A password will be e-mailed to you.

Bir süredir sosyal medyada bir Nasrettin Hoca heykeli üzerinden kamusal heykel tartışılır oldu hararetle. Çoğu yorum dalga geçip makara yapmak üzerine olsa da, bir heykeltıraş olarak memleketimde, siyasetten kalan azıcık nefes alma alanında, heykelin bahis konusu olması beni mutlu ediyor. Hazır kamusal alandaki heykeller tartışılırken, uzun zamandır arkadaş meclislerinde yakındığım bir durumdan bahsetmek istiyorum.

Gezi Parkı olayları sırasında, Kadıköy ilçemizde, Berkin Elvan’ın vurulmasını takip eden günlerden birinde -tam gününü hatırlayamıyorum- bir sabah bir baktık ki Moda Havuz’un (şimdinin Mehmet Ayvalıtaş Meydanı) orada borulardan mamül bir “heykel” belirdi. Olaylar henüz sıcakken bir anda bunu diken arkadaş, adını da “Ekmekçi Berkin’i arıyor” koymuştu. O günlerin getirdiği ait olma ihtiyacı, taraftar olma, birlik olma duygularıyla olsa gerek, herkes sahiplendi. Yanılmıyorsam birkaç kez çalınıp tahrip edilse de, üreticisi tarafından geri getirildi, tamir edildi. Ardından, Moda Caddesi’nde “Ağaca Ağıt” diye başka bir “heykel” belirdi. Kesilmiş bir ağacın önünde feryat ederek ağlıyordu. Arkasından, Nuh Köklü anısına “Ayrışma” isimli olanı, daha da sonra kesilen ağacın yerine yenisi dikilince de “Ağaca Sevinç” geldi. Bildiğim kadarıyla da bunların hepsi herhangi bir onay, karar, sipariş vs olmadan, üreticisinin kişisel kararıyla konuldu bulundukları yerlere.

Başından beri takip ediyorum bu “heykel“leri. En nihayetinde, Kadıköy’de bir sokak arasında geçerken devasa bir tanesini (zincirini kopartıp, bilgisayarını elindeki dev çekiçle kıran kıravatlı, beyaz yakalı “heykel”i) kaldırım kenarına kondurulmuş, etrafına da bank yapılıp bitki dikilmiş olarak görünce, fotoğrafını çekip belediyeye Twitter üzerinden gönderip ne şekilde dikildiğini sordum. Merak ettim, kim seçmişti o “heykel”i? Oraya koyulma sebebi neydi? Karar mercisi kimdi? Merak ettiklerim. Her etkileşime şıp diye cevap veren belediyemiz, iki gün beni görmezden geldi. Ben de iki gün boyunca inatla sormaya devam ettim. Nihayetinde, karar mercisinin yine üretici olduğunu beyan eden bir cevap geldi ve ekran görüntülerinden okuyabileceğiniz diyalog geçti aramızda.

İstediğimiz kamusal alana istediğimiz heykeli dikebiliyor muyuz?

Yapılanların heykel olup olmadığı -ki şahsi fikrimin anlaşıldığını zannediyorum- sanat olup olmadığı vs başka bir yazı konusu. Ben bu olayda şunu merak ediyorum: Kendimizce uygun bulduğumuz kamusal alanlara, kimse de ses etmezse, istediğimiz heykeli dikebiliyor muyuz?

Gördüğüm kadarıyla bu arkadaş, gündeme uygun isimler vererek; cinsellik, çıplaklık gibi “hassas” noktalara da dokunmadığından ve dahi belediyemizin politik görüşlerine de uyduğundan, istediği yere dikebiliyor “yapıt”larını. Her yerler muktedir ve muktedirin estetik zevki tarafından kuşatıldığından da, kimseler azıcık nefes alınan alanlara laf etmek istemiyor. Haklılar da. Fakat arkadaş da durmuyor, duramıyor. Her yeri donatmak istiyor gördüğüm kadarıyla. İnternette yaptığı bir iki mülakatı okudum. Anladığım kadarıyla, sokak sanatı yaptığını söylüyor. O zaman sorarım size; sokak sanatı, sokakla birlikte değişen, yok olan, yerine yenisi gelen, geçici bir ifade biçimi değil midir? Duvarlara çizilenler gün gelir başka bir sokak sanatçısı, belediye ya da bina sahibi tarafından boyanır. Yerine yenisi gelir. Üç boyutlu yapılanlar zamanla aşınır, eklemeler, çıkarmalar yapılır başka başka insanlarca. Ama hiçbir sokak sanatçısı “bunu burdan sökemeyeceksiniz, yenisini yapıp getireceğim!” demez. Zira sokak sanatının doğası budur. Madem öyle, üç yerinden zemine “çakma’lar, vidalamalar, yaptığınız zarar görünce “başaramayacaksınız!” nidaları neden? Tabii ki vandalizmi onayladığımdan sormuyorum bunu. Ama olay sokak sanatıysa, bu üretim formu yok olmayı da tahrip edilmeyi de içerir. Nihayetinde sokakta sokaktaki insanlar için ve onların katılımlarına açık olarak gerçekleşir. Hatta, bazen, o katılımlarla, katmanlı yapısıyla güzelleşir. Hiç Blu Blu‘nun “vay efendim siz benim resimleri nasıl boyarsınız” dediğini duydunuz mu?

Yok öyle değil kamusal alana anıtlar yapan bir heykeltıraşsanız izni, siparişi kim verdi? Hangi seçicilerin bulunduğu kurul onayladı? Sanatçılar ne diyor?

Ne kadar etik?

En çok kafama takılan da, bir ideolojiyi arkana alıp kafana göre sağa sola metrelerce yükseklikte “yapıt”lar dikip, oradan bir isim sağlamaya çalışmak etik midir? Ve bu kadar sanatçının atölyesinin, evinin olduğu bir semtte, neden kimse bir şey söylemiyor bu duruma? Herkes kendisinden en uzaktaki Nasrettin Hoca’yı, kaşarı, sucuğu eleştirmekte yarışırken hiç kendi semtinde neler var bakıyor mu? Memnun mu herkes şahısların zevkince dayatılan estetik anlayışından?

Bir de belediyeye olan sorumu yineleyeyim: Farklı politik görüşten birisi de çıkıp kendi kafasına ve ideolojine uygun heykel dikmeye başlarsa ne olacak semtin hali? Bu arkadaşa ses çıkarılmaz ve hatta kucaklanırken, diğerininkini kaldırılacak mı? Eğer ki kaldırırsanız “nerde kaldı demokrasi, adalet” demezler mi? Ya da biri çıkıp babasının heykelini dikse, adına da “Adalet” dese ne olacak? Kaldırabilecek misiniz o heykeli?

Daha fazla yazı yok
2024-04-24 04:08:23