Galata Rum Okulu‘nda Banu-Hakan Çarmıklı çiftine ait “İlk Raunt” adlı koleksiyon sergisi isminin de çağrışımları ile bize içinde yaşadığımız olağanüstü haller adına bir şeyleri tartışma imkanı veriyor. Koleksiyona baktığımızda, öncelikle, Türkiye’de birçok alanda olduğu gibi eleştirel sanat zeminin de gittikçe erozyona uğradığını çıplak bir şekilde görebiliyoruz. Bunu, sergideki çalışmalardan değil, son birkaç yıldır rastladığımız sanatsal üretimlerin ne’liğinden anlayabiliyoruz. Bu dönemdeki sanatsal pratikte gözlediğimiz: sanatın hayata ve politikaya müdahil olma arzusundaki düşüş halinin belirginliğidir. İzlenen seyir, genel itibarı ile güncel, politik ve kültürel mevzulardan uzaklaşmak şeklindedir. Sergilere veya aktivitelerdeki imgesel skala: Sanatçıların güncelden uzaklaşıp daha antropolojik, varoluşsal veya mitsel imgelere sığınması gibi özetlenebilir. Gündelik hayattan alınıp yoruma ve müdahaleye dayalı üretme pratiği, yerini, arkaik formlar, anıştırmalar, kavramsal ve sanat içi tartışmalara dayalı bir eğilime terk etmiş gözüküyor.

Bu bağlamda sergideki birkaç simgesel çalışma içinden geçtiğimiz zamana ait sorunları tekrar düşünme adına birer el freni mahiyetinde işlev görebilir. Bu çalışmaları (Neriman Polat‘ın Mülk Allahındır, İhsan Oturmak‘ın Nizam ve Ferhat Özgür‘ün Kurt adlı çalışmalarıdır.) irdelemeye geçmeden önce bu koleksiyonu var etmeye götüren sanatsal üretim sürecini hatırlatmakta fayda var.

Doksanlı yılların puslu politik atmosferinden yakın döneme, toplumsal/tarihsel sorunların bütün boyutları  güncel/çağdaş sanat pratiği içinde yaratıcı bir üretimle kendine yer buluyordu. Kimlik, cinsiyet, ekoloji, kültürel-entegrasyon sancıları, kentsel alanın sermaye tarafından tahkimi, bürokratik/militer hegemonyanın varlığı, devletin ideolojik ve baskı aygıtlarının farklı veçhelerdeki şiddeti gibi son derece canlı/hayati meseleler sanatsal üretimin içinde bolca ve kışkırtıcı bir varoluşla temsil edilebiliyordu. Hatta diyebiliriz ki, bu sanat alanı kendini inşa ederken neredeyse bütün malzemesini bu sorunlar ve kıyısındaki yorumlara dayandırarak yapmıştı. Hakeza, bu süreç boyunca, güncel/çağdaş sanat alanı diri bir enerji ile akademik alanın stabil/muhafazakar yaklaşımını aşarak hem kuramsal/zihinsel kapasitesini derinleştirdi hem estetik tartışmalarının çeperini, yerelde, sınırsız bir şekilde genişletti. Muhakkak ki bu yaratıcı potansiyelin ortaya çıkmasında küresel ve bölgesel dinamikler de etkili oldu ki: bu konuda çok yazılıp söylendi, söyleniyor…

İlk Raunt koleksiyon sergisinde bahsettiğimiz bu meselelere dair önemli bir imgesel harita mevcut. Sanatçıların güncel, tarihi ve kültürel alana dair radikal üretimleri bize alternatif bir tarih okuması sunuyor. Hegemonya karşıtı kamusal bir alanın hayalini kurmak babında, geçen yüzyıldan devralınan toplumsal siyasal mevzuların, dikte ettirilmiş söylem ve ezberlerin yabancılaştırıcı etkisini kritik eden eserler koleksiyonun ana gövdesini oluşturuyor. Yukarıda adından bahsettiğimiz üç sanatçının çalışmaları bütün bu gövdenin iskeletini teşkil eden bir resim sunuyor bize.

Tedrisat

İhsan Oturmak’ın karışık malzemelerden oluşturduğu Nizam adlı çalışması, toplumsal-ulusal inşacılığın, iç karartan bir pedagojiyle ele alınışını işliyor. Nizam, parçalı, sosyolojik bir hakikatin inkarına dayalı, koyu tonlarla dikte edilen bir monizmin (tekçilik) terbiye edici şiddetine odaklanıyor. Toplumu yeni baştan inşa etmeye dayalı, yerel ve kültürel bütün dinamikleri tek bir kod etrafında sabitlemeye ve farklı olanı bastırmaya dönük ütopyacı, eşitlikçi, modern bütün siyasal söylemlerin zamana direnen etkilerini görünür kılıyor.

Oturmak, ulus-devletçi projelerin, cumhuriyetçi, ilerlemeci, kalkınmacı, muhafazakâr bütün türevlerinde rıza üretme kaygısının, fark gözetmeden, tek tipleştirme politikası ile ilerlediğini hatırlatır.  Farklı medeniyet algılarının kuşaklar üzerindeki kuşatıcı, disipline edici seyrine dikkat çeken çalışma, eğitim alanının büyük bir ideolojik kapma aygıtına dönüşümünü gösteriyor.

İhsan Oturmak, Nizam, (Fotoğraf: Hadiye Cangökçe)

Totalde, muasırlaşma-millileşme iddialarına dayanan bu politikaların vardığı nokta: kır-kent toplumsallığının kırsal alanlar aleyhine yarattığı derin çatlaktır. Endüstrileşmeyle beraber kitlesel eğitimin biyo-politik açıdan önem kazanması: kırsal toplulukların kentlere yoğun bir şekilde göçüyle sonuçlanmıştır. Nüfusun ve niteliklerinin istatistik bir veriye dönüşüp kapasitesini arttırmanın yolu kitlesel eğitim ile mümkün olabilmektedir. Kapitalizmin tarihi, özelde, nüfus planlaması ve kitlesel eğitim tarihidir de denebilir.

İnşaat

Gelgelelim ulusal idealler, milli hedeflere dönük söylemler, kente doluşan modernize ve tasnif edilmeye muhtaç kırsal nüfusu güvencesiz bir iş ortamı içinde bırakır. Kente çağırılan kitleler, bu yabancılaştırıcı ve güvencesiz ortam içinde, resmi ütopyayla reel hayat arasındaki boşluğu dehşetle fark eder. Döngüsel ve yavaş akan bir zaman diliminden hızla ilerleyen bir zaman dilimine geçilmiştir. Kitleler, iş bulma ve kamusal hizmetlerden yararlanma imkanlarının zorluğundan daha öldürücü bir sorunla yüzleşir ki, bu: barınma sorunudur.

Kent kamusallığına yabancılık, milli ütopya ile özdeşleşmenin imkansızlığı, mülkiyet ve adalet arasındaki gerginlik büyüdükçe mülk edinmenin aciliyeti ortaya çıkar. Ancak mekânın iktidarın kullanım alanına ait olduğu da aşikardır. Dolayısıyla özel mülkün iktidarın gölgesi altındaki güvencesiz hali topluluklar üzerinde farklı söylemleri devreye sokar.

Neriman Polat, Mülk Allahındır, (Fotoğraf: Hadiye Cangökçe)

Özel mülkiyetin yeni kentliler açısından güvencesiz halini güvenceye almanın ve kamusal mülkten aşırdığını meşru kılmanın yollarından biri de dine referans vermektir. Modernleşmenin işaret ettiği kamusallıktan geleneğe referans veren bu kamusallık inşası pragmatiktir. Neriman Polat’ın Çarmıklı koleksiyonundaki “Mülk Allahındır” adlı duvar yerleştirmesi tam da bu melez bir kamusallığı inşa etmenin pragmatik söylemine denk düşüyor. Kentsel alanda barınma ve yerleşmeden sonra, hukuku tartışmalı bir şekilde, yayılmanın güçlenerek siyasi söylemlere oturması millilik ile cemaatçilik arası bir politik referansa karşılık verir. Kolektif bilinçdışında mülksüzlüğün yer yurt edinmeme üzerindeki endişesi kent alanlarının kontrolsüz bir şekilde talanının kapılarını aralar. Polat’ın, kitsch sayılabilecek, btb mozaikten yaptığı duvar bezemesi: sekteye uğramış bir modernleşme hamlesinin sonunu gösterir. Ki bu durum yayılan neoliberal siyasetin tehdidi altındaki “özel mülkiyeti” koruma kaygısının yerelliğe ve milliğe sığınma halinin dışa vurumu olarak da okunabilir.

Fecaat

Yerelde milliyetçilik, her zaman, ana akım siyasetin en büyük argümanı olarak işledi. Bu bağlamda Çarmıklı koleksiyonundaki birçok eser milliyetçilik sosuyla köpürtülmüş bir ideolojin üretmiş olduğu toplumsal/kültürel fecaat halleri olarak da görülebilir. Sergideki işlerden biri olan Ferhat Özgür’ün “Kurt” adlı işi tam da koleksiyonun üzerine oturduğu malzemenin sembolik sermayesini oluşturuyor. Milli ideallerin gelip dayandığı yer: toplum, kent, kültür ve gelecek tahayyülü adına içler acısı bir durumdur. “Kurt”un ettikleri saymakla bitmez.

İnşaat tahtalarından derme çatma bir şekilde inşa edilmiş devasa Kurt’un içi boştur. Bu boşluk simgesel alanın gerçeklik üzerindeki yanıltıcı etkisini gösterir. Kurt, küresel boyutta, sadece boş bir gösteren olarak milli ve dini ülküleri diri tutmakla meskundur. Rolü: rant, sömürü ve şiddetin, görünmez koruyucusu olmaktır. Sanatçının malzeme seçimi Neriman Polat’ta olduğu milli inşacıılık diskuruna da uygundur. Simgesel figür gittikçe büyüyor ama hiçbir şey vadetmeden orada duruyor.

Ferhat Özgür, Kurt, (Fotoğraf: Hadiye Cangökçe)

Kısacası İlk Raunt sergisi olarak karşımıza çıkan Banu-Hakan Çarmıklı koleksiyonu bu üç sanatçının çalışmasının da dışında alternatif bir tarih yazımı olarak değerlendirilebilir. Sergi çoğunlukla yaşadığımız zamana ait veya etkisi bugüne taşan toplumsal/tarihsel/ yapısal sorunlarına güncel sanat pratiğinin radikal eleştirel bakışını hatırlatıyor. Tehdit altındaki yaşamların (hayvan, insan, bitki, hava, su) bir bütün olarak kıyısında olduğumuzun işaretleri olarak okunabilen eserler, bugünlerde az rastlanır bir politik dinamizm taşıyor.

*  Çarmıklı Koleksiyonu’ndan kapsamlı bir seçki sunan “İlk Raunt” 12 Mayıs’a kadar Galata Rum Okulu’nda görülebilir.

Daha fazla yazı yok
2024-03-28 11:02:35