A password will be e-mailed to you.

 

Bir Sónar Müzik Festivali’ni daha bitireli 25 saat geçti. Bu şehirde, birbirine yürüme mesafesi deyişinin kast ettiği yakınlıktan daha yakın olup biten, biraz böyle aynı apartmanda bütün arkadaşlarınla yaşama fantezisini hatırlatan konserlere maruz kalmak ısrarla söyleyeceğim, politik ve biricik bir deneyime işaret ediyor.

Yoldu, güneşti, kumdu, çamurdu, trafikti gibi bahanelersiz adım adım tuvalete de konsere de aynı uzunlukta kavuşmak üstelik tuvalette kuyruk beklememek, Hall’de koltuk bulamamak, Club’da ezilmemek… işte bunların hepsi hijyenik bir dünyayı, evcilleştirilmiş bir rocknroll ruhu değil. Başka, bambaşka bir deneyimi tesis ediyor. Geçen yıl da altını çizdiğim gibi bütün bunlar müziğe daha aracısız ulaşmanızı mümkün kılıyor. Müzik ön planda oluyor. Siz ve sizin zorlu hayatınız değil! Bu da önemli. Kıymetli.

Sónar’ı butik ve iddialı yapan bu. Açık hava deneyiminden yoksun kapalı mekan deneyiminde müzik ve görsellikle kurulan ilişkiyi dolaysız dolayısıyla “yoğun” çok yoğun kılabilmesinde. Kapalı mekandan çıkılan merdivenli, sulu, sobalı, yine müzikli açık havanın-Zorlu PSM girişi- festivale yaptığı katkı tartışılmaz. Her anlamda bir agora etkisi. Tartışmanın, tanışmanın, molanın yeri. Zorlu PSM girişi aşağıda edinilen tüm izlenimlerin süzüldüğü, demlendiği, diyaloglarla değiş tokuş edildiği Yeryüzü. Birazdan girilecek kişisel dehlizlerin öncesi bir dinlenme tesisi öte yandan.

Kişisel dehlizler, toplumsal geçitler, bedensel ihlaller, sınırlarınızla yüzleşmek, sınırlarınızı fark etmek, ritminizi bulmak, ritminizden uzaklaşmak, kendi içinizdeki yine kendinize tahammül etmek ya da kendi içinizdeki yine kendinizi aşırı sevmek… Bir müzik festivali deneyimi bu saydıklarımın pek çoğunu ve bazen hepsini ve daha fazlasını ihtiva eder.

Siz onu, o sizi kuşatır.

Seyahatte tanırsın derler ya arkadaşını, kendini de öyle! Kamp yapmadığın bir festivalde de tanırsın kendini varsa arkadaşını da. Rahat.

Bu kadar nasihatten sonra sondan geriye doğru giderek Sónar 2018’den izlenimlerimizi paylaşalım o halde:

-Fatboy Slim’in Emojili, sarılara boğan, olumlu his yaratmada, gerçekten “rock yaparım, terlerim ve dans ederim” diye hepimize söylettiği sözlerin hakkını verdiren finali. Bu olumluluk hissine sahip olmak kadar Sonar Club’ı dolduran yüzlerce insanla aynı anda olumlu hislere sahip olmaya ne kadar ihtiyaç duyduğumuz da düşündürücüydü.

-Fat Boy Slim‘le setiyle yarışacak derecedeki kudret, kuvvet, duyarlılık dolu, incelikli setiyle Black Coffee. Black Coffee’yi Fat Boy Slim’den önce yapan Zorlu PSM yetkilisi kulağına teşekkürü borç biliriz. Böylesine bir hazırlık tam yerindeydi. Hatta hazırlığın ana yemekle bugünden baktığımda yarışıp geçmiş bile olabileceği düşüncesinin kırıntısı bile güzel.

Black Coffee’nin bir Güney Afrikalı olarak Afrikan ritimlerini kullanmadaki tasarrufu ve sınır, ihlal demişken bedenimize bu anlamda verdiği reset ve ayarların yerindeliğine şapka.

Sofistike House denilen bir house var mıdır, ama Black Coffee’ninki öyle gerçekten! İnsanoğlunun bildik müzikal climaxlere hazır yapısını birçok House DJ’nin yaptığı gibi asla sömürmüyor. Manipüle dahi etmiyor. Belki verdiği es’ler, belki içine doğduğu yerellikleri ekonomik kullanışı, dinleyenine kendi içinde yeni ritimler bulmasına, yeniden doğmasına olanak tanıyor. (Çok şahaneydi gerçekten.)

DJ Black Coffee

Fatima Yamaha‘yı Agora‘da tanıştığımız Hollandalılar çok tavsiye etmişti. Lakin onda o ışığı bulamadık. Fakat kullandığı seyirciye tuttuğu flash ışıklı düzenlemesini takdir ettik.

Nosaj Thing‘in görsellerini zayıf kendisini geçen yıla göre daha az ilham verici bulduk.

Vök‘ün Fleetwood Mac‘i andırması, çağırması dahi mümkündü Sonar Festival 2018’de…

Liam Young‘un makine gözümle gözetliyorum başlıklı performatif film gösterimi ilginçti. Dronelardan yola çıkan Young, kendi sesiyle anlattığı bu hikayede açıkcası yeni flaneur’un bir drone olup olamayacağını soruyordu adeta.

İlham verici bir soru kesinlikle.

(Young bununla da kalmıyor şimdiki zamanın içinde oradan oraya uçuşan ve insanı, onu yaratanı karşısında bir karşı hedef haline getiren drone’lara ‘dokunmamızı’ sağlıyordu. İnsan kendi icadı drone’ların karşısında bir hedef haline geliyor. Her canlı artık bir hedef. Yuvarlağın içindeki artının ortası. Sıradan hayatınız en yukarından bakıldığında karıncalar gibi hareket halinde ve vurulası görünüyor. Kendi kendimizin avı ne zaman olduk? Ve aşk dokunduğu drone’u bile şiirsel hale getirebilir mi?)

İlk güne doğru giderken Gas‘in Ormanı umut vericiydi. Onu eklemeli. Gas’ın Sonar Hall‘deki müzikal ve görsel yolculuğu bir gün gelip her yer lale ve betonla dolduğunda, yerin altında bir  ormanda, Amazon’da güneşin dahi zor sızacağı, bilinmez yeşilliklerin içinde dolaşabileceğimizin ümidini aşılıyordu. Belki de dünyada tek bir ağaç bile kalmadığında hür ve tek başına yeraltında projeksiyonlar içinde dolaşabilecektik.

Booka Shade‘yi sevdik. Ama henüz Black Coffee‘yi dinlememiştik. Shade ile ikisini dinlemiş olmaktan ötürü çok mutluyuz. Kulaklara göre DJ’lik ile kulakları şekillendirerek DJ’lik arasındaki farkı görmek güzel. Shade’ninki bildik evet güçlü. Coffee’ninki yaratıcı ve sürprizlerle dolu. (Hele o ani suskunlukları… ) Shigeto‘yu da Levni‘yi de es geçmemeliyiz. Levni’nin Yeşilçam sinemasıyla anksiyete arasında gidip geldiği ataklı müziğinin nice olasılıklara açık olduğunu duymak ilk günün en güzel sürprizlerindendi.

Ses düzeninin en kötü olduğu mekanın Red Bull Studio olmasına şaşırarak Sónar Festival 2018’de emeği geçen tüm yetkililere, ışık, ses emekçilerine teşekkür ediyor, şükranlarımızı sunuyoruz.

 

Daha fazla yazı yok
2024-05-03 21:25:58