A password will be e-mailed to you.

…Şeylerin İnterneti Teorisi tam da bunu iddia ediyor: Küresel ısınmayı durduracak bir şekilde maliyetlerin sıfıra indiği bir ekonomiyi ve enerji kaynağı olarak insanın yaratıcılığı ve doğayı… 

…Şeylerin İnterneti Teorisi tam da bunu iddia ediyor: Küresel ısınmayı durduracak bir şekilde maliyetlerin sıfıra indiği bir ekonomiyi ve enerji kaynağı olarak insanın yaratıcılığı ve doğayı… 

İnsanların, post-insanlar mı demeli?

-Hayır dememeli. İnsanlar demeli. 

İnsanların, gerçekten de doğanın bir parçası olup olmadıkları her zaman güncelliğini koruyan bir soru oldu. 

Hayvanların aksine, insan konuşarak -düşünerek yani- doğal dengelerin dışında bir yerlerde hatta doğal dengeye karşı bir yerlerde kendini merkeze yerleştirdiği bir evren oluşturarak her şeye hükmetme arzusuyla doğayı boyunduruğu altına aldı. On binlerce yıl böylece bununla uğraştı! Rasyoneliteyi doğadan duyduğu korkuyla keşfetti. Hayatta kalma arzusu üreme arzusuyla -genlerin hayatta kalma arzusu- korunaklı bölgeyi mülkiyet edinme daha sonra bir tür travmaya dönüşecek aynı arzuyla mülkiyetini genişletme, başka şeyleri mülkiyet edinme, muhafaza etme, biriktirme, ticaret etme, sanayi etme süreçlerini takip ederek insan doğaya galip geldi. 

Medeniyet, şehirleşme ve şehirler yani insanlığın doğaya cevabı oldu ama doğa da tahrip oldu. Bugün de yine medeniyetin ve insanlığın en büyük korkusu birçok Hollywood filmine konu olduğu gibi doğanın medeniyetten, şehirden ve insanlıktan intikamı. Gerçek şu ki bu artık haksız bir korku değil. 

KÜRESEL ISINMA İNSANLIK İÇİN GERÇEK BİR YÜZLEŞME!

Ne yapabilir peki bugün insanlığın büyük bilgi birikimi ve teknolojik kapasitesi bu ciddi ve hayati sorunu çözebilmek için? 

Yeni bir medeniyet biçimi keşfetmek?

Yeni bir şehirleşme var etmek?

 

Duygu Topluluğu

Duygu Topluluğu Newyork bazlı Amerikalı sanatçı Mika Tajima, Proto5533’teki aynı zamanda serginin de ismi olan yerleştirmesinin ismi. Yerleştirmeye konu olan topluluk kimilerine göre bir “ütopya şehir” olan Güney Kore’nin New Songdo şehrinin sakinleri. Ve duygular ise sergi mekânında eş zamanlı görülmesinin mümkün olduğu şehir sakinlerinin duyguları. Sergide ayrıca bu yerleştirmenin yanında New Songdo şehrinin Furniture Art (New Songdo) ve yine birer akıllı şehir olan Brezilya’nın Belo Horizonte Furniture Art (Belo Horizonte) ve Gana’nın Accra Furniture Art (Accra) şehirlerinin duygu dinamiklerini yansıtan üç sprey emaye resim de yer alıyor. 

New Songdo şehri son on yılda en üst teknolojiye göre yapılandırılmış ve tüm şehrin, şehirdeki tüm cihazların ve tüm sistemlerin internette birbirine bağlı olduğu bir şehir: Bir akıllı şehir örneği. Şehrin sadece teknolojik donanımına değil, bu teknolojik donanımın doğayla kurduğu ilişkiye de önem verilmiş. Mika Tajima’nın çalışmasında şehir sakinleri tarafından atılan ve aynı anda sergi salonundaki siyah bir ekrana yansıyan tweetler bir algoritma, bilgisayar programı sayesinde analiz ediliyor, algoritmalara dayalı bir okumayla duygular kategorize ediliyor ve daha sonra baskın duygu için belirlenmiş renk sergi salonunda düzenlenmiş içlerine küçük birer wi-fi cihazı yerleştirilmiş lambalarda şehrin o anki hâkim duygusunu yansıtıyor. Lambalardan pembe ışık yayıldığında örneğin biliyorsunuz ki şehir halkı o an mutlu ya da beyaz ışık yansıdığında daha az mutlu ve bunun gibi birkaç renk daha söz konusu.

Mika Tajima,  heykel, resim, video, müzik ve performans sanatlarını kullanarak çalışmalarında sıklıkla modern mimari ve modern yaşam tarzının başarısızlığını sorunsallaştırıyor. Modern çizgiler ve modern mimari içinde konumlanmış bireyin yaşam pratiğinin bu mimari içinde nasıl şekil alıp yapılandığını çözümlüyor. Duygu Topluluğu çalışmasında da benzer bir yaklaşım söz konusu. 

Bununla birlikte bu çalışmanın Michel Foucault’nun bedenin anatomi-politiği ve bio-iktidar kavramlarıyla da oldukça iç içe bir çalışma olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Tajima’nın kendisi de bu çalışmada anatomi-politik üzerinde durduğunu söylüyor. Foucault’nun bio-iktidar kavramı her şeyden önce bedenin anatomi-politiği üzerinden şekillenen bir kavram. Bedenin anatomi-politiği disiplin süreçlerince işlenip bireyi bio-politiğin öznesi olmaya hazırllar ve bio-politik kurumlar ve söylemlerle (discours) moral ve iktisadi kontrol sistemlerini kurar. Michel Foucault için iktidarın ya da hükümdarın öldürme hakkıyla işleyen modern öncesi toplumun (kan  sembolizmi toplumu) aksine iktidarın yaşatması ve kontrol etmesi üzerine işleyen disiplin toplumu modern topluma (cinsellik analitiği toplumu) işaret eder. Bugün ise teknoloji toplumunda modern toplumun da ötesinde bedenin yeni bir anatomi-politiği ve bio-politiğinde söz etmek gerekebilir. Çünkü makineler aracılığıyla yeni bir yaşam alanı olarak internetin oluşturduğu siber evren yeni bir özneleşme ve bireyleşme süreci oluşturmakta. Siber evrende sanal ve kurgusal temsili bedenlerin yaşam biçimi yeni bir anatomi-politik ve bio-politiği gündeme getirebilir. 

Mika Tajima’nın çalışmasında gördüğümüz enerji olarak vücut bulan belki biraz spiritüel de diyebileceğimiz bir anatomi-politik söz konusu. Fakat aynı zamanda New Songdo şehrinin gerçek mimarisi içinde konumlanmış gerçek bedenler de söz konusu. Teknolojik mimari içinde sterio bedenlerin anatomi-politiğinden söz ediyoruz: Bu yeni anatomi-politik hem sanal gerçeklik hem de giyilebilir teknolojiyle fiziki gerçeklikte yeniden biçimleniyor. Aynı zamanda yazılımlarla güçlendirilmiş yeni bir kontrol düzeniyle yeni bir bio-politik karşımıza çıkıyor diyebiliriz.

Mika Tajima’nın yerleştirmesinin çerçevesinde beliren diğer bir soru da bir tür enerji olarak vücut bulduğunu söylediğimiz teknolojiyle bütünleşmiş bu sterio bedenin hayatta kalabilmesi için gerekli enerjisinin nasıl meydana getirileceği.  İnsanlığın doğaya karşı bu güne kadarki yaklaşımının sonuçlarından yukarıda bahsettik. Enerji için böylece kuşkusuz yeni bir yaklaşım gerekiyor doğanın daha da tahrip edilip yok edilmesinin önüne geçmek için. Bu bağlamda, Mika Tajima’nın yerleştirmesinde duyguların enerjisinin lambaların rengini değiştirmesi rastlantısal bir kurgunun ötesinde bir takım önemli noktalara işaret ediyor olabilir. Çünkü akıllı şehirler için öne sürülen Şeylerin İnterneti Teorisi tam da bunu iddia ediyor: Küresel ısınmayı durduracak bir şekilde maliyetlerin sıfıra indiği bir ekonomiyi ve enerji kaynağı olarak insanın yaratıcılığı ve doğayı. 

 

Şeylerin İnterneti

Şeylerin interneti (the internet of things) teknolojiyle yapılanmış şehirde tüm elektronik araçların birbirlerine bağlanması anlamına geliyor. Şeylerin interneti bugünkü pratik anlamında hâlâ akıllı şehir sektörü diyebileceğimiz bir uygulamaya tekabül ediyor. Ama ekonomist Jeremy Rifkin’e göre şeylerin interneti yenilenebilir enerjiyle doğayla uyumlu ve doğru bir şekilde yapılandırıldığında her şeyin maliyetinin sıfıra inebileceği bir ekonomi yaratabilir. Buna göre internetin yarattığı yeni iletişim biçimi yeni bir enerji rejimini de gerekli kılıyor: paylaşım enerjisi ya da enerjinin interneti (distributed energy). Doğal enerji kaynaklarına işaret ediyor bununla Rifkin ve “Kırk beş dakikalık güneş enerjisi yılda yedi defa tüm dünyaya yetecek kadar güç üretebilir” diyor. Jeremy Rifkin, 2007 yılında Üçüncü Sanayi Devrimi planı çerçevesinde Avrupa Birliğiyle çalışmaya başlamış ve 2020, 2030, 2050 duraklarıyla Şeylerin İnterneti için bir yol haritası hazırlayıp uygulamaya başlamış bile. Rifkin’e göre bundan on yıl sonra onlarca milyon hane, 20 yıl sonra da yüzlerce milyon hane kendi yeşil enerjisini üretir hale gelecek ve yine ona göre fosil ve karbon enerji kaynakları hiçbir gelecekleri olmayan “ölü” enerji kaynakları. 

Böyle bir şehir planı yeni bir medeniyet anlayışı ve sıfır maliyet ekonomisini mümkün kılabilecek mi?

Ömrümüz yettiği ölçüde bakıp göreceğiz.

Yine de karşımıza böylesine iyimser bir teoriyle çıkan Jeremy Rifkin’e oldukça haklı şöyle bir soru yöneltildiğinde: 

“Tüm bunların gerçekleşeceğini beklemek ne kadar mantıklı?”

Cevabı: 

“Kişisel görüşüm bir bilinç değişimi olmadan oraya varabileceğimizi düşünmüyorum.” oluyor.

Düşünmüyor ama bir şeylerin daha iyi olması için yapılması gerektiğine inandıklarını yapmaya devam ediyor.

Bilinçleri değiştirmek de galiba en çok sanatçı ve kültür endüstrisinin işi diğer taraftan.

Bugünlerde umutlu olmak zor evet, ama ne kadar umutsuz olunursa olunsun daha iyi olacağına inanılanın yapılmasının durdurulmasının da bir anlamı yok. 

 

 

Mika Tajima’nın Duygu Topluluğu sergisi 2 Temmuz’a kadar İMÇ çarşısı 5. Blok 5533 numara Protocinema‘da.  

Daha fazla yazı yok
2024-04-25 05:34:00