A password will be e-mailed to you.

Yazlığa gitmek ya da gitmemek asıl mesele bu mu? Yoksa asıl mesele neden yazlık diye bir yere gittiğimiz? Gittiğimiz yetmiyor gibi onun yer aldığı tüm ortamı dönüştürdüğümüz mü? Salt Beyoğlu’ndaki sergi işte bunun yanıtını aramıyor, bu soruya giden yanıtların yollarını aralıyor.


"Sokaklarda insanları teker teker görebilirsiniz; kimse tarafından kakılmadan vitrinleri uzun uzun seyredebilirsiniz; o zamana kadar farkına varmadığınız bir çok şeylerle oyalanabilirsiniz; semtteki esnafla lâfa dalarsınız. En mühim nokta şehirle aranızda bir benimseme hasıl olmasıdır; buna bir ‘benimseşme’ de diyebiliriz. Karşılıklı anlaşma, birbirini yakından tanıma, kanı kanına kaynaşma, benlikleri birleştirme. Adeta o size ‘benim vefalı, sadık hemşerim!’ der; siz de ona ‘ayrılamadığım sevgili!’ diye hitap edersiniz. İki tarafın bakışlarında kışın rastlıyamadığınız bir şefkat titrer; kendinizi muhabbetle kuşatılmış, selâmette, sevilir bulursunuz. Kış mevsiminde her gün önünden geçtiğiniz halde yabancı kaldığınız bir çok binalar, dükkânlar, ağaçlar sanki sizi ahbapça selâmlarlar. Yazlığa gitmiyenlerin arasında sınıf farkı da hemen hemen kalkar; gidenler aleyhinde birleşme başlar. Köşedeki aktar cıgara alırken size teselli olarak ‘Bu yaz havalar pek serin gidiyor’ der; aynı içtimaî seviyede bulunanların kibirsizliğiyle gülümsersiniz ve bu aktarı yazlığa gitmiş dostlardan fazla kendinize yakın bulursunuz."

1944’te Tan gazetesinde Refik Halid işte böyle anlatıyordu “yazlığa gitmeyenlerin psikolojisini”. Salt Beyoğlu’ndaki Yazlık: Şehirlinin Kolonisi sergisi ise tam tersini anlatmayı deniyor. Yazlığa gidenlerin psikolojsini ve sosyolojisini elbette…

Böylelikle sergi, Türkiye’nin kıyı kentlerinde geçici olarak kullanılan şehirli evler ve bu evlerin çevresinde oluşan hayatı ele alıyor. Özellikle 1980’lerden sonra Türkiyenin orta halli aileleri arasında modalaşan ve modern insanın gelişimiyle de büyük bir evrilmeye giden yazlık kültürü mimari,kültürel ve sosyal açılardan inceleniyor. Bu sergiyi gezerken nostaljik olmamak elde değil.

Hele anı fotoğrafları bölümünde…

1930 yılının Moda sahilinde an’ı ölümsüzleştiren Sofu ailesinin fotoğrafları… 1984’te Tüfenk ailesinin Büyükçekmece’deki yazlıklarında çekilen kareler… Ankaralı ailesinin 1962’te Pendik’te kiraladığı bir evde geçirdiği yaz tatilini günlüğüne aktaran Mefkure Hanım’ın cümleleriyle o yazı gözümüzün önüne getirirken…

Ayrıca ‘Kalender ailesi tatilde’ adlı o kısa film.

Ayrıca başka yazılar. Mesela Refik Halid Karay’ın her birinin en az 60 yıllık mazisi olan Yaz Rahatsızlığı, Rahat İmkânsızlığı, Otel ve Ev gibi yazıları…

Oktay Rıfat’tan Bir Kadının Penceresinden yazısını özellikle tavsiye ederim:.

Yazlıkların bugünkü dönüşümüne baktığımzda, şehirli insanın gittiği yerlerde ne gibi değişimlere sebep olabileceğini anlamak hiç de güç değil. İnsanlar zaman içerisinde adeta şehri kıyılara taşıdı ve o beldelerde ‘doğal hayatın doğasında olan ‘tatlı’ yoksunluk’u kaldırdı ve sayfiyelerin çehresini tamamen değiştirdi. Bu yoksunluğun ortadan kalkmasıyla, bakkala gitmek için dakikalarca yürünülen yollar kısaldı, ikinci el eşayalarla doldurulan evler lüksleşti.

Evin içindeki memnuniyetsizlik arttıkça tadilatlar da arttı. Odalar büyüdü, mutfaklar açıldı, verandalar bahçeleri kapladı. Sergide sunulan konular,’Kıyı’, ’Ev’ ve ‘Hafif’ başlıklı konuşma programları ile Salt Yorumlama’nın hazırladığı atölyelerde detaylı olarak ele alınıyor. 5 Eylül’de açılan sergi 16 Kasım’a kadar kapılarını meraklılarına açık tutacak.

Yaz bitse de yaza yine o yazlık ev açılmayacak mı?

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-09 11:29:36