A password will be e-mailed to you.

Gündelik hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen maskeler, sosyal medyadan sokağa her türlü platformda sık sık karşımıza çıkıyor. Hayatımızla doğrudan ilişkilenen, hatta bir çok sanatçının üretimlerinde yer edinen maskelerin geçmişten bugüne, çeşitli kültürlerde ve sanat tarihinde ne ifade ettiği/edebileceği üzerine düşünmek bugün daha anlamlı gözüküyor. Maskeleri bugünkü anlamının ötesinde ele almanın Mardin Bienali küratörü Adwait Sing’in tabiriyle “evrensel derin düşünme anımıza” katkı sunmasını umuyorum. Bu yazı dizisinin ilk bölümünde, maskelerin nasıl ortaya çıktığına ve farklı kültürler için ne ifade ettiğine değineceğiz.

Bugün hayatımızın önemli bir parçası haline gelen maskeler, insanlık tarihi boyunca korunma dışında; ritüellerde ruhlarla iletişime geçmek, tiyatrolarda karakter yaratmak; daha yakın zamanda anonimliği sağlamak, gibi amaçlarla kullanılmıştır.

İlk kullanımlarında, ikinci bir yüz olarak takan kişinin doğayı taklit etme çabası belirgindir. İnsan, ölümün bilinmezliği karşısında, ruh ve beden arasında ayrımlar yaparak doğayla ve atalarıyla maskeler aracılığıyla bağlantı kurmak istemiştir. Bir çeşit kendini aşma isteği olarak değerlendirebileceğimiz bu durum, bugün kullandığımız maskelerin ikincil, üçüncül anlamlarını düşünme arzumuzla ortak görülebilir.

İlk maske imgesi

      

İnsanların isteklerine ulaşma, korkularını yenme, iletişim kurma, anlam üretme çabaları maskelerin ilk ortaya çıkış motivasyonunu ortaya koyuyor. Bu evrensel arzular, çeşitli kültürlerin kolektif hafızasında ortaya çıkarak dünyanın birçok yerinde bulunan farklı maskeleri doğuruyor.

İnsanın taklit çabasının doğada gördüğü başkalaşımlar olabileceği düşünülüyor. Bu noktada, Jean François Bouvet’nin, Doğada Maskeli Balo kitabından (sayfa 12), “Doğa bir şenlik alanı olsaydı, balo maskeli olurdu” metaforunu anarak ilk maske imgesine geçelim.

Fransa’da bulunan Les Trois Freres mağarasındaki, M.Ö. 13.000’e tarihlenen mağara resimlerindeki The Sorcerer (şaman veya büyücü) figürünün, ilk maske imgesine örnek olabileceği düşünülüyor. Kesin olarak bilinmese de; hayvan ruhu ya da Theriantrop yani insan-hayvan karışımı bir yaratık olabileceği üzerinde duruluyor. Farklı kaynaklarda; av büyüsü için yapılan ritüeller sırasında, bizon ya da dağ keçisi maskesi takmış, dans eden bir şaman figürü olarak tasvir ediliyor.

Rahmi Öğdül, Lewis-Williams’ın, imgenin ortaya çıkışıyla ilgili teorisini şöyle aktarıyor: “Bu kaya resmini şaman gelenekle ilişkilendiren Lewis-Williams, paleolitik insanların aldıkları uyuşturucu maddeler ya da fiziksel tekniklerle trans hale geçip nasıl sanrılar gördüklerini aşama aşama anlatıyor (İnsanın Kökeni, Richard Leakey, Varlık Yayınları). İlk aşamada ızgaralar, zikzaklar, noktalar, spiraller ve eğriler gibi geometrik şekiller görüyorlar. Beyin sinir hücreleri içinde üretildikleri için bunlara “entoptik” (iç görüntü) imgeler deniyor. Kültürel arka planları ne olursa olsun trans hale geçen tüm insanlar aynı görüntülerle karşılaşıyor.

Buradan, kolektif hafızada ortaya çıkan iç görüntülerin ilk maskelere dolaylı olarak ilham olduğu sonucuna varabiliriz.

Bulunan en eski maskeler

Günümüzde bulunan en eski maskeler, İsrail ve Batı Şeria’ya yayılan Judaean Dağları’nda bulunmuş ve 9 bin yaşında oldukları düşünülüyor. 20. yüzyılda keşfedilen ve daha sonra dünyaya dağılan tarih öncesi maskeler, 2014’te İsrail Müzesi’nde “Face to Face: The Oldest Masks in the World” adlı sergide ilk defa birlikte gösterilmiş.

Sergi metninde, maskelerin Neolitik döneme tarihlendiği ve bilinen en eski portreler olduğu aktarılmış. İncelemelerde, taş kullanımı, oyma biçimi ve belirli özellikleri benzerlik gösterse de; detaylarda, her maskenin kendine has bir kişiliği olduğu ortaya çıkmış. Ayrıca ortak özellikler olarak belirtilen, boş göz yuvarları, kesik burun, dudaksız ağız yapısı ve diş kısmındaki açıklığın insan kafatası hissini uyandırdığı belirtilmiş. Buradan hareketle, tarım devrimi dönemine dayanan kült kafataslarına benzerliklerinden dolayı maskelerin ölü ruhları temsil ettiği ve dini ritüellerde, ruhsal gelişim için yapılan inisiyasyon törenlerinde ve büyü törenlerinde kullanıldıkları varsayılıyor.

İlkel dünya görüşünde kafatası, bireyin yaşam gücü ve ruhsal gücünün somutlaşmış bir hali olarak görülüyordu. Bu nedenle, kafatasına ata kültlerinde önemli bir rol veriliyor; yaşayanlar, ölenlerin statülerine göre kendilerini, sosyal düzeni ve doğa güçlerini korumaya devam ettiğine inanıyordu. Dolayısıyla, Neolitik taş maskeler, ruhları özel bir güce sahip olduğu düşünülen, yüksek sosyal ve manevi düzeye sahip ölmüş bireylerin yüzleri olarak düşünülebilir. Maskenin ruhu, takıldığı andan itibaren takan kişiye girerek onu güçlendirir.

Neolitik taş maskelerin kenarlarındaki deliklere, göz yuvarları arasındaki mesafeye ve ağırlıklarına dayanarak kült ayinleri sırasında giyildiği ve daha gerçekçi görünmesi için saçlarla süslendiği düşünülüyor. İlk kez maskelerde, insan formunun kullanılmasıyla, erken tarım toplumlarının doğa güçlerini kontrol etme yeteneklerini ifade ederek doğaüstü güçleri kendi imgelerinde tasvir ettiği düşünülüyor.

İlk maske kullanımının daha eskiye gitmesi de mümkün. 35 bin yıllık bir Neandertal buluntusu, insan yüzüne benzerliğiyle dikkat çekiyor. Günümüzde ise Afrika halkları, toplumsal yaşamlarında önemli bir yer verdikleri zengin maske kültürüyle dikkat çekiyor.

Afrika halkları için animizm

Maske kullanımının Paleotik dönemden önceye dayandığı düşünülen Afrika kültürlerine değinmeden evvel Ayşegül Sönmez’in Korona Baladı’nda değindiği kültür tanımını hatırlatmak istiyorum: “Kültürü Dubuffet’nin tariflediği gibi ‘bir kir kabuk’ olarak düşünmeliyiz. Onun sorduğu gibi sormalıyız:
Bu kir kabuk neden yapılmıştır? Basit ve çocuksu bir özlemden mi? Olabildiğince çok sayıda düşünce anıtını tanıma özleminden mi? Hatta daha da çocuksu anıtların hepsini? Hiç olmazsa sınıflama sonucu en iyilerin hepsini tanıma özleminden mi yapılmıştır bu kabuk?”

Ritüelleri ve Afrika maskelerini daha iyi tanımak için Afrika halklarının büyük bir bölümünde görülen animizm inancında ruh ve beden ilişkisine bakmak gerekir . İlk bakışta “-izm” ile bittiği için, tutarlı bir ideolojiyi çağrıştırıyor gibi gözükse de animizm dünyaya ve onu dolduran varlıklara, şeylere karşı bir duyarlılık, eğilimdir.

Animizmde, tanrılar her şeyin üzerindedir ardından ruh gelir. Denizin, dağların bütün doğal güçlerin ruhları olduğuna inanılır. Hiyerarşik olarak, önce tanrılar, doğadaki ruhlar, ataların ruhları ve en son yaşayanların ruhları gelir. Ölümden sonra bedenden ayrılan ruhların doğada dolaştıkları ve yaşayanların bedenlerine girerek kötülük ya da iyilik yapanın bu ruhlar olduğu düşünülür.

Ruhlarla iletişim kurmak için kullanılan maskelerin özelliklerine gelmeden evvel günümüzde sık tartıştığımız, doğa ile insan ilişkisi, ruh beden ayrımı gibi konulara animizm penceresinden bakalım.
“İlkellerde ruh, bedenle ilişkili olmakla beraber, bedene bağlı değildir; çünkü dilediğince çıkıp dolaşabilmektedir. Ruh bedenden çıkıp gezip dolaştıktan sonra yeniden bedenine girer. Ama insan ölünce, bedeni çürür ve tin yeni bir vücut bulana kadar serbestçe dolaşmaya başlar. İşte bu serbest ruh tindir. Dilediği insanın bedenine girer ve iyilik ya da kötülük yapabilir. İlkel insanlar bu tinlerin kötülüklerinden kurtulmak ve iyiliklerinden faydalanmak için onlara adaklar vermeye, kurbanlar kesmeye, onlardan dileklerde bulunup dualar etmeye başlamışlardır. İşte tin böylece tanrılaşmıştır.

Bu olay ölümle gerçekleştiğinden ilk tanrılar ölü ata ruhlarıdır, ilk kurban kesme ve dua etme yerleri de mezarlıklardır. Ata ruhlarına tapımı doğaya tapım izlemiştir. Çünkü ilkeller tüm doğanın ölmüş ata tinleriyle dolu bulunduğunu varsaymışlardır. Doğanın kımıldayan her yanında (ağaçlarda, sularda, rüzgârda vb.) bu tinler vardır. İlkeller insan ve doğa arasında kesin bir ayrım yapmazlar. Bu ruhlar ya da tinler, canlı insanlara girebildikleri gibi hayvana, bitkiye, taşa, toprağa, ağaca da girmektedirler; demek ki her şey canlıdır ve ruhludur. (Tylor’dan aktaran Hançerlioğlu, 1979, s.364). “

Ritüeller ve Afrika maskeleri

Afrikalı kabileler, toplumsal adetlerini aktarmak ve pekiştirmek için ritüelleri kullanır. Doğurganlık, kabileye kabul edilme, cenaze ve korunma gibi amaçlarla yaptıkları pek çok ritüel vardır.

Ritüel eylemi fiziksel dünyanın yanı sıra varoluşsal gerçeklik inancına dayanır. İnsan yaşamının tüm spektrumunu kapsar. Maske, dini ve sosyal olaylarda, tanrılarla ve ruhlarla iletişime geçerek iyi ve kötü güçleri kontrol etmek için mistik bir araçtır. Maskeyle yapılan törenler, tiyatro ve dans gibi gösterileri içerebilir. Maske sadece kostümün bir parçası değil kutsalın bir parçası olarak toplumsal uyum ve maneviyata işaret eder.

 

Afrika maskelerinin yapımı nesilden nesile aktarılan bir gelenektir. Maske yapan kişilerin ruh dünyasıyla temasta olduğu düşünülür. Bu kişiler, maskeye çeşitli güçler aktarabileceklerine inanıldığı için toplumda yüksek rütbelidir. Maskelerin yapıldığı malzeme de aynı sebeple kutsal kabul edilir. Ahşaptan yapılacak bir maske için kesilecek bir ağaca kurban verilebilir.

Temel olarak, ahşap, seramik, kumaş bronz gibi çok farklı materyallerden üretilen maskelerin ayrıntılarında ise hayvan dişleri, saç, kemik ve boynuzun yanı sıra tüyler, deniz kabukları saman, yumurta kabukları hatta insan dişi ve saçları kullanılabilir. Süslemesi için, metal boncuklar, pişmiş toprak, sırlı seramik gibi dekoratif malzemeler; renklendirmek içinse, yapraklar, ağaç kabuğu, kil ve tohumlardan üretilen doğal boyalar kullanılır.

Yaygın olarak, insan yüzü ve hayvan şekillerinde yapılan maskeler, hayvan formunu aldıklarında direkt olarak bir insanı ya da hayvanı temsil etmez. Birey maskeyi giydiğinde artık kendi kişiliğine sahip değildir. Ruh maskeyi işgal eder; kullanıcının yaptığı ve söylediği her şey maskenin ruhuna atfedilir. Bu ruhlar genellikle ölü ata ruhları, hayvan ruhları, doğa ruhları hatta henüz doğmamış kişilerin ruhları olabilir.

Afrika ritüellerinde, yüz ve vücut maskeleri kullanılır. Vücut maskeleri giyeni gizleyerek tanımlanamaz hale getirir. Topluluktan olmayan biri bu maskeyi giyerse ruhun öfkelenip intikam alacağına inanılır. Bazı topluluklarda maskeyi giyen dansçılar, katılımcılara yaklaşarak kötü huylarını ve ahlaki başarısızlıklarını anlatarak, üyeye kamuya açık bir utanç yaşatır. Böylece üyeler uygunsuz davranışlarını değiştirir. Hatta Malawi’nin ilk cumhurbaşkanı Kamuzu Banda bu tür maskeleri karşıtlarını dize getirmek için kullanmıştır.

Afrika maskelerinde semboller

Afrika halkları, maskelerde şekiller ve renkler kullanarak ruhlara varlık kazandırmıştır. Alegorilerinde stilizasyon, soyutlama oldukça belirgindir. Bunun sebebi, maskeleri ruhların portreleri olarak görmeleridir. Burkina Faso’da Nunuma, Winiama, Lela, Bwa ve Mossi topluluklarında, Mali’de Dogon topluluğunda bu maskelerin en etkileyici örneklerini görebiliriz.

Bu topluluklar için soyutlama her anlamda önemlidir: Performansları sırasında bile konuşmazlar, dans ile anlatmak istediklerini anlatırlar. Maskelerde de gerçek bir varlık temsil edilmediği için renkler, şekiller, malzemeler oldukça önem kazanır. Hayvan maskeleri, insan maskeleri ve insan- hayvan özellikleri taşıyan maskeler belirgindir.

Şahin maskesi

Burkina Faso’da bulunan Bwalar, bölgenin en eski kabilesidir. Maskelerinde, insanların, hayvanların hatta böceklerin stilize özelliklerinden yararlanmışlardır. Bwa kabilesinin şahin maskesi doğa maskelerinin en iyi örneklerinden biridir. Maskenin kanatları genellikle beyazdır, yüzü geometrik formlara indirgenmiştir. Ters üçgen şekli yüzü sembolize eder. Konik bir ağız ve gözler için daire kullanılmıştır. Dışa doğru bir gaga ve yüzün üstündeki kanca bu doğa ruhu temsilinin geneline tezat oluşturan birkaç elementten ikisidir. Parlak boyalı tasarımlarda tekrarlanan geometrik desenler, soyut formların yüzeylerini canlandırmak için kullanılır. Maskenin etkileyici bulunmasının bir sebebi de boyutlarıdır; kanat açıklığı beş metredir. Boyutlarına rağmen, maskedeki deliklerden geçen kalın ipi ısıran bir sanatçı tarafından giyilir. Maske, sanatçının başını ve gövdesini kaplayan bir kostüme sabitlenir. Performans için şahin veya akbabaların hareketlerinden yola çıkılır.

Bwa kabilesinde, toplumun ve ailelerin refahı doğal ruhlara bağlıdır. Bu ilişki, bir rüyaya veya hayvan şekline bürünmüş bir ruhla karşılaşmalarına bağlı olabilir. Bwa halkının maskelerinde kendileri ile yaratıcı (Difini veya Dobweni) arasında bir aracı olan Do tanrısına vurgu yapılır. Do, doğayı, hayat veren gücü temsil eder; şahin, kelebek veya yılan gibi doğa ruhlarından esinlenilen maskelerle vurgulanır.

Maskelerde kullanılan renklerin, geometrik desenlerin anlamları kabileden kabileye değişse de birkaç farklı örnek verebiliriz. Burkina Faso halkı için şu bilgiler verilmekte: “Maske boyanırken önce beyaz renk kullanılır. Bu yaşamdaki düzenin bir yansımasıdır. Beyaz; güneş ışığını, iyi ruhları, siyah; geceyi ve ölümü temsil eder. Gece gündüzü, ölümde yaşamı kovalar. Bunun için maskeler de bu döngüyü takip etmelidir. Siyah beyazı takip eder, kırmızı ikisinden de önemlidir; güneşi, ateşi ve kanı temsil eder. Yumurta laterit (kırmızı- kahverengi toprak) parçacıklarıyla karıştırılır, maskeye sürülür; bu yaşama gücünü temsil eder. Maskelerde kullanılan geometrik şekiller; üçgen, nokta, yuvarlak, zikzak ve çizgi aslında şifrelenmiş bir dildir. Satranç tahtası deseni, bulutları temsil eder; beyaz kare dolunaya gidişi, zikzaklar bazen şimşek, bazen de kutsal çalılığa giden yolu temsil eder. İç içe daireler baykuş gözünü ifade eder; bu karanlıkta görür ve keskin görüşü sembolize eder.”

Bir başka kaynakta, maskelerin üzerindeki işaretlerin farklı topluluklar için doğru ahlaki davranışları işaret eden bir sistemi olduğu belirtiliyor. Bu işaretler başlangıçta topluluk üyelerine açıklanıyor; her birinin ilk olarak bireysel bir anlamı ikinci olarak üyenin bilgi düzeyine göre değişen bir anlamı var. Maskelerdeki geometrik desenlere ise Bwa kabilesi tarafından “yara izi” deniyor. Bu yara iziyle üyelerin yara izleri aynı oluyor. En yaygın kullanılan işaretler arasında “ataların yolu” olarak adlandırılan ve ataları tarafından belirlenen kurallara uymaları, atalarının yolunda gitmeleri gerektiğini hatırlatan zik zak sembolü yer alıyor. Zik zak, bu yolun zorluğunu vurguluyor. Mossi, Dogon gibi farklı kabilelerin maskelerinde de görülebiliyor.

Geniş bir dama tahtası gibi gözüken siyah beyaz dikdörtgenlerinse bilgi ve cehaletin ayrılmasını temsil ettiği söyleniyor. Dama tahtası motifine pek çok halkın maskelerinde rastlanabiliyor.

Dossi kasabasından Lamien ailesinin büyükleri şöyle bir bilgi aktarmış: “Kültürümüzde cehalet ve bilgiyi temsil etmek için siyah ve beyaz desenleri kullanıyoruz. Sık sık “bilginin ışığı” ve “cehaletin karanlık gölgesi”nden bahsediyoruz. Öğrenmenin ışığı, Avrupa’nın işgaliyle söndüğünde “karanlık çağlar”dan bahsediyoruz.

Bwa kabilesindeyse dama desenindeki siyah, yaşlıların maske performansları ve kurban törenleri sırasında oturduğu tabaklanmış –deriyi sağlamlaştıran bir işlem- keçi postlarını; beyaz dikdörtgenler ise topluluktaki gençlerin kullandığı yeni ve taze keçi postlarını temsil ediyor. Bu keçi postları, maskelerde kullanılan işaretlerin anlamlarını öğrendikleri “bush school” denilen okuldan mezun olduklarında veriliyor. Böceklerden korumak için sakladıkları mutfak kirişlerinde, duman sayesinde gittikçe koyulaşan postlar, her yıl daha koyu bir renk alıyor. Böylece siyah, onlarca yılda toplanan bilgeliğin sembolü; beyazsa uzun bilgelik yoluna yeni başlayan gençleri, tazeliği sembolize ediyor.

Afrika kabilelerinin, animizm inancı etrafında şekillenen maskelerinin, görsel sanatları nasıl etkilediğini gelecek yazıda inceleyeceğiz fakat şimdi diğer kültürlerde dikkat çeken maske kullanımlarına da kısaca değinelim.

Diğer kültürlerde maskeler

Antik Yunan maskeleri

İki tiyatro maskesi, Mermer Rölyef, Met Müzesi,

Antik Yunan’da maskeler tiyatrolarda kullanılırdı. Yapıldıkları, sertleştirilmiş keten, ahşap gibi malzemelerden dolayı bu maskelerin günümüze ulaşmadığı belirtiliyor, ancak neye benzediklerini biliyoruz. Antik Yunan ve Roma’da tiyatronun popülerliğinden dolayı pişmiş toprak ve bronz gibi malzemelere yapılan mozaik ve resimlerde, aktörlerin maskeli tasvirlerine rastlanıyor.

Antik Yunan tiyatrosunda maske kullanımının bazı faydaları vardı: Aktörleri tanınabilir hale getiriyor, birden fazla karakteri canlandırabilmelerini sağlıyordu. Ayrıca, bazı uzmanlar, maskelerin sesin daha geniş bir alandan duyulmasını sağladığına da değiniyor.

Maskenin en önemli rolü ise dönüştürme gücü olarak belirtiliyor. Sıradan bir insan, gerçek kimliğinin ötesine geçebilir; mitolojik bir kahraman ya da satir, aptal bir yaşlı ya da güzel bir kadın olabilirdi; bu şekilde gündelik hayatta yapılamayacak veya söylenemeyecek şeyler söylenebilir ve izleyiciye etkili bir şekilde aktarılabilirdi.

Antik Yunan Maskesi, terakota, British Museum

Antik Yunan’da tiyatro, genelde Dionysos kültüyle ilişkilendiriliyor. Dönüşüm düşüncesi, köklerini Dionysos’un dönüştürme gücünden alıyor. Üzümü şaraba, ayıklığı sarhoşluğa, insanı hayvana, düzeni kaosa dönüştürebilen bir tanrı olarak biliniyor. Dönüşümün dini kabul edildiği Antik Yunan’da aktörlerin dönüşecekleri için, maske takmadan evvel dua ettikleri söyleniyor.

Atina, Yunan tiyatrosunun köklerinin atıldığı, geliştiği ve zirveye ulaştığı yer olarak dikkat çekiyor; Atina’da üç geleneksel Dionysos Festivali vardı. Bunlardan en önemlisi City Dionysia’idi. Festival beş veya altı gün süren; üç perdelik üç trajedi ve beş komedi şeklinde gerçekleştirilirdi. Her gün ortalama 15 bin kişiye oynandığı düşünülen oyunlar toplumsal olarak büyük öneme sahipti.

Tiyatrolarda kullan maskeler, küçük bir ağız açıklığına sahip, kask benzeri bir şekilde, saçlı olarak tasvir edilmiştir. Saç kullanımının aktörlerin, dengesini sağlamaları ve duymalarını kolaylaştırmak için kulak kısmının açık kalması amacıyla eklendiği düşünülüyor. Ağız kısmının küçüklüğü, performans sırasında aktörün ağzının görülmesini engelliyordu fakat bu durum, başta belirttiğim sesi geniş alana yayma amacıyla maske kullanıldığı teorisini tartışmalı duruma sokuyor.

Atina’daki Dionysos Tiyatrosu gibi büyük açık hava tiyatrolarında maskeler, özellikle abartılı yüz ifadeleriyle tasvir ediliyordu. Bu şekilde izleyici ile aktör daha iyi iletişim kurabiliyor, ayrıca anonimliği sağlayarak izleyicinin aktörü belirli bir karakterde tanımlamasını engelliyordu. Korolarda ise çok sesliliğe rağmen birlik görünümünü sağlamaya yardımcı oluyordu. Maskeler, özellikle çocuk aktörler için güçsüzlük, şaşkınlık, kırılganlık gibi durumları gösteriyordu.

Fotoğrafta görülen yaşlı adam maskesi, M.Ö. 300’lerden itibaren komedilerde giyilmiştir. Geniş ağız yapısına, çatılmış kaşlara sahiptir; kafasındaki sarmaşık yaprakları ve çilek benzeri süsler bulunan taç dikkat çekicidir.

M.S. 2. yüzyıl’da yaşamış bilim adamı ve retorisyen Julius Pollux tarafından onaylanan, 30 farklı erkek maskesi ve 17 farklı kadın maskesi vardır. Beyaz veya gri saçlılar yaşlı, kalın ve siyah saçlılar tiran olarak gösterilmiştir. Ayrıca asker, köylü, köle, asker, bakire, aşçı, hizmetçi gibi farklı karakterlerde onaylanmıştır.

Antik Mısır’ın ölüm maskeleri

Tutankhamun maskesi, Mısır Müzesi, Kahire

Antik Mısır’da maskeler genellikle ölüler ve ritüeller için kullanılırdı. Ölü bedenlerinin korunmasının çok önemli olduğuna inanan Antik Mısırlılar, ruhun ölümden sonra yaşayacağı bir yere sahip olması gerektiğine inanıyordu. Ölü vücudun korunması için yapılan mumyalama işlemi bu amaçla gerçekleştirilirdi. Ruhun bedeni tanıyabilmesi ve ona geri dönebilmesi için ölüm maskeleri kullanılırdı. Ölüm maskeleri, ölen kişinin kim olduğuna bağlı olarak tahta gibi değersiz malzemelerden yapılabildiği gibi, ölen kişi kraliyettense değerli madenlerden de yapılabiliyordu. Bu maskelerde kullanılan, mücevherler, genişlemiş gözler veya gülümseme gibi detaylar zamanın modasına da işaret etmiştir. Ölüm maskeleri, daha sonra dönüşerek aynı süslemelerle mumyaların yerleştirildiği tabutlara dönüştüler. Ölüm maskelerinden en ünlüsü ise Tutankhamun maskesidir.

Kore’nin hiciv maskeleri

Kore halkı maskeleri, savaşlarda askerler ve atlar için ayrıca; ritüellerinde, kötü ruhları hastadan uzaklaştırmak için kullanmışlardır. Talnori denilen ritüel danslarında ve talchum denilen tiyatro oyunlarında da maskeye yer vermişlerdir. Bir teoriye göre Çincede “tal” “maske” anlamına gelir ve “özgür olmak” demektir.

Maskeler tiyatro oyunlarında, güçlü aristokrasi, Budist hiyerarşi, yolsuzluk, ayyaşlık, dedikodu ve flört gibi halk arasında yanlış bulunan şeyler hakkında konuşmak için özgürlük sağlardı. Ezilenlerin kendilerini ifade edebildiği tiyatrolarda kullanılan maskelerin, isimleri ve karakterleri vardı.

Choegwari, dolgun çeneli, yemeklerden bahseden, ahlaksız Budist bir rahipti. Yaşını göstermek için maskede kırmızı renk kullanılırdı. Kore maskelerinde, beyaz gençliği, kırmızı orta yaşı, siyah ise yaşlılığı sembolize etmektedir.

Nojang, ise yine ahlaksız bir rahipti fakat daha yaşlıydı. Sarhoş, sarı gözle gösterilen, kadın düşkünü bir karakterdi. Maskedeki beyaz noktalar sinekleri sembolize etmektedir; çok fazla kutsal yazı okuduğu için sineklerin ona ne yaptığını fark etmediği gösterilmek istenmiştir. Bu şekilde dindar rahiplerin bile düşebileceği, yolsuzluğa kapılabileceği anlatılmak istenir.

Bune, diğer karakterlerin cariyesi olan genç, kadın karakterdir. Güzelliği sembolize eder; küçük bir ağız, pembe yanaklar ve yay şeklinde gözleriyle gülümseyerek gösterilmiştir.

Venedik Karnavalı Maskeleri

Her yıl, Venedik’te maske karnavalı düzenlenmektedir. 1168’de Venedik Cumhuriyeti’nin Aquileia Patriği Ulrico’ya karşı zafer kutlaması olarak başlayan karnaval, 1797’de Avusturya kralı tarafından yasaklanıncaya kadar kutlanmıştır. 1979’da yeniden başlayarak günümüze dek her yıl düzenlenmeye devam etmektedir.

Karnaval sırasında neden maske takıldığıyla ilgili çok az bilgi olsa da Avrupa tarihindeki en katı sınıf hiyerarşisine karşı bir meydan okuma olabileceği düşünülmektedir. Venedik’te maske kullanımından bahseden en eski belge, 13. yüzyıldan kalmadır. Belgede, dönemin bir çeşit flörtleşme yöntemi sayılabilecek Ovi Odoriferi adlı bir gelenekten bahsedilir. Geleneğe göre, maskeli erkekler, gül suyuyla doldurulmuş yumurtaları beğendikleri kadınlara atarlardı. Ovi Odoriferi, yumurtaların içine mürekkep gibi maddeler koyulmaya başlanınca Büyük Konsey tarafından yasaklanmıştır.

En ünlü Venedik maskelerinden Bauta, günümüzde farklı şekillerde kullanılsa da başlangıçta beyaz olarak tasarlanmış; bütün yüzü kaplayan bir maskedir. Maskenin ağız kısmı yoktur; belirgin bir buruna, çıkıntılı bir çeneye sahiptir. Gaga benzeri çenesi kullanıcının maskeyi çıkarmadan konuşup, yiyip içmesini sağlar. Böylece kullanıcının anonimliği korunmuş olur. Bauta sıklıkla, kırmızı veya siyah bir pelerin ve tricorn denilen bir şapkayla giyilirdi. 18. yüzyılda Bauta, tabarro adı verilen siyah pelerinle birlikte Venedik hükümeti tarafından belirlenen bir halk kıyafeti haline gelmiştir. Tüm vatandaşların katılması gereken siyasi etkinliklerde, anonimliğin sağlanması için kullanılmıştır. Genellikle erkekler tarafından kullanılsa da 18. Yüzyılda yapılmış bir çok resimde Bauta maskesi ve tricorn şapkası takmış kadınlara rastlanıyor.

Bazı Venedik Karnavalı maskelerinin çıkış noktası olarak gösterilen Commedia dell ‘Arte, 16. ve 18. yüzyılda popüler olan ve günümüzde hala oynanmaya devam eden bir doğaçlama tiyatro türüdür. Gezici aktör ve sanatçılar, gittikleri yerlere sahne kurarak, yerel temaları kolayca entegre edebilecekleri kaba bir senaryo taslağından yola çıkan hokkabazlık ve doğaçlama oyunları sergilerdi.

İsmini bu oyunlardan alan Arlecchino maskesi, harlequin (soytarı) anlamına gelen (Batman’deki Harley Quinn’i hatırladınız mı?) kısa geniş bir buruna, yay şeklinde kaşlara ve şişkin bir alına sahiptir. İtalyan komedyasında kurnaz, hizmetçi sevgili karakterinde kullanılır.

Zanni, Arlecchino’ya yakın bir karakter sınıfıdır. Alnı düşük, burnu uzun yarım bir maskedir. Burun ne kadar uzunsa karakterin o kadar aptal olduğu gösterilir. Düşük alın, aynı şekilde aptallığı gösterir.

The Medico della peste, Türkçesi Veba Doktoru maskesi, uzun gagası ile Venedik maskelerinin en tanınanlarından, fakat ilk kullanımına karnavallarda değil veba salgınının Avrupa’yı kasıp kavurduğu 17. Yüzyılda rastlanır. Fransız doktor Charles de Lorme’a atfedilen maske, 15 cm uzunluğunda bir gagaya sahiptir ve içi güzel kokulu bitkilerle doldurulur. Gaga kullanımı, dönemin salgınlarını açıklayan miasma teorisine dayanır. Teoriye göre hastalıklara, çürümüş maddelerin çıkardığı gazlar sebep oluyordu; bu yüzden uzun bir gaga içine güzel kokulu çiçekler konularak hastalıktan korunulduğuna inanılırdı. Maskenin karnaval kutlamalarında sık kullanılmasının, bir ‘memento mori’ yani ölüm hatırlatıcısı olarak görülebileceği düşünülüyor. Modern kullanımda ise dekoratif amaçlı kullanılıyor fakat günümüz koşullarında eski anlamına göz kırpabilir gibi gözüküyor.

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE…

Maskeler Rönesans’tan günümüze görsel sanatları ve tiyatroyu nasıl etkiledi?
Popüler kültürde, sinemada ve müzikte nasıl kullanıldı?

 

İLGİLİ HABERLER

Face masks got a new MEANING now!

Bebek törenleri, cenaze törenleri

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 07:46:42