Batu Bozoğlu Performistanbul işbirliği ile 4 Mart akşamı Sanatorium sahnesindeydi.

Yem verenler… Tohum ekenler… Batu’nun karşısına diz çöküp göz teması kurmaya çalışanlar… İki yanına oturup dakikalarca bekleyenler, kafeslerin kapaklarını açıp yemlik ve sulukları açık kapaklara getirerek kuşların dışarı, özgürlüğe çıkacağını umanlar… Toprağın üzerine yemleri dökmesiyle kuşların açlığa dayanamayıp aşağı topraklara uçacağını düşünenler… Güvercinler tekrar kafeste hapsolmasın diye yerinden söktükleri kafes kapaklarını saklayanlar… Batu’nun kulağına hiç kimsenin duymayacağı fısıltıda şeyler söyleyenler… Kuş pisliklerini peçeteyle Batu’nun teninden silenler… Dayanamayıp serçe parmaklarını tükürükleriyle ıslatarak pislikleri tam anlamıyla Batu’nun teninden temizleyenler… Bir güvercini eliyle bir kafesten çıkarıp diğerine aktaran, diğer kafesten de başka bir güvercin almaya çalışırken kuşların canhıraş kendilerini kafes tellerine çarpmalarıyla hâlâ durmayı düşünmeyip kendisine “kuşlarını canını acıtmıyor musunuz ama” diye bağıran başka bir izleyiciye “acıtmadan yapıyorum” diye geri bağıranlar… Kuşları hareketlendirmek için plastik bir düdükten dakikalarca ıslık sesi çıkaranlar… “Gerçekten ister misin, bak içebilirsin istiyorsan söylemen yeterli” diye Batu’ya su içirmeye çalışanlar…

Batu’nun tek yaptığı üzerinde sallanan kafeslerin ritmine az çok uyarak sallanmaktı (kesin içinden şarkı söylüyor dedik hatta), hiç kimseye, hiçbir yardım çağrısına tepki vermedi. İnsanlar yardım etme güdülerini dizginledikçe, güvercinler daha da sakinleşti, gurultuları galeriyi doldurdukça Batu’nun salınımı barizleşti. Kafeslerin gölgesinin ileri geri hareketi, hafiften geniz yakan kuş kokusu, ara ara kuşlar kanat çırptıklarında çıkan beyaz tozların ışıklara karışması ve yerde Batu’yla aynı hizada oturuyor olmak bir süre sonra bana “döngü”yü gösterdi ya da ben görebildim, emin değilim.

“Çaresiz” olduğuna inandılar

İnsanlar Batu’ya omuz verdi, su verdi, sildi, temizledi, seslendi; kuşlarını kendi doğrularına, ahlaki değerlerine çekmeye çalıştılar, kurtarmak, yardım etmek istediler. Batu’nun, kuşlarının “çaresiz” olduğuna inandılar ve bugünün, çok uzun zamandır geçerli olanın, kabul görmüş, yerleşmiş olanın sürekliliğine güvendiler. Döngünün içine kök salmış, görünmez, hemyüz olmuşları gördüler mi bilmiyorum, bunlara sarılarak nafile kendilerini yordular, oyaladılar mı? Bazıları da çünkü bir girdi, çıktı, bir baktı kuşlara Batu’ya, belki bir sigara içip telefonunda iki parmağını kaydırıp geri geldi.

Günün sonunda vapurdan inerken Aslı bana şöyle bir şeyler dedi:

“Hiçbir şey yapmadan orada güvercinlerin altında oturdu, barıştan bahsetmeyi düşündü sadece ve hiç tepkisiz, pasif duruşuyla orada bir savaş ortamı yarattı.”

Performansın başlama haberiyle galerinin merdivenlerinden inip Batu’yu çıplak halde toprağın içinde oturmuş gördüğümde, aklıma onun birkaç yıl önce Kadıköy Kadife’de, barlarda kadın kılığında vakit geçirdiği performansları geldi.

Düşünecek çok şey vardı:

Kuşlar kaç tane? Neredeler? Güvercinlere yem mi vereceğiz? Eminönü’ndeki gibi mi? Hepsi birden uçtuklarında ne olacak? Şans getirmeleri için üzerimize mi pisleseler?

“Her şey kontrol altında”

Kuşların gagalarının keskinliği gibi şeyler iç dünyamı yorarken Batu’nun tavana asılı kafeslerin altında sakince oturuşu ve beyaz güvercinlerin kafeslerinin içinde “çaresiz” bekleyişi ile “her şey kontrol altında” gibi hissettim ve rahatladım.

Döngü” ismindeki performans matematiğini, güvercinler yemleri yedikçe Batu’nun üzerine pislemelerinden alıyor. Bu işin toprakla bağını düşünürken toprağın kenarında yazan “bu noktadan sonra ayakkabısız” notlarını gördüm ve Sezin’in toprağın kenarında duran bir torbadan yem alıp güvercinleri besleyebileceğimi, diğer torbadaki tohumları ise toprağa ekebileceğimi söylemesiyle Batu’nun işine katılabileceğimi anladım.

Avucumun içinde yemleri uzatsam da kuşlar pek oralı olmadı, ürkek ve toklardı. Yerime dönüp izlemeye devam ettim.

Daha fazla yazı yok
2024-03-28 18:38:45