Fırlatılıp atıldığımız toplumun saçmalığı Kel Şarkıcı’da

Ionesco‘nun ilk oyunu Kel Şarkıcı, “anti- oyun” olarak tanıtıldığı Mayıs 1950’de ilgisizlikle karşılandı. Paris’te Theatre des Noctambules’te sahnelenmişti ve salon çoğunlukla boştu. Üç kişiden az seyirci gelince bilet paralarını geri veriyorlardı. Altı hafta sonra oyun tümüyle kaldırıldı. Oyunu her şeye rağmen eğlenceli bulanlar oldu. Ama bir çoğu da klasik tiyatronun tüm gereklerini yok eden  bu oyunu tiyatroya ve gerçeğe karşı bir hareket olarak yorumladı. Ionesco Kel Şarkıcı‘yı “dilin tragedyası” olarak niteliyordu.  Ionesco, iki küçük burjuva çiftin sıradan ve anlamsız hayatını anlattığı oyununda, insanın anlaşılmasının ve iletişimin imkansızlığını çarpıcı bir biçimde gösterir. Oyunda karakter olarak tanımlayabileceğimiz bir kişi olmadığı gibi, açıklayıcı bir diyalog ve olayların mantıklı bir akışı da yoktur. Ionesco, insanların birbirleriyle anlaşmak için kullandıkları basmakalıp, boş formüllerden, ezberlenmiş klişelerden ve sloganlardan ibaret olan dili parçalamak gereğini duyar. Sahnedeki Smith ve konukları Martin çiftinin, hiçbir anlam ifade etmeyen abuk sabuk konuşmaları, sonunda kelime bile olmayan bir takım seslere dönüşür. Orta sınıfı temsil eden bu kişilerin bir kimliği yoktur, hepsi birbirine benzer ve birbirinin yerine geçebilir. Absürt Tiyatro‘nun başat örneklerinden biri olan “Kel Şarkıcı”, içine fırlatılıp atıldığımız toplumun saçmalığını grotesk bir biçimde sergiler.

Oyunun en anlaşılır bölümünde Martin çifti tesadüfen karşılaşmış gibi aynı trende yolculuk ettiklerini ve aynı semtte, aynı evde, aynı yatakta kaldıklarını, aynı çocuklara sahip olduklarını keşfederler. Bu sahnenin, Ionesco’nun ayrı kapılardan bindikleri metroda karısıyla oynadıkları pandomimden esinlendiği söylenir. Ionesco, temelde insanların güdümlü kuklalar gibi hep aynı biçimde aynı merkezden aynı sloganlarla kurgulanmasını eleştirir. Ionesco’ya göre hiçbir ideoloji ve toplumsal düzen insanı yaşamanın, varolmanın  acısından, ölüm korkusundan ve mutlak olana duyduğu ihtiyaçtan kurtaramaz. Kel Şarkıcı‘da izlediğimiz insanlığın zavallı, acınası durumudur. Sahnedeki Martin’ler ve Smith’ler bir süre sonra konuşamaz, sadece tuhaf sesler çıkarırlar. Hizmetçi Mary’nin ve İtfaiye Şefi’nin anlattığı anlamsız hikayeleri zaman geçirmek için alkışlarlar. İnsanların çoğu düşünmeyi bilmedikleri için konuşamazlar. Kişisel bir düşünceleri ve dünyaları yoktur. Zamanın durduğu veya tersine çevrildiği bir yerde anlamsız hayatlarını tüketirler. Sıkıntıdan patladıkları da açıkça görülür. Kel Şarkıcı’nın içinde ne bir kel, ne de bir şarkıcı vardır. Oyunun sonunda İtfaiye Şefi, Kel Şarkıcı’yı sorduğu zaman saçını her zamanki gibi taradığı yanıtını alır. Hayat aynı sıkıcılığıyla yüzyıllardır devam eder. Hep yeniden başlayarak.

Taşra Kabare’nin Kel Şarkıcı’sı

Taşra Kabare, Kadıköy’de yeni kurulan genç bir tiyatro. İlk oyun seçimleriyle seyirciyi hem eğlendirmeyi hem de düşündürmeyi hedefledikleri anlaşılıyor. Sadece güldürmeyi hedefleseler, daha kolay bir oyun seçebilirlerdi. Muhtemelen Kel Şarkıcı’nın ilk oynandığı dönemde hiç seyirci çekmemesine de göndermede bulunarak oyunlarını tuhaf garsonların, içki ve yemek servis etmek için hazır beklediği ama yüzyıllardır tek müşterinin uğramadığı tekinsiz bir kabarede başlatıyorlar. Dengesiz bar patroniçesinin yıllar önce hazırladığı ve sineklere oynatmak istediği bir oyun olan Kel Şarkıcı ile. Oyunun yönetmeni Serpil Göral (bar patroniçesi olabilir mi?) kabare tarzını da kullanarak, yeni bir sahne estetiği oluşturmak istemiş. Müziği, ortaoyununun ve kukla tiyatrosunun tekniklerini de kullanarak hem oyunun absürt ve grotesk yanını hem de geleneksel halk tiyatrosunun içerdiği yabancılaştırma efektini öne çıkarmış. Ortaya ilginç bir karışım çıkmış. Oyuncuların başarılı performanslarıyla seyirciyle ilişki kurabilen bir oyun seyrediyoruz. Ionesco’nun amacı ise insanlar arasında iletişimin mümkün olmadığını kanıtlamak olduğuna göre bu tarz, yazarına uyar mıydı, bilmiyorum. Seyirciyi memnun ettiğine ise kuşkum yok. Sahnedeki kuklamsı, kişilikten, bireysellikten yoksun tiplerin gerçekten Ionesco’nun yazdığı kişiler olduğuna eminim. Sadece Serpil Göral’ın yönettiği oyunda olduklarından daha renkli ve sevimli yorumlanmışlar. Bildiğimiz gibi yazarı, ağırbaşlı ve trajik bir oyun yazdığını düşünüyordu(!) Nergiz Öztürk, Cemal Toktaş, Onur Dikmen ve Yeliz Kuvancı iki çiftte çok başarılı tipler çiziyorlar. Serpil Göral çok bilmiş hizmetçi kız Mary’de oyunu başarıyla idare ediyor. Karagöz ve Hacivat’ı anımsatan iki soytarının şaklabanlıkları oyunun genel havasına biraz aykırı kaçsa da, absürt tiyatronun bu eğlenceli uyarlamasını izlemek ilginç bir deneyim. Mekânın sıcak, sevimli ve keyifli atmosferi, müzik ve bütünüyle oyun, seyirciye hem nostaljik hem de eğlenceli vakit geçirtmeyi başarıyor. Taşra Kabare, Kadıköy’e renkli ve eğlenceli sanat, müzik ve tiyatro geceleri vaat ediyor.

Kel Şarkıcı, 27 Ekim’de ve Kasım ayı boyunca perşembe akşamları Taşra Kabare’de izlenebilir.

Daha fazla yazı yok
2024-03-29 14:06:49