A password will be e-mailed to you.

Yazarımız Ulya Soley, video işlerinin gösterimine Salt Beyoğlu ve Salt Galata’da devam edilen Amerikalı sanatçı Bruce Nauman’ı yazdı…

Şubat ayında Salt Beyoğlu ve Salt Galata’da videolarını izleme imkanı bulduğumuz Amerikalı sanatçı Bruce Nauman farklı mecralarda çalışan, çok yönlü bir sanatçı. Heykel, video, performans, fotoğraf ve yerleştirme işleri, edebiyattan ilham alıyor ve beden, kimlik, dilin rolü ve mekânsal farkındalık gibi konulara odaklanarak eserin üretim sürecini ve izleyicinin katılımını ön plana çıkarıyor.

60’larda Los Angeles’ta yaşayan Nauman, stüdyosunda tek başına gerçekleştirdiği ve bedensel etkileşimleri irdeleyen performans serisiyle, kavramsal işlerin ve heykelin yanı sıra videoya yönelmiştir. Bu videolardan birinde Nauman, zemin ve tavan arasında iki tane top sektirmekte, bir diğerinde ise ellerini ensesinin arkasında kavuşturararak daracık bir koridorda kamera karşısında ileri-geri yürümektedir. Salt Beyoğlu’nda gösterilen Wall Floor Positions (1968) başlıklı videoda ise sanatçı, zemin ve duvarı kullanarak çeşitli pozisyonlar dener. Nauman, 1965’te isimsiz bir performansta gerçekleştirdiği benzer bir diziyle ilgili şöyle der: “Sırtım duvara dayalı olarak 45 saniye ya da bir dakika civarı durmak, öne doğru sarkmak, ardından belimi bükmek, çömelmek, oturmak ve nihayet yere uzanmak. Duvar ve zeminle bağlantılı yedi farklı duruş vardı. Tüm diziyi sırasıyla önce duvardan uzakta, sonra duvara bakarak, en son da sola ve sağa bakarak tekrarladım. Toplamda 28 duruş vardı ve performansın tamamı bir saat sürdü.”(Kaynak: EAI)

Nauman’ın bu tarz işler ortaya koyduğu dönemde iki önemli gelişme olur: Lucy Lippard, Eksantrik Soyutlama [Eccentric Abstraction] isimli serginin küratörlüğünü yapar ve Robert Morris "Anti Form" başlıklı makalesini yayınlar. Morris’in 1968’de yayınladığı bu makale, bugün Lippard’ın sergisine göre daha iyi biliniyor, fakat Lippard’ın ondan önce açtığı bu sergi ve paralelinde yayınladığı makale üzerinden sanatın gidişatı konusunda önerdikleri, çok daha yenilikçi ve çarpıcıdır.

Robert Morris’in "Anti Form" başlıklı makalesi, Minimalizmi aşmaya yönelik bir adım olarak bilinir. Morris bu makalede heykelin önceden belirlenmiş bir kalıba uymak yerine,  sürece göre şekillenmesi gerektiğini önerir. Bu yazıyla Morris, Minimalizmi, sert köşelerini yumuşatarak maskülenliğini geride bırakmaya davet eder. Oysa Morris’in makalesinden iki yıl önece 1966’da Lucy Lippard, çoktan bu fikirleri uygulamaya koymuş, New York Fischbach Galeri’de Eksantrik Soyutlama başlıklı serginin küratörlüğünü yapmıştır. Dokunma duygusu uyandıran, betimlenenin ağırlığını, dokusunu, uzaklığını, devinimini veya yoğunluğunu hissettiren  işlerden oluşan bu sergide Nauman’ın yanı sıra Almanya doğumlu sanatçı Eva Hesse, Alice Adams, Don Potts, Keith Sonnier ve Loise Bourgeois’ın işleri sergilenmiştir.

Minimalizmin objeyi fetiş olarak sunma eğilimine karşılık, biyolojik göndermeleri olan, daha organik ve materyalin doğasını öne çıkarmaya odaklanan farklı bir duyarlılıktaki işler, Eksantrik Soyutlama sergisinde bir araya gelmiştir. Lippard’a göre Eksantrik Soyutlama’da bir çanta, çanta olarak kalır, uterusu sembolize etmez; bir tüp yalnızca bir tüptür ve fallik bir sembol değildir. Form, izleyicinin serbest çağrışmlarına pek de açık değildir, zaten form ve içerik birbirini tamamlamaz. Daha bağımsız, daha az agresif ve daha az maskülen bu işler, izleyicide dokunma arzusu uyandırır. “O kadar çirkin ki güzel” firki de bu dönemde ortaya çıkar.

Bundan iki yıl sonra 1968’de Robert Morris, 9 at Castelli’s başlıklı sergiyi organize eder. Bedenle kurulan mekanik ilişkileri irdeleyen bu sergide, Bruce Nauman ve Eva Hesse’nin işleriyle Richard Serra’nın birkaç kısa filmi  gösterilirir. Bu işler hem sürecin ön planda olduğu Anti Form söylemine oturur, hem de Eksantrik Soyutlama’nın kavramsal çerçevesine.  Örneğin Serra’nın düşen bir kurşun parçasını yakalamaya çalışan bir elin tekrarlı görüntülerinden oluşan video işi Hand Catching Lead (1968), hipnotik bir ritim yaratıp zamana odaklanırken, izleyiciyi de sürecin farkında kılar.

Nauman daha geç tarihli işlerinde belki de Beckett, Wittgenstein gibi isimlerin de etkisiyle dil ve algının örgütlenmesine odaklanmıştır. Geçtiğimiz ay Salt Galata’da gösterilen, Good Boy Bad Boy (1985) isimli iki kanallı video yerleştirmesinde Nauman, dilin metaforik ve betimleyici özelliklerini çarpıştırır. Bir ekranda Tucker Smallwood, diğerinde Joan Lancaster, aynı 100 cümleyi tekrarlarlar. Videolar farklı uzunluklarda olduğundan, sesler iç içe geçer. Dil ve deneyim ilişkisini irdeleyen Nauman “Ben iyi bir kızım, sen iyi bir kızsın, o iyi bir kız. Bu, iyi.”, “Ben ölmek istemiyorum, sen ölmek istemiyorsun, o ölmek istemiyor. Bu, ölüm korkusu.” gibi cümle tekrarlarının içiçe geçerek algıyı nasıl şekillendirdiğini araştırır. 

İlerleyen zamanlarda Dan Flavin ve Joseph Kosuth’un öncülüğünde Nauman, ironik tonu ve figürleriyle dikkat çeken neon işler de ortaya koyar. Öncelerde, reklam sektöründe kullanıldığı için kamusalı çağrıstıran neon, Nauman’ın erotik imgeleriyle mahremiyeti anlatmakta da kullanılmaya başlanmıştır. Nauman’ın geç dönem video işlerinde de sado-mazo oyunlar, işkence ve voyörizm (gözetlemecilik) temalarına göndermeler vardır.

Nauman, hem farklı mecralar kullanmış, hem de farklı anlatım biçimleri benimsemiştir. Deneysel ve yaratıcı yaklaşımıyla akım odaklı olmamış, bunun yerine güncel olmayı sürdürmüştür.

 

Video:

Bruce Nauman, Walking in an Exaggerated Manner around the Perimeter of a Square, 1967-68. – http://www.youtube.com/watch?v=Qml505hxp_c

Daha fazla yazı yok
2024-04-26 10:20:45