A password will be e-mailed to you.

Kaan Müjdeci, Sivas filmi üzerine Burak Kaplan’ın sorularını internet üzerinden yanıtladı.  

Burak Kaplan: Sivas’ın internette izlediğiniz köpek dövüşü videolarından doğduğundan haberdarız. Filmin içinde de bu videoların nasıl çekildiğini gösteren sahneler mevcut bir yandan. Nasıl gelişti bu süreç? Nasıl ortaya çıktı Sivas? Biraz bahseder misiniz?

Kaan Müjdeci: Kazanma duygusu ve masumiyet üzerine bir film yapmak istiyordum. Bunun için karateci çocuklar iyi bir örnekti. İlk olarak bununla ilgili olarak bir senaryo taslağı yazdım. Bu taslak ilerledikçe hep bir şeylerin güçsüz kaldığını fark ettim. Bu eksiklik bazen masumiyet duygusunda, bazen de kazanma duygusunun sertliği tarafındaydı. İnternette gördüğüm köpek dövüşleri tam da ikisini karşıladı. İnsanla hayvan arasındaki analoji, insanın hayvan veya hayvanın insan metaforu olması hali ilgimi çekti.

 

Sivas’ın Anadolu’yu ele alış biçimi neredeyse bugüne kadar sinemamızda gördüğümüz tüm Anadolu tasvirlerinden farklı. Yıkık dökük olsa bile kesinlikle ağır olmayan, kendi dinamikleri olan bir Anadolu tasviri var filminizde. Bir şehirlilik giysisi giymeye çalışan ama o giysiyi üzerine uyduramayan bir bozkır sanki bu. Gerçekten de böyle bir yer mi sizce Anadolu? Eğer öyleyse neden sinemamızda böyle yansıtılmıyor?

Aslına bakarsanız ben Anadolu tasviri yapma gibi bir misyonum olduğunu düşünmüyorum. Anadolu, hikayenin içinde kendi tasvirini yaptı.

 

Okuldaki çocuklar Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’i sahneye koyacaklar Sivas’ta. Buradaki ironi üzerine mi kurulu sizce de Anadolu gerçeği? Bu çocukların hiçbiri prens ya da prenses olmayacaklar hayatları boyunca ama yine de prens olmak için savaş henüz ilkokul sıralarında mı başlıyor?

Yukarıda da dediğim gibi Anadolu’nun kitabi gerçekleri olmadığı kanısındayım. Benim gerçeklerim var, senin de vardır muhtemelen. Psikolojik okunabilecek bir durumun sadece mekanla bağdaştırılmasını taraflı buluyorum. Ben sizin yüklediğiniz kadar anlam yüklemiyorum Anadolu’ya. Bu herhangi bir yer olabilirdi.

 

Ana karakteriniz Aslan’ın yaşı küçük olmasına rağmen filminizin bu topraklardaki erkeklik temsiliyle ilgili söylediği çok şey var. Ne düşünüyorsunuz bu konuda? Gerçekten de kaçınılmaz bir sona doğru ilerlemek durumunda mı bu ülkede erkekler? Onlar için önceden biçilmiş kalıplara girmek durumundalar mı?

Aslında erkeklikle ilgilendim,  erkekliğin temsili ile değil. Temsil problemli bir kavram. Temsil söz konusu olduğunda klişelerden bahsetmemiz gerekiyor. Evet, erkeklik dünyada kaçınılmaz bir sona doğru ilerliyor.

 

Aslan’ın filmin başında Sivas’ı dövüştürmek istememesi fakat buna rağmen sevdiği kızı etkilemek adına sonradan Sivas’ı dövüştürmeye kalkışması bu coğrafyadaki kadın temsili hakkında da çok şey söylüyor aslında. Öyle değil mi?

Öyle değil.  Bu durumun kadınla bir alakası yok. Sadece erkeklikle alakalı basit bir psikoloji.

 

Sivas’ın anlatısında ana karakterimiz değişiyor adeta. Aslan’la başlıyoruz hikayeye ama Sivas’la kapatıyoruz filmi. Burada bir çocukla bir köpeğin kader ortaklığının dışında başka bir hissiyat da var sanki, derinlerde bir yerde. Aslan’la özdeşlik kurmayı terk ediyor bir yerde izleyen, o dakikadan sonra hep Sivas’ı takip ediyor. Neden böyle bir yapı kurdunuz?

Ana karakterdeki değişim dönüşümün bir sonucu, nedeni bu olabilir. Aslan’ın insana yabancılaşması söz konusu. Aslan insana yabancılaştıkça hayvana yaklaşıyor ve hayvana yaklaştıkça insana yabancılaşıyor. O yabancılaşma durumunda bir süre sonra kimi takip ettiğimizin bir önemi kalmıyor.

 

Filminizde Ahmet Öğüt’le çalıştınız. Ondan sizin için çeşitli objeler seçmesini istediniz. Bir çağdaş sanatçıyla çalışma fikri nasıl ortaya çıktı? Ahmet Öğüt’ün nasıl bir katkısı oldu Sivas filmine?  Onun versiyonlarını siz nasıl buldunuz örneğin?

Film için beslendiğim kaynaklardan en önemlisi çağdaş sanat ve felsefe. Ahmet’in işlerinde hep ince bir muziplik var. Filmimin içinde de bu muziplik hep vardı, bu ortak yönler benim böyle bir proje yapmama sebep oldu. Ahmet’in verdiği objeleri filmin içine yerleştirmek çok da zor olmadı senaryoyu okuyan Ahmet filmin ruhuna uygun çocuk oyuncakları seçti ben de bazı oyuncakları sahnelere ekledim.  Tek bir çağdaş sanatçıyla çalısmadım açıkçası; Cevdet Erek`le mesela müzik dışında ve Asli Çavuşoğlu`yla da bu süreçte çalışmalarım oldu. 

 

Çağdaş sanat takip ettiğiniz bir alan mıydı?

Çağdaş sanat yakından takip ettiğim bir alan, filmle çok yakınlığı olduğunu düşünüyorum. İşlerini beğendiğim ve projeye anlama katacağına inandığım herkesi tek tek bulup aynen oyuncu veya görüntü yönetmeni seçer gibi projeye dahil ettim. 

 

Filmdeki ses önemli. Manzaraya çok uygun. Sanki manzaraya özel olarak üretilmiş özel bir beste gibi. Bu soruyu aslında sesten sorumlu Cevdet Erek’e mi sormalıydık? Ne dersiniz?

Bence de.

 

Bu soru Ayşegül Sönmez’in özel siparişi, sanatatak.com genel yayın yönetmeni. Yeşilçam’dan ne anladığınızı, mirasçısı olup olmadığınızı, bugün Yeşilçam’dan ne anlamamız gerektiği üzerine ne düşündüğünüzü merak ediyormuş. ‘Bugün sinemamızı ikiye ayırmak, Yeşilçam geleneğine eklenenler ve ondan kopanlar’ diye bir ayrım düşünüyor. Siz bu ayrıma nasıl bakıyorsunuz?.

Yeşilçam sineması bir stüdyo sineması tekniğidir. Daha çok ekonomik şartlar içinde şekillenmiştir. Bir yıldız sisteminden bahsedebiliriz. Türkiye`de yılda yüzlerce film çekilmediğini de düşünecek olursak Yeşilçam sinemasıyla bu açıdan bir bağlantı ya da benzerlik olamayacağı söylenebilir. Ayrıca kategorizasyon ve sınıflandırmaları film bilimcileri ve tarihçilerine bırakmam bence daha doğru olur.

 

Sormadan geçmek istemediğim bir konu daha var. Sivas, önce filme verdiğiniz isim gerekçesiyle sinema yazarı Cüneyt Cebenoyan tarafından, sonra da köpek dövüşüne yer verdiği için bir grup hayvan sever basın mensubu tarafından oldukça eleştirildi. Hatta neredeyse filminizin ne anlattığı ya da nasıl anlattığından çok bu konular konuşuldu basında. Tüm bu süreç hakkındaki düşünceniz ne? Kırgın mısınız bu tartışmaları yaratan kişilere?

Cüneyt Cebenoyan’ın filmi izledikten sonraki yorumunu merak ediyorum, bir şekilde bu tavrını erken buluyorum. Biraz duygusal bulsam da onu anlayabiliyorum. Diğer konulara gelince mesela oldmag adli bir internet sitesiyle komik bir deneyimim oldu. Filmi izlemeden röportaja gelmişler! Üstüne bir de çirkin bir yazı kaleme almışlar, açıkçası çok amatörce buluyorum. Ciddiye alınacak bir şey değil, gülüp geçiyorum….

 

Peki, Kaan Müjdeci’nin Sivas’tan sonraki işleri nasıl işler olacak? Nasıl bir sinemanın peşinde olacaksınız bu ilk filmden sonra?

 

Bilmiyorum, şu sinemanın peşinden koşayım diye tutumum yok… 

Daha fazla yazı yok
2024-04-29 05:54:04