A password will be e-mailed to you.

SALT Galata’da açılan Tek ve Çok adlı sergi, endüstriyel üretimin çokluğuyla, sanatsal üretimin tekliği ve biricikliğine odaklanıyor gibi görünse de her iki alanın kopya ve taklitten kurtulamayacağının altını çiziyor.

Şimdi size Arçelik, Dalin, Hotic, Selpak, Ülker, Pınar gibi tanınmış markaların maddi üretimlerinin bir sergide sergileniyor olduğunu söylesem… Üstelik ressam Bedri Baykam’ın This has been done Before (Bunlar Daha Önce Yapıldı) adlı eserinin de bu sergide yer aldığını belirtsem, sanırım ne alaka diyeceksiniz. Ana haber bültenlerinde ya da internet sitelerinde ilgiyi artırmak için içeriğiyle uyumlu olmayan başlıkların atıldığı bu türden medya ortamlarında "Türkiye’de bu da oldu: Ressam ve çocuk şampuanı aynı sergide" diye bir giriş yapacak değilim. Evet, SALT Galata’da görücüye çıkan Tek ve Çok adlı sergi, 1955’ten 1995 yılında kadar birçok firmanın maddi üretim nesneleriyle Bedri Baykam’ın eserini bir araya getiriyor. Fakat sergi; endüstriyel üretimin çokluğuyla, sanatsal üretimin tekliği ve biricikliğine odaklanıyor gibi görünse de iki alanın kopya ve taklitten kurtulamayacağının altını çiziyor. Ve “özgün kopya” kopya kavramını tartışmaya açıyor.

Ortada bir fark kalmamışken

Türkiye’de Demokrat Parti iktidarıyla sanayileşmenin giderek arttığı 1950’li yıllarda ekonomik, siyasi ve toplumsal yapıda önemli gelişmeler yaşandı. 1980’lere gelindiğinde neo-liberal politikaların uygulanmasıyla sanayi ürünleri daha fazla kişiyle buluştu. Ardından 1995’te Gümrük Birliği’ne girmemizle kapitalist bir ülke olma, fakat bir türlü 3. Dünya ülkesinden kurtulamama yolunda emin adımlarla ilerledik. Bütün bu dönemlerin sonuçlarını iyisiyle kötüsüyle hâlâ yaşamaya devam ediyoruz. İşte Tek ve Çok adlı sergi, bu değişim ve dönüşümleri maddi üretim üzerinden aktarmaya çalışıyor. Bir yanda otomotiv, beyaz eşya, mobilya, oyuncak, kırtasiye, giyim, tekstil, gıda ve zücaciye ve temizlik endüstrisinin ürünlerini bir araya getiren sergi, diğer yandan sanatsal ve kültürel ürünleri bir arada sunarak ikisi arasındaki farkı ortaya koymayı amaçlıyor. Kültür endüstrilerinin “Eski olanla tanıdık olanı yeni bir nitelikte birleştiği” günümüz dünyasında ortada bir fark kalmamışken; Meriç Öner, İlhan Ozan, Cem Kaya ve Merve Dokumacı gibi çok sayıdaki insanın aralarında yer aldığı bir araştırma ekibinin uzun bir döneme yayılan çalışmaları sonucu ortaya konulan Tek ve Çok, basın bülteninde de belirttiği gibi hiçbir yeniliğin öncüsüz olmadığı üzerinden “özgün kopya” kavramını düşündürmeye davet ediyor… (Sanat açısından binlerce yıldır geldiğimiz noktayı nasıl da özetleyen bir söz: özgün kopya. İktidar karşısında, sermaye karşısında teslim oluşun mu ifadesi, yoksa yeni bir olanak mı, sanat için bir kurtuluş reçetesi mi, yoksa her alanda olduğu gibi bir bir kaleleri kaybettiğimizin iç burkan yankısı mı? Her şeyin birbirine benzediği bir tornadan çıkma kültürel ürünlerin olduğu günümüz dünyasında özgünlük yerini kopya ya bırakıyor mu? Özgün olmak adına farklı, yaratıcı olmak neredeyse her yerde vurgulanırken bu kadar benzer ürünlerin piyasaya sürülmesi aymazlığına ne demeli? Bunda bir gariplik yok mu? Buradan gerçek, orijinal bir şey ortaya konulmasını geçtim, özgün kopya türünden bir eser ortaya konulamayacağı aşikâr değil mi?)

SALT Galata’da arasında izleyicilerin beğenisine sunulan Tek ve Çok adlı sergi, bir kata yayılmış durumda. Sergi salonuna girip soldan devam ettiğinizde Türkiye kronolojisiyle karşılaşıyorsunuz. Duvarda 1955’ten 1995 yılına kadar ülkemizde ekonomik, siyasi, toplumsal ve kültürel alanda meydan gelmiş önemli olayların tarihsel dökümü var. O dönemdeki firmaların üretimlerine yansıyan koşullarının özeti bu tarihsel açıklamalardan anlaşılabilir. Sergi alanında devam ederken yine katılımcılara kolaylık sağlaması için dokunmatik ekranlar konulmuş. Bu ekranlarda 1955’ten 95 yılları arası çift haneli bir sayı girildiğinde markaların o yıllardaki üretimleri bir yazıcıdan çıkıyor. Sergideki asıl maddi üretim nesneleri ya da eşyalarıyla bundan sonraki bölümde karşılaşıyorsunuz. Neler yok ki; Fatoş Oyuncakları’nın ilk ürünlerinden 1975 yılında Jan Nahum’un Otosan için tasarladığı turizm aracı “Böcek”e, Hotiç’in 1957 yılında İstanbul, Beyazıt’taki Güneş Saray Han Ayakkabı Atölyesi’nden 1960’lı yıllarda Migros aracı İstanbul’da satış yaparken çekilen fotoğraflara… Ülker’in bisküvi kutularından Pınar’ın Şaşal suyuna, Tamek’in klasik meyve suyu şişesinden Sümerbank’ın yıllara göre oluşturduğu kumaş kataloglarına kadar hepsi bu sergide. Fatoş’un Pembe Panter ve Star Wars filmindeki karakterlerin oyuncaklarına kadar birçok taklit üretimine yer verilen serginin odak noktasını ise This has been done Before adlı çalışma oluşturuyor. Bu eser, Baykam’ın Geç Kaliforniya yılları olarak adlandırdığı 1986-87’de ortaya koyduğu ve sanatçının boş tuvale yazdığı “This has been done Before” adlı yazından oluşuyor. Kültürel ve sanat üretimlerin giderek birbirine benzemesine bir karşı çıkış olarak yorumlanan eser, önemli olanın orijinal olması gerektiğini söylüyor. Günümüzde artık bir orijinallikten bahsedilebilirse… 



Daha fazla yazı yok
2024-04-20 14:16:27