A password will be e-mailed to you.

Masumiyet… 13. bölümde yayın hayatına son veren bu dizi; mağdurların ve işbirlikçilerinin iç içe geçtiği bir hikâyeyi ekranlara taşır. Dizi boyunca taraflar o kadar karmaşık hale gelir ki masum ve suçsuzun kim olduğu\olabileceği anlaşılmaz çoğu zaman…

Son günlerde Türkiye’deki dizilerde görünür hale gelen norm ve değerlerin ters yüz edilme hali, Masumiyet dizisindeki karakter temsilleri ve olay örgüsünde de ortaya çıkmaktadır. Dizide hem annenin ‘kutsallığı’ ve babanın ‘otoritesi’ sorgulanırken hem de kadına yönelik şiddetin gün yüzüne çıkarılmasında nasıl da mağdurların, mağduru oynayan faillerin ve buna göz yumanların olacağını\olabileceğini ve hatta birbirine karışabileceğini görmekteyiz. Diğer yandan belli bir düşünce yapısının yansıdığı ve görünmeyeni görünen kılan bu senaryolarda toplumsal sorunlara, beklentilere, kalıp yargılara ve hatta yüzleşmekten kaçındığımız birçok duruma ve soruna sıklıkla rastlarız. Üstelik şiddete uğrayanın\şiddeti uygulayanın hiç de beklediğimiz gibi olmadığını ve genellikle eğitimin ve zenginliğin artmasıyla nasıl da görünmez kılınabileceğine şahit oluruz.

Burada “cinsiyetçi ikiyüzlülük” kavramına referansla, ‘cinsiyetçi ikiyüzlülüğün eğitim ve zenginliğin yükselmesiyle arttığı’ yönündeki kavrama dair hipotezi vurgulamak gerekir. Zira dizi boyunca bir rövanş niteliğinde gerçekleşen olaylarda kamuoyu algısı mağdurdan taraf iken; ekonomik ve sosyal sermayeyi elinde bulunduranların müdahalesiyle failden taraf olmaktadır. Mağdur ve işbirlikçiler birbirine karışırken; mağdurdan yana görünenlerin aslında masum olmadığını ve hatta mağdurun da düşünüldüğü gibi tümüyle masum olmadığını görürüz. Dolayısıyla dizide olaylar ve karakter temsilleri; çoğu zaman görmezden geldiğimiz eylem ve pratiklere dair bir yüzleşme niteliğindedir.

Dizide her şey, 18 yaşındaki Ela’nın 35 yaşındaki yakışıklı, zengin ve özgüvenli İlker’e âşık olmasıyla ve ardından Ela’nın öldüresiye şiddete uğraması ile başlar. Olaylar çoğunlukla üç aile arasında cereyan eder ve özellikle anne-baba arasındaki ilişkilerin anne-oğlan, anne-kız ve baba-oğlan arasındaki ilişkilere nasıl yansıdığı dizinin genel çerçevesini ortaya koyar.

Hem mağduru oynayan hem tuzak kuranlar

Anne Hale, oğlu İlker ve baba İsmail ilişkisi, temelde İlker’in yaptığı bütün kötülüklerin zeminini oluşturur çünkü burada hem anne ve baba kötüdür hem de onların arasındaki ilişki, iktidar ilişkilerinin bir yansımasıdır. Hale, küçüklüğünden beri oğlunu her şeye rağmen korumaya ve kollamaya hazır bir karakterdir. Ela’nın 19. yaş gününde başına gelenlerden ve oğlunun bu olayla ilişkisinden haberdar olmasına karşın Hale, ne pahasına olursa olsun İlker’in arkasında durur. Hale’nin kişilik özelliklerinin arka planında ise eşi İsmail tarafından uğradığı sistematik psikolojik şiddet yatmaktadır. İsmail, ailesinden önce işini ön planda tutan, küçüklüğünden itibaren oğlu üzerindeki işkenceci, cezalandırıcı ve baskıcı davranışlarını makul gören ve eşi Hale’ye her konuda üstünlük sağlamaya çalışan bir karakterdir.

İsmail, İlker’i cezalandırdıkça Hale, oğlunu göklere çıkarmakta ve onu şımartmaktadır. Bu ortamda büyüyen İlker, narsist kişilik bozukluğunun belirtileri olarak bencil, manipülatif ve şiddet eğilimlidir. Tıpkı Camdaki Kız isimli dizide babası tarafından sevilmeyen, cezalandırılan ve küçük düşürülen Sedat’ın BDSM (bondage&discipline/dominance&submission) eğilimi olduğu gibi; İlker’de sadist bir karakterdir. Dizinin başından sonuna kadar annesinin arkasına sığınan İlker, duygusal manipülasyon ile her seferinde kendisine dönmesini sağladığı Ela’yı; işine gelmediği yerde yok etmeye çabalar.

Hale ise özgüvenli bir tavırla Ela’nın annesi Bahar’a rüşvet teklif ederek, “Kızınız çok üzülür ama benim oğluma bir şey olmaz. İkimiz de anneyiz. Çocuklarımız için her şeyden önce bir kadın ve bir anne olarak bu işin peşindeyiz. İki anne olarak birbirimizi anlayacağımızı düşünüyorum” der. Böylece Hale kendince doğru olanı ve toplumsal olarak bir anneden beklenilen ne ise onu yaptığı konusunda oldukça emindir. Hatta Hale, kendince ‘en iyi annedir’: arka planda ise kendisine psikolojik şiddet uygulayan eşi İsmail ile hesaplaşma içindedir. İsmail, olayın duyulmasının ardından söylemleri ile mağdurdan yana olduğunu belirten, “Bir kız babası olarak, oğlum suçluysa cezasını çekmeli” sözlerini sarf etse de Ela’yı arabadan atan kişinin o olması, şaşırtıcı değildir. Her üç karakter de hem mağduru oynarlar; hem de suçun örtülmesi için işbirliği yaparak tuzaklar kurarlar.

“Özel Alan Politiktir”

Anne Bahar, kızı Ela ve baba Timur’un birbirleri olan ilişkileri ise ‘kutsal aile’ anlayışını ters yüz eder niteliktedir. Genç yaşta kariyeri yerine anne olmayı seçen Bahar, dizi sonuna dek kızı Ela için savaşır. Bahar’ın varlığı, dizideki diğer karakterler için ev hanımı olduğu gerekçesiyle yok hükmünde sayılsa da, Bahar, mücadelesini bir gün bile bırakmaz. Bahar, “Kadının Adı Yok” isimli kitabını, doğum gününde kızı Ela’ya hediye etmiştir. Ancak o da birçok kadın gibi hem kocasının hem de kaynanasının ve görümcesinin sistematik aşağılamalarına maruz kalmaktadır. Bahar’a karşı özel alanda\aile içinde gerçekleşen şiddetin boyutu ne olursa olsun mahrem ve ailevi sorunlar olarak addedilir. Dolayısıyla ev içinde gerçekleşen istismar, şiddet, taciz ve tecavüz görmezden gelinir\inkâr edilir.

Ev içi şiddet, 1960’larda “Özel Alan Politiktir” sloganı ile gündeme gelen bir konudur. Cinsiyetçiliğin ifşa edilmesine rağmen, bugün artan oranda kadına yönelik şiddet haberlerine\olaylarına rastlamaktayız. Ela’nın şiddet gördüğü gece, bir arabadan öldü sanıldığı için yol kenarına atılması, hiç de yabancısı olduğumuz bir olay değil. Bu olay karşısında Bahar, şu sözleri dile getirir, “Hep başkalarının başına gelir sanıyorsun. Arkalarından paylaşım yaptım bütün o kız çocuklarının… Sonra bir gün o isimlerden biri senin canın. Hep başkalarının başına gelmezmiş. Ne garip değil mi? Kurbanlar da canavarlar da uzaydan gelmiyor.” Ela mağdur olsa da kimi zaman davranışları, eylemleri ve sözleriyle o da kendince gerektiği yerde işbirliği yapar.

Timur, Bahar’ı bir başka kadın ile aldatırken; her anlamda onu küçük görür, eleştirir, ondan utanır… Hatta Timur, Ela’nın gördüğü şiddet karşısında bile -sırf düşük yaptığı için-, davalı\şüpheli aile ile işbirliği yaparak; ailesini yüzüstü bırakır. Çünkü ona göre Ela’nın bu davranışlarının ve başına gelen belaların sebebi, annesidir. “Kızımın arkasından şey dedirtmem” diyen Timur; egemenlik ilişkileri içinde safını belirler ve egemen olana güçlü bir biçimde eklemlenir.

Cinsiyetçi ikiyüzlülüğün ifşa eden Bahar

Anne babasının ilişkilerinden yara alan kişi ise, Ela’dır. Ela, babasının annesine karşı olan sevgisizliğine, hakaretlerine ve onun başka bir kadın ile olan ilişkisine şahit olmuş biridir. Böylece Ela, bilinçdışı bir etkilenim ile annesi gibi olmak istememektedir. Ela, annesi gibi olmayı istemedikçe, tam da annesi gibi kendisine fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını bildiği ilişkiden kopamaz. O gece İlker, sandalyeyle Ela’ya vurmuş olsa da, ona göre “İlker yapmaz.” Zira ona göre İlker ona zarar vermiştir ‘ama’ yine de onu çok seviyordur.

Gerçek şu ki anne Bahar, lise yıllarında evlilik dışı gebe kalmış, kariyerini ailesi uğruna bir kenara bırakırken şiddete karşı suskunluğunu korumuştur. Ela, istese de istemese de tıpkı annesi gibi kendisine zarar veren erkeğe yönelir. Kendi içinde ilk aşkının, ilk sevdiği erkeğin ona zarar verebileceğini düşünmez\düşünmek istemez. Gördüğü şiddet sonrası 5 ameliyat, 21 gün yoğun bakım süreci ve ağır travma geçirmiş olsa bile.

Bunlara rağmen Ela’ya karşı iddianame öyle bir hazırlanır ki takıntı, hastalıklı derecede ilgili ve erotomani olduğu gerekçesiyle suçlunun yine Ela olduğu ilan edilir. Bahar’ın bunu duyması üzerine, “8 Mart’ta hepiniz sosyal medya hesaplarında kadınlar gününü kutladınız. Şimdi benim kızımın üstünü böyle örtüyorsunuz değil mi?” sözleri, cinsiyetçi ikiyüzlülüğün ifşa edilmesidir.

“Süper baba” Harun

Dizide diğer bir aile ise baba Harun ve kızı İrem’dir. Harun, ‘süper baba’ diyebileceğimiz ve kendini, kızının mutluluğunu sağlamaya adamış aşırı kontrolcü bir karakterdir. Kızı İrem ise İlker’in her türlü kötülüğüne göz yuman, babası ile ilişkisi neticesinde bağımlı hale gelen bir kişiliktir. Öyle ki İlker, ne yaparsa yapsın her seferinde ona geri döner; İlker’in davranışları karşısında yıkılır, yorulur, şiddet görür ama ondan vazgeçemez. İrem, sosyal medya fenomenidir ve hayatının önemli bir kısmını takipçilerinin beğenileri, düşünceleri ve beğeni tıklamaları yönlendirir. Hatta İlker ile kopamayan ilişkisinden dolayı dizinin bir kısmında Ela’nın hakaretlerle ve küfürlerle dolu saldırılarına maruz kalır.

Anlaşılan o ki fiziksel, psikolojik ve duygusal şiddet mağduru kadınlar, içinde bulundukları ilişkiden kopamamaktadırlar. Üstelik ekonomik ve sosyal sermayesi güçlü olan iyi eğitimli kadınların söz konusu şiddeti, kimi zaman bilinçsiz kimi zaman da ikiyüzlülükle ört pas ettiği ortadadır. Nihayetinde dizi, kadına yönelik şiddete dair mağdurları, işbirlikçileri, kamuoyu algısını ve bu algının kolaylıkla ne yönde değişebileceğini bütün gerçekliği ile televizyon ekranlarına taşır.

Dizide anne-baba-çocuk arasındaki ilişkiler, mağdura karşı fail ile işbirlikleri, ikiyüzlülükler, kurulan tuzaklar, dedikodular, kamuoyu algısının ani bir şekilde değişebilirliği ve egemenlik ilişkileri söylem olarak izleyicinin karşısına çıkmıştır. Mesela mağdur Ela şiddete karşı başlarda destek görürken; düşük yaptığı haberleri neticesinde sokakta, okulda, medyada ayıplanıp ötekileştirilmeye başlanmıştır.

Masum olan kimdi?

Kamusal\özel alandaki kadına yönelik şiddete haberlerde, gazetelerde veya sosyal medya aracılığıyla temas ettiğimizde -olayın bütün gerçekliğine ve ehemmiyetine rağmen- duyduğumuz rahatsızlık ile kurgulanmış bir senaryoda karşılaştığımız şiddete verdiğimiz tepki bana sorarsanız, çelişkilidir.

İlki zaten olmuş olanı gözler önüne serer ve o sırada ‘yapacak bir şeyim yok’ rahatlığını sunar; diğeri, bir senarist tarafından düşünülerek, hesaplanarak ve kurgulanarak hazırlanır ve olayın her yönüyle izleyiciyi yüzleşmeye sevk eder. Belki de bu dizi, gerek annenin kötülüğü, gerek seçkin bir erkeğin şiddet uygulama ihtimali gerekse de geleneksel aile içindeki ilişkileri; söylemde ve pratik olarak cinsiyetçi ikiyüzlülüğü ifşa ettiği için izleyicinin dikkatini çekemedi veyahut izleyiciyi derinden rahatsız etti.

Dizinin başından sonuna kadar yakışıklı, takım elbiseli, eğitimli, zengin ve iş insanı görüntüsü ile her ne kadar sinirli, gergin bir karakter olsa da -olay gününe ait deliller de varken- İlker’in, şiddet suçu işleyebileceği ihtimali çok az düşünüldü. Hikâyenin sonunda ise bu kalıp yargı, ters yüz edildi. O halde mağdurların ve işbirlikçilerinin olduğu ve iç içe geçtiği bu ortamda, masum olan kimdi?

 

İLGİLİ HABERLER

Atiye’nin suçu ne?

Herkes öldürür sevdiğini: Alef

Haftanın Kitabı: Cinsiyetçi İkiyüzlülük

Daha fazla yazı yok
2024-04-29 11:14:26