak kabul edilmesi gerektiğini vurgulayarak, Osmanlı’nın bilerek ve planlı bir şekilde Ermeni halkını hedef aldığını belirtiyor.  Resmi tarih tarafından öne sürülen bu tezlerin tamamıyla yanlış ve spekülatif olduğunu söyleyerek, Osmanlı belgeleri ile kanıtlarını dayanak gösteriyor. Uzun yıllara dayanan Ermeni Soykırım/Tehciri ile ilgili çalışmaları ile adını duyuran Taner Akçam, karanlık tarihimize ışık tutuyor, yeni bir yüzleşme ile bizleri baş başa bırakıyor. Bu yüzleşmeyi yapmak isteyenler, konuyu derinlemesine araştıranlar ve merak duyanlar için bu değerli çalışmayı okumanızı tavsiye ederim. 


Aşkın Sonu Cinayettir

Geçen haftadan beri 1915’e atıf yaptığım kitaplardan sonra, edebiyat ve yaşam ile ilgili yeniden basılmış bir kitabın tanıtımına geçebiliriz: ‘Aşkın Sonu Cinayettir’. Mine Söğüt’ün Pınar Kür ile edebiyat ve hayat üzerine yaptığı söyleşisi Can Yayınları’ndan yayımlandı. Aslında bu kitap ilk 2006 yılında Everest Yayınları tarafından yayımlanmıştı. Tekrardan basılarak Pınar Kür’ü tanımamıza yardımcı olacağını düşündüğüm bir kitap. 

Yazar Mine Söğüt, 2006 yılında yazar Pınar Kür ile edebiyat ve yaşam ve aşk üzerine söyleşi yapmış.  Söğüt, kitabının önsözünde Pınar Kür ile tanışmasından söyleşine kadar geçen zamanı anlatmış. Çocukken evindeki kütüphanenin üst raflarında yer alan okuması ‘yasak’ kitaplara boyunun erişemediğini, ulaşabildiği tek şeyin Eros cinsel bilim ansiklopedisi olduğunu anlatmış. Bu ansiklopediyi merakla incelemeye başlamış. Kütüphanelerinin üst raflarında, o dönem Pınar Kür’ün ‘Asılacak Kadın’ adlı kitabı da duruyormuş. Tabii ki de habersiz bir şekilde. Yıllar sonra ailesi ansiklopediyi cinselliği öğrenmesi için koyduklarını itiraf etmiş. Hatta yazarlarından birinin de Pınar Kür olduğunu fark etmiş. Mine Söğüt’ün yazar Pınar Kür ile tanışma macerası bu şekilde başlamış.  

Söğüt, Kür’ün kitaplarını okumuş, onu detaylı olarak incelemiş. İnsanların, okuyucuların Kür’ü ilk başta sert ve aksi bulabileceklerini söyleyen Söğüt, aslında duygularını sıkmadan rahatlıkla söyleyen bir yazar olduğunu, bunu da samimiyetinden gelen coşkuyla yaptığını ifade ediyor. 2005 yılında söyleşiyi yapmak için Cihangir parkında buluştuklarını ve ardından hayatı, romanlarıyla ilgili söyleşilerini yapmaya başladıklarını anlatıyor.  Birkaç kez dışarda söyleşi yapmak istemelerine rağmen, evde daha rahat ettiklerini söyleyerek, bu keyifli kitabı ağırlıkla kapalı bir mekanda ortaya çıkardıklarını ifade ediyor. Pınar Kür’ü yakında tanımak, hayatına mercekle biraz daha yaklaşıp, romanlarını hangi anlayış ve duygularla yazdığını bilmek için bu kitaba göz atabilirsiniz. 

“Aşkın o zamanki tanımı neydi sizin için?”*

“İnsan gençken aşkın tanımını yapmayı düşünmüyor ki, yaşıyor sadece ve biraz aptalca… Aşkın tanımını yapmak için onu birkaç kez yaşamak, yaşın da kırka gelmesi gerekiyor galiba. Gençken derin sandığın duygular aslında epeyce yüzeysel… Olanakların sınırsız, vaktin sonsuz sanıyorsun… Daha doğrusu pek düşünmüyorsun, hayatın bir sürü son içerdiğini aklına getirmiyorsun… Gene de, o zaman bilincinde değildim tabii, ilerki yıllarda yaptığım analizler sonucu anladım ki, aşk benim için her zaman mutluluktan çok mutsuzluğu içermiş. En mutlu olduğumu sandığım anlarda hep mutsuzluğu beklemişim. Son diye bir şeyi aklıma getirmediğim zaman bile bilinçaltımda bir yerde hazırlanıyormuşum sona. Bitmeyen aşk yok yani, ama bunu sonra konuşuruz.”*

*Kitabın arka kapağındaki tanıtım metninden alıntıdır. 

 

Sadık Bey

Pınar Kür ile başlamışken Can Yayınları’ndan Eylül ayında yayımlanan Sadık Bey adlı kitaba da göz atabilirsiniz. Ellili yaşlarının sonunda olan Sadık Bey, eşinde boşanmış, bir torun sahibi ve büyük bir şirketin küçük hissedarı.  Hayatında ertelediği şeylerin yerine koydukları ile yaşıyor. Ciddi bir sorunu da olmayan bir adam aynı zamanda. Sadık Bey bir gün, değişirken bir şeyleri kurcalamaya başlıyor ve hikayesi de orada başlıyor. 

Pınar Kür, orta yaşlı ve halli insanların karanlık yönlerini anlatıyor bu romanında. 

“Merdivenleri ağır ağır çıkıyordu. Ve şiiri kendi kendine mırıldanıyordu: Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden… Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak… OLMAYACAK… Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak. Başını kaldırıp yukarı baktı. Yaşadığı apartmanın dar merdivenlerinin tepesinde sema falan yoktu – ya da işte görünmüyordu. Şiirin gerisini hatırlayamadı. Epey uzun sürdü beşinci kata varması. Daireyi gençliğinde alıyorsun, merdiven, yokuş gibi şeyleri tehditkâr bulmadığın yıllarda… Sonra günü geldiğinde… Soluk soluğa kalıyorsun."*

*Kitabın arka kapağındaki tanıtım metninden alıntıdır. 

 

Eğlence İncelemeleri

Romandan sonra bilimsel bir inceleme kitabına geçebiliriz. Bu haftanın diğer bir tekrar basım kitabı: ‘Eğlence İncelemeleri: Kitle Kültürüne Eleştirel Yaklaşımlar’. İlk baskısı 1998’de yapılan bu kitabı, Metis Kitap tarafından tekrar yayımlandı. Bu derlemeyi Tania Modleski hazırlamış, çevirisini de Nurdan Gürbilek yapmış. 

Kitle kültürü deyince gündelik hayatımızda direkt veya dolaylı olarak yer kaplayan çeşitli iletişim mecraları aklımıza geliyor. Bu araçlarla bir fikir ediniyor, düşüncelerimizi açıklıyoruz. Arada etkileniyor ve yaşamımıza etkileri oluyor ister istemez. Kısaca açmak gerekirse, bu mecralar televizyon, gazete, müzik, çizgi roman, diziler vb araçlar olarak sayabiliriz. Hatta Türkiye’de ve dünyada dizi kültürünün sinema ile rekabeti doğrultusunda kitle kültürünün yayılması, popülerleşmesi hızla yayılarak toplumun yaşam biçimlerine direkt etki etmekte. Büyük yığınların yaşamlarına sirayet ederek, tutumlarımızı, davranışlarımız değiştirmekte ve ilişkilerimizi düzenlemekte. Bu popülizm gündelik yaşamımıza aslında siyaset ile ulaşıyor. Siyasette tam burada devreye girerek, toplumun dönüşümüne popülizm aracılığıyla giriyor. Tabii bu mecralarda yaşamımıza etki eden popülerleşme ve bunun üzerinden devşirilen siyasetin iki tarafı bulunmakta. Bunlardan biri özgürlük ve ona bağlı dönüşüm bağlamında bakarken, diğeri anlayış ise, kitleleri kontrol eden bu siyasetin ‘yüksek sanat’ı üzerinden kendini tanımlaması olarak vuku buluyor. Bu kitap, kitle kültürünün eleştirisini yaparken, iki farklı tutumu da ortaya koyarak tartışıyor. Müzik endüstrisinden televizyondaki dizilere,  dizilerdeki kadınların bu mecralardaki cinsiyet rollerine ve reklamlardaki konumlandırılmasına odaklanarak, çeşitli alanlardaki kitle kültürü görünümlerini ve imgelerini bizlere eleştirel bir bakış açısıyla bilimsel bir dille aktarıyor.  

“Eğlence İncelemeleri, Türkiye’de uzun bir süredir yaygın hale gelen, gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası olan, çeşitli hayat tarzları ve siyasi görüşler, hatta felsefeler dayatmaya kadar giden medyaya, onun yanı sıra filmlere, sanatın konumuna, kadınlık durumunun gösteri toplumu içinde aldığı biçimlere vb. bakmak için kullanılabilecek bir el kitabı.”*

*Kitabın arka kapağındaki tanıtım metninden alıntıdır. 



Daha fazla yazı yok
2024-03-29 13:45:22