A password will be e-mailed to you.

“Çocuklar sadece geleceğimiz değil, şimdimiz. Çocukluk hali yetişkinliğe hazırlanma değil, kendi döneminin bir parçası. Onların çocukluklarını alacak mıyız korkusunu yaşatmaktansa, onları sürece dahil etmeliyiz. Çocuklara hayallerini ve fikirlerini paylaşabilecekleri ortamı sağlamalıyız.” Bu sözleri söyleyen ünlü İsveçli feminist yazar ve ressam Sassa Buregren. Çocukların dünyasının değerini ve kızların daha iyi bir yaşama hazırlanabilmesi için mücadele eden bir kadın yazar. Konuşmasına İsveçli bir sinirbilimcisinin alıntısıyla devam ediyor: “Detaylarda kaybolan yetişkinlerin aksine, çocuklar büyük resmi görebilirler. Çocuklar, yetişkinlerin gözünden kaçan sorunlara çözümler de bulabilirler. Yetişkinler sadece dış dünyada yaşarlarken, çocukların aynı zamanda iç dünyaları vardır. Bu dünyada, canavarlar, hayaletler, hayaller ve fikirler vardır” diyerek ekliyor: “Dünyanın büyük sorun ve facialarını çözmek için hayallere ve fikirlere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.” Bu  kadar net ve basit anlatıyor bugünkü çözümsüzlüklerimizi.

Pazartesi akşamı İstanbul, İsveç’ten gelen çok değerli bir ressam-yazarı ağırladı. Güldünya Yayınları tarafından Türkçe’ye çevrilen iki kitabın feminist yazarı Sassa Buregren, Taksim Dam’da yaşam, kadın ve çocuklara dair kısa bir sunum yanında, basılmış kitapları hakkında konuştu.

Kadınlar her alanda erkek hegemonyasına karşı çok ciddi mücadele ediyorlar. Feminizmin genelde erkek karşıtı bir kavram olarak sunulmasına rağmen, özünde kadının, geleneksel erkek hegemonyasına karşı cinsiyetlerin eşitliğini savunmak olduğunu söylemeliyiz. Eşitlik derken, yaşam pratiklerinde kadınların söz haklarının erkekler kadar olmasından tutun da, karar verici pozisyonlardaki cinsiyet eşitliğine kadar giden geniş bir alan. Bunun yanında, eril iktidarın manen ve fiziki şiddetine karşı kadın mücadelesinin yapılması, ‘erkekliğin’ ifşa edilmesi ve olması gereken yere çekilmesi mücadelesi de demeliyiz. Onlarca cinsel ve sözlü taciz karşında “Hayır” diyen kadınlar dünyada da artan bir şekilde taleplerini eşit olmak adına istiyorlar ve erkeklere bu iktidarın ‘sadece onlara ait olmadığını’ söylüyorlar.

Eril iktidara karşı kadın mücadelesi birçok alanda sürüyor. Bu erkeksi dili azaltabilmek, toplumun bu anlamda bilinçlenmesini sağlamak adına, kitapların ve görsellerin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Sassa Buregren, çocuklar için çok önemli kitaplara imza atıyor ve kadın mücadelesini feminizm kavramıyla çocukluktan itibaren kızlara ve oğlanlara aşılamaya çalışıyor. Buradan hareketle Buregren kitaplarını nasıl yazdığını anlatıyor.    

Teorisyen değilim, geç bir okuyucuyum

sassa-buregren-demokrasi-el-kitabi-3-1Soğuk savaşın sancılı döneminde büyüyen Buregren, mutlu çocuklar görmek istediğinden yola çıkarak kendi çocuklarına merak ettiği konuları anlatmak istiyor: “Ben dünya ile ilgili daha çok bilmelerini isterim, daha az korkutucu olduğunu biliyorum. Savaş, açlık, eziyet dahil en kötü şeylerle ilgili onlarla konuşursanız, biz yetişkinler olarak bu sorunlara cevabımızın olmadığını anlayacaklardır. Çocuklarım da sorular sormaya başlayınca, ben de bu sorulara yanıt vermeye çalıştım ama bulamadım.” Bu nedenle, siyasi olmayan bir kitap yazarak, çocuklara demokrasiyi nasıl aşılayabileceğini düşünmüş, taşınmış ve ortaya “Demokrasi El Kitabı” çıkmış. Onların sesini nasıl duyurabilecekleri üzerine kafa yormuş, Demokrasi El Kitabı’nda oy verme ve kullanma hakları olmamalarına rağmen, çocukların seslerini yetkililere nasıl ulaştıracaklarını anlatmak istemiş. Kendisinin de önceleri demokrasi hakkında çok bir şey bilmediğini fakat ilgisinin olduğunu söyleyen Buregren, okuyucunun seviyesine inerek, kızı Jorinda’nın da yardımıyla, demokrasi gibi çetrefilli bir konuyu basitleştirerek anlattığını söylüyor.

“Ben pratik kitaplar yazıyorum, teorisyen değilim. Geç bir okuyucuyum, ben de önceden resimli sayfalara bakardım ve çocukken ihtiyacım olan bilgileri okumak istedim. “ diyor Buregren. Demokrasi El Kitabı’nı kurgu olmayan bir kitap olarak tanımlarken, çocukların anlaması için çeşitli karakterler kullanıyor. Öncelikle kızı Jorinda’yı yazarak başlıyor. Kitap onun listesiyle başlıyor. Onun dünyayı algılama biçimini ve kendi varlığını nasıl etkileyebileceğini anlatıyor.

“Ailede bir şeyleri değiştirmek barışı getirmekten daha kolay!”

Kendi listesinden bazı örnekler çok ilgi çekici: sınıftaki erkekler çok gürültücüler ve hiçbir çocuk asker olmamalı gibi. Jorinda’nın bahsettiği listedeki kararların hangi ortamlarda verildiğini gösteriyor. Bunlar, aile, okul, cemaat, hükümet, AB, BM. Her başlık ayrı bir bölüm. Ve değişimi sağlayacak bir yolu deniyor bu alanda. Kiminle konuşması gerektiği ile ilgili hikayeler anlatılıyor. Bu süreçte ailede bir şeyleri değiştirmenin barışı getirmekten daha kolay olduğunu söylüyor bizlere. Sistemin nasıl işlediğini öğrenerek, mevcut dünya sisteminde daha az kayboluyor. Bazı meseleleri değiştirmenin en azından mücadele ederek, zaman ayırarak olması gerektiğini, kitabı okuyanlar için üstüne basa basa vurguluyor.

Kitabın ikinci karakteri ise, Ghandi’nin memleketinden, İkbal Kasi. Şirketler tarafından tekstil sektöründe çocuk köle (işçi) olarak çalışıyor, bir ayağı da zincirli. Fakat özgürlüğünü kazanarak, çocuk köleliğine karşı mücadele sürdüren bir derneğe katılıyor. Mücadelenin önemli figürlerinden oluyor ama şirket sahipleri tarafından genç yaşta öldürülüyor. Onun yaşamını gözler önüne sererek, demokrasinin bir mücadele olduğunu ve illa yetişkinlerin tekelinde olmadığını bu çarpıcı örnekle gösteriliyor.  Yazar, dünyada etki yaratmış kişilerden bahsederken, onların çocukluklarıyla ilgili yazarak etkileşim yaratmayı istiyor.

Buregren, “Ghandi’nin geceyarısı kabuslar gören ve hemen hemen birçok şeyden korkan çocuk olduğu bilinirse, belki de çocuklar etkilenebilirler ve ilerde demokrasiye katkı yapan bireyler olarak rol alabilirler. Değişik stratejileri göstermek istiyorum, genç insanlara umut vermek istiyorum. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre, tüm insanlar onur ve hak konusunda eşittirler” diye ilk tanıtımını sonlandırıyor. “Dünyanın facialarını çözmek için hayallere ve fikirlere ihtiyacımız var. Bazen çocuklar güç sorulara çok yaratıcı önerilerle geliyorlar. Belki uygulanabilir değil ama çocuklar hiçbir zaman pes etmiyorlar. Bir gün dünyada barışı göreceksek, yepyeni bir düşünce biçimine ihtiyacımız olacak. Bizim onlara ihtiyacımız var. Bizim onların, onların bizim onlara ihtiyacımız olduğunu bilmelerine ihtiyacımız var” diye de ekliyor. 

“Kadın düşmanlığı ile ilgili bir şey yapmam gerekiyordu”

sassa-buregren-1-1Diğer önemli kitabı olan ‘Küçük Feministin Kitabı’nda* ise, bir gün Jorinda’nın G8 toplantısında dünyanın en güçlü liderleri ile ilgili bir haber okuduğunu, aynı şekilde giyinmiş 8 erkeği gördükten sonra bu kitabı yazmayı başladığını aktarıyor. Feminizmin hikayesini anlatmak, kızları bilinçlendirmek istiyor. Ve dünya tarihindeki mücadeleci kadınlara çok şey borçlu olduğunu ifade ederek, Mary Wollstonegraf, Simon De Beauvoir’un ve diğerlerinin önünde saygıyla eğiliyor. Kitap beden ve güzellik endüstrisi ile ilgili. Okuyucunun bedenleriyle barışmasını sağlayarak, sadece görüntüye değil, sağlığa da kıymet verilmesi gerektiğini söylüyor. Ve Feminizm tanımı şöyle yapıyor: “Kadın düşmanlığını görmek, göstermek ve bununla ilgili bir şey yapmam gerekiyordu.”

“Bir şeyleri değiştirmek istiyorsanız görüp müdahale etmelisiniz”


Son kitabının adı ‘Feminizme Devam’. Güldünya Yayınları bu kitabın Türkçe çevirisini (Ünzile Tekin) yayımladı. İsveç’te kadınlar kanun önünde tamamen eşit olmasına rağmen, gerçek hayatta daha uzun yollarının olduğunu belirtiyor. Örneğin 2016 Nobel Ödülleri’nin alanların hepsinin erkek olduğunu, içlerinde bir kadın bile olmadığına işaret ediyor. Artık mücadele ettiğiniz şey, tavırlar, tutumlar. Kitapta bilgisayar oyunlarına odaklanıyor ve kadınları sadece büyük memeleriyle ön plana çıkarıldıklarını, cinsel fantezilerin kadınlar üzerinden tetiklendiğini anlatıyor. Şu an ülkemizde de gündemde olan taciz konusunda suçun kız çocuklarının üstüne atılmasını kabul etmiyor. Bu kitabın aslında erkek çocuklara hitap ettiğini söylüyor ve ekliyor: “Kızlarla saldırmamayı dene, fazla alkol alma ve kendini kaybedecek mekanlara gitme. Suç aslında ait olduğu yere koyulmalı.”

sassa-buregren-2-1Sözlerini şu cümlelerle bitiriyor: “Çocuklarla ilgili çalışmalarımdan öğrendiğim şey, daha fazla empati sahibi ve dayanışmacı oldukları. Aile daha önemli topluma göre. “Biz” demek yerine artık “ben” diyorlar. Yavaş yavaş gençler seslerini duyuruyorlar ve gelecek için bizlere umut veriyorlar. Demokrasi de bu şekilde gelişiyor.”

Sassa Buregren bu konuşmasıyla başka bir dünyanın olduğunu anlatırken, çocukların hayal ve fikirlerine daha fazla güvenmemiz gerektiğine inanıyor. Kitaplarını 10 yaş üstü olan herkese tavsiye ediyor. Haklarını savunan küçük feministlere, geleceğin kadınlarına , erilliğini törpülemiş tüm erkeklere ve tabii ki çocuklara…

*‘Küçük Feministin Kitabı’ ve ‘Feminizme Devam’ kitapları Güldünya Yayınları tarafından yayımlanmıştır.

Daha fazla yazı yok
2024-04-19 06:18:10