A password will be e-mailed to you.

Thomas Hobbes’un 1651 tarihli “Leviathan ya da Bir Din ve Dünya Devletinin İçeriği, Biçimi ve Gücü” adlı kitabı, kısaca “Leviathan” (Leviafan) olarak bilinir. Hobbes’un kuramında kişi, haklarının ve mülklerinin gözetimi ya da savaş ve kıtlık gibi felaketlere karşı koruma karşılığında özgürlüklerinin bir kısmından feragat ederek mutlak otoriteye biat eder. “Bir Din ve Dünya Devleti”nin kısaca “Leviathan” diye anılmasının sebebiyse; eski ahitte bahsi geçen bu yaratığın, Hobbes’un kuramında tarif ettiği devlet gibi yenilmez ve tekil bir güç olmasıdır. Bu benzetmeyle devletin mutlak gücü ve yekvücut olma özelliği vurgulanır. Aynı mitolojik yaratıktan esinlenerek isimlendirdiği filminde Andrey Zvyagintsev, Leviathan’ın çoktan bir fosile dönüştüğünü ve yozlaşmış bir bürokrasiye biadın felaketle sonuçlanacağını anlatıyor izleyiciye.

SpoIler

Kolya ikinci karısı Lilya ve oğluyla bir Barents denizi kıyısında bir balıkçı kasabasında yaşamaktadır. Bir araba tamircisidir ve sinirlerine hakim olamayan bir karakterdir; dolayısıyla doğası gereği bir uyumsuzdur. Yaşadığı kasabanın belediye başkanı, baskı ve yolsuzlukla arazisini elinden almaya çalışır. Moskova’dan gelen avukat arkadaşı Dmitri’yle el ele vererek bir hukuk savaşı başlatsa da Kolya, karısıyla Dmitri arasındaki gizli ilişkiyi öğrenince bu savaşta tek kalır. Lilya yaşananları daha fazla kaldıramayarak intihar eder ve Kolya, karısının ölümünden sorumlu tutulup hapse girince evini, ailesini ve özgürlüğünü kaybeder.

SpoIler

“Doğru”, “gerçek”, “ahlak” ve “adalet” kavramları ve bu kavramların savunucuları, filmde sıkça sorgulanmaktadır. Kolya’nın avukat arkadaşı Dmitri, belediye başkanının hukuksuzluğuna karşı koyarken mücadelesinin tek amacının adaleti yerine getirmek olduğunu beyan etse de Kolya’nın karısıyla yaşadığı gizli ilişki, bencilliğini ve ikiyüzlülüğünü ortaya koymaktadır. Ayrıca, sadece ve sadece gerçeklere inanmak ve onun uğruna savaşmak söyleminin çok benzeri, filmin sonundaki ayin sahnesinde yozlaşmış belediye başkanının müttefiki olan papazın dudaklarından dökülür. Ahlaklı olmanın ve doğru olanı yapmaktan şaşmamanın öğütlendiği bu ayinde belediye başkanı oğluna, Tanrı’nın yapılan her şeyi gördüğünü söyleyerek gönül rahatlığıyla iyi ahlak telkin eder.

Görürüz ki, “ahlak” ve “doğru” kavramları, sadece bir bakış açısı meselesidir. Bu kavramların kültürel normlara tabi olduğu düşünülürse, bu pek de şaşırtıcı değildir ama tek ve değişmez olduğunu düşündüğümüz “gerçek” ve gerçekleri sistemli bir biçimde ortaya çıkarmayı hedefleyen hukukun getirdiği “adalet” bile güçlü olanlarca belirlenir; ki bu hipotez tarihte sıkça kanıtlanmıştır. Hukukun üstünlüğü ilkesi para ve güç karşısında geçerliliğini yitirir. Kimilerimiz gerçeğin asla çarpıtılamayacağını, para ve güç karşısında insanların sadece üç maymunu oynamaya zorlanacağını düşünebilir; ama tam tersine bu kavram çarpıtılmaya o denli müsaittir ki kendisini ilkokuldan beri tanıyan arkadaşları, Kolya’nın gerçekten bir katil olabileceğine inanarak onun aleyhinde ifade verirler. Gerçeklerden söz edildiğinde “gördüğüme inanırım”, sıkça sarf edilen bir düsturdur. Gelgelelim görme olgusunun, bir çift gözün odak noktalarının kesişmesiyle yaratılan derinlik yanılsamasıyla gerçekleştiğini, dolayısıyla optik bir illüzyondan ibaret olduğunu unutmamalıyız.

Antagonizmanın tek bir kişide vücut bulması, Zvyagintsev filmografisi için sıra dışı bir durumdur diyebiliriz; elbette geniş bir perspektiften bakıldığında antagonizma, yozlaşmış sistemin tamamıdır ama en nihayetinde çatışma, Kolya ve belediye başkanı arasında vuku bulur. Bu noktada iki çıkarımda bulunabiliriz; ilk olarak denilebilir ki Zvyagintsev, Hobbes’un kuramından dramaya ek olarak üslup da devşirmiştir. Din ve Dünya Devleti tanımındaki din-bürokrasi işbirliği vurgusu apaçık ortadadır; bu sayede devlet mutlak güce vakıf olacaktır. Bu oluşumu kısaca “Leviathan” diye isimlendirmek, bu işbirliğinin mutlak güç sağlayacağını belirtmekten öte, devletin tek vücut olarak hareket etmesi gerektiğini vurgular.

Bu duruma paralellik gösterecek şekilde filmde, belediye başkanı ve baş piskopos aralarındaki simbiyotik ilişkiyle birbirleri için vazgeçilmezlerdir. Ayrıca Dmitri’nin belediye başkanına şantaj yapmak üzere ofisine gittiği sahnede duvarda asılı Putin’in gözetleyen bakışları, bir üç silahşörler durumunun söz konusu olduğunu ortaya koyar; yani belediye başkanı, baş piskopos, mahkeme kararını okuyan yargıç ya da Kolya’yı nezarethaneye atan polis memuru sistemin bir parçası değil sistemin kendisidir. Az önceki satırlarda kendi kendimle çelişmemin sebebi, bu durumun bir paradoks olmasıdır. Kaldı ki bu paradoks gereklidir çünkü çoğunluğun tekilliği ve ebediyet (mantıken bir gücün mutlak olması için ebedi olması gerekir) ancak bir paradoksla açıklanabilir. Bir paradoksun antitezi olamaz, dolayısıyla diyalektikten muaftır; yani tek ve ebedidir.

Bir ütopyanın müsveddesi

Zvyagintsev, kuramın çifte standardındaki (yönetenler ve yönetilenler) uyumu, amansız bir çatışmaya çevirerek bu iki grup arasındaki doğal uyumsuzluğu ortaya koyar. Bu durumu hemen Toplumsal Sözleşme kuramının çarpıklığını ortaya koyan bir eleştiri olarak değerlendirmeden önce, hatırlamamız gereken iki nokta var.

İlk olarak; “Toplumsal Sözleşme” hukukun üstünlüğüne dayanan bir ütopyadır. Devlet mutlak güç olsa da halkının çıkarlarını gözetmek durumundadır. Bu ütopyanın gerçekleşmesine engel olan, yozlaşmaya müsait çok müsait olan insan faktörüdür. Keza filmde de yozlaşmış sistem, yozlaşmış insanların eseridir. Filmin son sahnesinde gördüğümüz asla var olamayacak mitolojik bir yaratığın karaya vurmuş kemikler, asla var olamayacak bir ütopyanın müsveddesini hatırlatıyor bizlere.

İçsel bir hesaplaşma

Göz önünde bulundurulması gereken ikinci nokta ise bu hikayenin aşırı derecede yerel olduğudur. Hikayede mikro seviyede yer alan çatışmalardan birisi Kolya ve oğlu arasındaki dramadır. Bu ikiliyi özellikle ilgi çekici kılan, baba-oğul (2011 tarihli Elena filmini düşünerek baba-evlat da diyebiliriz) çatışmasının Zvyagintsev filmografisi için çok tipik olmasıdır. Dominant ve benmerkezci bir babanın altında ezilen çocuğu hemen her Zvyagintsev filminde görürüz. Bu talihsiz çocuklar babalarının davranışlarından travmatik derecede etkilenirler.

Sovyetler Birliği dönemini bir fiyasko olarak nitelemek tarihçiler arasında yaygındır ve sanıyorum ki bu tarihsel periyodun modern Rus toplumu üzerinde yarattığı travmatik etki konusunda hemfikir olacaklardır. Mikro seviyedeki baba-oğul çatışmasıyla makro seviyedeki birey-sistem çatışmasını bir arada düşündüğümüzde bu filmi erken-modern dönem sosyoloji kuramlarına bir eleştiriden ziyade içsel bir hesaplaşma olarak görebiliriz. Gelgelelim filmin üslubundaki ağır sembolizm ve hikayedeki devlet tasvirinin bir “dünya” devletinden esinlendiği düşünüldüğünde dramadaki evrensellik reddedilemez bir hal alıyor. Belki de Zvyagintsev’in eleştirdiği basitçe, yerel ve evrensel her iki söylemin kesişim noktası olan insandır…

 


Andrey Zvyagintsev imzalı Leviafan (Leviathan, 2014) 18 Mayıs 2017’de SALT Galata‘da Perşembe Sineması’nda gösterilecek.

Daha fazla yazı yok
2024-04-26 02:34:56