Temsili olmayan bir manzaranın peşindeki fotoğraf sanatçısı Seza Bali’nin ilk solosu, manzaradan beklentilerimize, daha da önemlisi  bu beklentilerimizi karşılamayan bir manzara karşısında değişecek ruh ve düşünce dünyamıza dair. 6 Şubat’ta açılan sergi, 8 Mart’a kadar Elipsis Galeri’de…

Sanatatak: Şu anda milyonlarca insan fotoğraf çekiyor. Sürekli fotoğraf çektiğimiz ve çekildiğimiz bir süreçten geçiyoruz. Bu durumun fotoğraf pratiğini nasıl etkilediğini düşünüyorsun?

Seza Bali: Bu durum, fotoğrafın anlamını bambaşka bir boyuta taşıyor. Eskiden bir fotoğraf makinesine sahip olmak büyük bir lükstü; gerçekten hatırlanması istenilen ânlar, fotoğraflanıp özenle saklanırdı. Artık o kadar çok ve süratli fotoğraf çekiliyor ki o ânın hatırlanması bir dert olmuyor, şimdiye dair yaşanılıyor. Buna ek olarak da şu anda fotoğraf çekme ile çektiğin fotoğrafı başkalarına gösterme isteği birbiriyle paralel ilerleyen şeyler.
 
Birçok fotoğrafçı hatta sanatçı, kendi çalışma süreçlerinde emin olamama, çabalama ve bocalama gibi dönemler geçiriyor. Sonuçta, bir fotoğrafı ortaya çıkarmak bazen aylar sürebiliyor. O fotoğraftan önce ve sonra çekilen diğer kareler üzerinden, bunların bir bütün olarak elen alınması ve eleme süreciyle tek bir kareye karar veriliyor. Yani çektiğimiz fotoğraf üzerinde uzun bir düşünme ve çalışma süreci oluyor. Oysaki bugünkü eylem, sadece görsele odaklı: Bir tür, ne yaptığım ve nasıl bir sosyal hayatım var görülsün çabası. Belki de toplumda kendine bir yer edinme çabası ya da bir ego tatmini…
 

Sanatatak: Bir fotoğraf dosyası yapmak istedik. Herkese belli sorular geçtik. Fakat bir grup sanatçı, fazla genel buldukları gerekçesiyle, bu soruları yanıtlamayı reddetti. O sorulardan birinde Julian Stallabrass’dan bir alıntı vardı. Onun bir tespiti… Julian Stallabrass, fotografik kültürle yani her an fotoğraf çeken insanlık ile sanat adına fotoğraf çekenlerin bir kutup oluşturduğunu iddia ediyordu. Şu an tıpkı senin de anlattığın gibi… Ama neticede zıt kutuplar birbirini çekmez mi?
 

Seza Bali: Evet, fotografik kültür insanı ile sanatçı arasında en temel fark, bu grupların fotoğrafa bakış açısı… Demin de izah ettiğim gibi fotografik kültür, fotoğrafı bir günlük eylem olarak görürken sanatçı buna ihtiyaç duyuyor. Yani Julian Stallabrass haklı…
 
 
Sanatatak: Plastik sanatlarda ressamca resim yapmak diye bir tabir vardır… Fotoğrafta da fotoğrafçı, fotoğraf sanatçısı ve sanatçı arasında çeşitli gerilimler var mı? Sen hangisisin? 

 
Seza Bali: Evet, çok doğru. Mesela fotoğrafçı olduğumu bilenler, özellikle sosyal bir ortamda, “E hadi fotoğrafçı var burada, fotoğraflarımızı çeker” tavrına giriyorlar. Oysa ben şipşakçı değilim ki… Düşünerek çekme pratiğine devam ederek, fotoğraf ve sanat tarihine bilinçli ve bilinçaltından referans vererek, işler üretiyorum. Fotoğraf sanatçılığının tam anlaşıldığını düşünmüyorum. Ve de hep bir karşılaştırmayla yüz yüze geliyorum. Bak benim de böyle fotoğraflarım var. Instagram’da bu kadar takipçim var… “Eeee n’olmuş?” demekten kendimi alamıyorum.
 

Sanatatak: Peki fotoğraf nihayet bağımsız bir kategori, disiplin oldu mu?
 
Seza Bali: Sanat tarihinde genelleme yaparsak, evet artık kendi kategorisini sağladı, ama Türkiye’de bu gerçek değil. En basitinden çok yakın zamanda yaşadığım bir örneği anlatayım. Finlandiya’da sisli bir sabah çekilmiş olan fotoğrafa, tanıdığım bir kişiden aldığım ilk yorum, “Evet çok güzel resimler, benim de böyle sisli fotoğraflarım var” oldu. Yani içeriğe bakılmıyor. O sisin yarattığı mistisizmin, bir bilinmezlik ve ürpertiyi temsil ettiği düşünülmüyor ve hemen “Böyle bir şey bende de var ki” tavrı takınılıyor.
 
 
Sanatatak: Bir araç olarak fotoğraftan tam olarak beklentin nedir?

 
Seza Bali: Benim için fotoğrafın en değerli tarafı hâlâ film çekebilmek. Filmle çalışmak, çektiğim anları unutmamda bana yardımcı oluyor. Filmler banyodan geldikten sonra, günler, haftalar önce bulunduğum mekânlar ve anlar bilincime geri geliyor. Bu da benim için fotoğrafın en güzel tarafı. Fotoğraf, geçmiş ile şu anı bir arada yaşamanıza fırsat tanıyor. Sanatçı olarak diyebilirim ki gördüğümüz her şeyi görmemeliyiz; yani kafamızın içinde bir process edip, edit yapıp o imgeyi ya alırız ya almayız. Bu kadar görsel bir kültürde, işlerimizi etkileyecek çok fazla imge var, seçici olmak zorundayız.
 
 
Sanatatak: Eninde sonunda fotoğraf, gördüğün –ki o da Dünya– karşısında bir duruş değil midir? Bu duruşun ikiyi ayrıldığına, algısal ve ideolojik olduğuna katılır mısın? (Bu da fotoğraf dosyası sorularımızdan biriydi.)

 
Seza Bali: Bence duruş, ideolojik ve algısalın birleşimi. Aynı yere bakan iki fotoğrafçı aynı şeyi fotoğraflamıyor. Görsel olarak benzer olsa da veya birebir aynı olsa da sanatçının kendi çalışmaları ve kişisel tarihinden dolayı, fotoğraflar farklı anlamlar taşıyor. Benim için amaç, görmek ve gördüğümü iletmek.
 

Sanatatak: Önce fikir mi? 
 
Seza Bali: Benim çalışmalarım şöyle ilerliyor: Önce bir fotoğraf çekme pratiği oluşuyor, yani makineyle genel olarak önceden belirlenmiş yerlere gidip, oraları belgeleme. Buradan çıkan temalar ve görsel ipuçları bir fikrin oturmasına yardımcı oluyor ve bundan sonraki adım o fikir peşinden gidip spesifik olarak fotoğraf çekmek. Bir serinin oturması veya bitmesi birkaç seneyi alabiliyor. Bir nevi fikir ve estetik paralel olarak ilerliyor.
 

Sanatatak: Mesaj, “medium” mudur?
 
Seza Bali: Evet. Fotoğraf, “medium” olarak en temelinde bir ânı dondurmak ise, fotoğrafla verilmek istenilen mesaj, sadece bu “medium” içinde var olabilir. Fotoğraf,  ânı dondurup, o karenin içindeki bütün detayları, imgeleri, ışığı, şekilleri görmek ve birbirleriyle olan ilişkileriyle incelemektir. Bu durumda bir fotoğrafta verilen mesaj, sadece fotoğraf “medium”u içinde var olabilir.
 
 
Sanatatak: Kişisel tarihinle birlikte düşünerek yerli ya da yabancı isimlerden hayali bir fotoğraf tarihi sıralar mısın? Örnek Brassai, Bresson, Ruff, Shore gibi…

 
Seza Bali: Ansel Adams, Edward Weston, Harry Callahan, Gary Winogrand, Diane Arbus, Larry Sultan, Richard Misrach, Katy Grannan, Richard Barnes, Alec Soth, Taryn Simon.
 
 
Sanatatak: Biraz da manzaraya yüklediğin anlamı konuşalım…

 
Seza Bali: Manzara dendiğinde aklıma ilk gelen şey, klişe ve romantizm. Benim için manzara fotoğrafları yani “landscape photography” her zaman önemli bir sorunsal olmuştur; güzelden kaçmak mümkün olmuyor. Ben olabildiğince bu “güzellik”ten uzak durmaya çalışıyorum; ama bunu bilinçli yapmadığımı da biliyorum. Fotoğraf makinesi gözümle karşımdaki manzaranın arasına girince bir şeyler değişiyor, karşımda gördüğüm şey ne kadar olağanüstü olsa da böyle güzel, çekici bir fotoğraf bana tatmin edici gelmiyor. Aradığım, fotoğraf aracılığıyla manzarayı tekrar yorumlamak.
 

Sanatatak: Fotoğrafın resimselliği, hatta sanat tarihiyle bağlantısı seni ne kadar ilgilendiriyor?

Seza Bali: Resim, tanımsal olarak temsiliyetle ilgilenen bir mecra. Fotoğraf ise bir şekilde mekân ve zamandaki gerçeklikle ilişkili. Bu yüzden de resimde olan temsiliyet içgüdüsünü fotoğrafla iletiyorum. Diğer bir deyişle, aklımdaki manzarayı gördüğüm yerler üzerinden gösteriyorum.

Daha fazla yazı yok
2024-03-29 04:48:05