A password will be e-mailed to you.

Amazon Prime, orijinal yapımı “Bihter” filmi için şu cümleleri paylaşıyor: “Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu eserine farklı bir bakış açısı sunuyor. 1900’ların içinde güçlü bir kadının zihninin derinliklerine dalıyoruz. Bihter zengin ama yaşlı Adnan’ı toplumun baskılardan kurtulmak için bir çıkış olarak görür. Fakat Adnan’ın akrabası Behlül’e karşı duygular beslemeye başlar. Bihter, tutku, sadakatsizlik, cesaret ve korkaklığın hikâyesidir.”

Farklı bir bakış açısı, güçlü bir kadın, toplum baskısına vurgu, tutku, cesaret… Romanını okumuş, yıllar önce bizi ekrana kilitleyen dizisini/dizilerini izlemiş olsak da bildik bir hikâyenin yenilikçi bir tavırla işleneceğine dair merakımızı gıdıklayan ve filmi izleme arzusu uyandıran ifadeler olarak sunuluyordu bunlar. Sinemada anlatılmayan hikâye kalmadı ne de olsa; mesele neyin, nasıl çekildiği ve anlatıldığıyla alakalı. Bu yüzdendir ki günümüzde teknik ve dramatik anlatımda yenilikçi ve farklı anlatım yollarına giden yönetmenler daha ilgiyle takip ediliyor. Mesela sineması sevilsin ya da sevilmesin Christopher Nolan’ın filmleri, hep bu duyguyla en merakla beklenilen, en çok konuşulan filmler arasındadır.

“Bihter”, Caner Alper – Mehmet Binay ikilisinin “Zenne”, “Çekmeceler” ve “Bergen”den sonra çektikleri dördüncü filmleri. Başrolünde, “Bergen”de de birlikte çalıştıkları Farah Zeynep Abdullah var; Abdullah, aynı zamanda filmin ortak yapımcılarından.

Olmamış, Oldurulamamış Bir Film

Aşk-ı Memnu romanının ilk uyarlaması Halit Refiğ rejisiyle 1975 yılında TRT’ye yapılmıştı. İkinci uyarlama da 2008’de Kanal D’ye Hilal Saral yönetmenliğinde çekildi ve Türk dizi tarihinin en çok izlenen, en çok konuşulan, tekrarı en fazla yayımlanan yapımı oldu. Günümüzde tekrar bölümleri hâlâ yayımlanıyor ve aynı ilgiyle izleniyor.

Böylesine fenomen hale gelmiş bir romanı ve diziyi, “farklı bir uyarlama” olarak sunulan gündemdeki “Bihter” filmiyle kıyaslama yapmadan izleyebilmek ve eleştirisini yazabilmek zor olsa da imkânsız değil. Ancak seyirci buna niyetlense bile bizzat filmin yaratıcıları engel oluyor! Müjde Ar’ın, Beren Saat’in ve son olarak Farah Zeynep Abdullah’ın oynadığı ‘Bihter’ler -dönemsel olarak da- farklı, oyuncunun rolünü yorumlama şekli de. Uyarlamalar da şüphesiz yönetmen ve yazarların tasarrufundadır ama bir işe ‘uyarlama’ dediğiniz zaman da ana iskeletine dokunmamak gerekir.

“Bihter” sanki bazı sahneleri henüz çekilmemiş, çekilenleriyle de kabaca kurgusu yapılmış izlenimini veriyor. Olayların gelişimi o kadar hızlı ki hangi ara o konudan diğerine geçildiğini anlayamıyoruz; romana ya da diziye hâkim olmayanlarınsa asla anlayamayacağı bu filmi Amazon Prime dünya seyircisine sunacak üstelik, onlar nasıl anlayacak, bu da başka bir merak konusu!  Biz seyirci olarak kıyaslama yapmayı bir kenara bıraksak bile yönetmenleri ısrarla “Siz konuyu zaten biliyorsunuz” tavrı içerisinde sunuyor filmi.  O zaman seyirciye de  “Madem konuya hakim olduğumuz bilgisi üzerinden yol alıyorsunuz, o halde biz de bildiğimiz konu üzerinden yorumlama gereği duyuyoruz” hakkı doğuyor. Hadi gelin romanı da diziyi de unutalım, önyargısız bir şekilde filme odaklanalım ve adını koyalım: “Bihter”, eksik yazılıp yanlış tasarlanmış, olmamış, oldurulamamış bir film. İzleyince siz karar verin elbette ama epey sorunlu ve ortalama seyir zevki dahi veremeyecek düzeyde bir yapım olarak kalıyor; senaryosuyla, reji mizansenleriyle, oyunculuklarıyla, kurgusuyla, müziğiyle o kadar çok şey olmamış ki…

Duvar, Daha Kurulamadan Yıkılmaya Çalışılırsa

Filmi izlerken de bittiğinde de basit bir soru sordum kendime: Bu filmin yönetmenleri neyi amaçlamış? Cevabını bulamadım. Biteli yıllar olsa bile ve kıyaslanacağını da öngörerek çok sevilen, çok tutan bir dizisi yapılmışken filmini yapmaya karar vermek riskli bir iş, cesaret de gerektiriyor tabii. Ancak inşa edilirken bu kadar özensiz davranmak hangi özgüvene dayanıyor, orasını çözemedim. Film, neyi anlattığının bilincinde değilken nasıl anlattığı kısmına geçemiyoruz bile maalesef. Maksat sarkastik ögelere sığınmaksa bu, ne genel anlatıda ne de Farah Zeynep Abdullah’ın Bihter yorumunda mevcut.  

Çok fazla dizi izlemiyorum ancak Fleabag dizisinde başvurulan bir teknik vardı; izleyenler hatırlayacaktır, dizinin başrol karakteri arada kameraya bakarak konuşurdu. Bu (tiyatrodan geçen bir teknik) “dördüncü duvar ihlali / dördüncü duvarı yıkmak” olarak tanımlanan bir stil. Daha önceki yazılarımın bazılarına da konu olmuştu ve yönetmenlerin bunu tercih etmesinde çeşitli gerekçeleri olabileceğini yazmıştım. Daha bilinen ve son dönemde kolayca hatırlanabilecek bir yapım olduğundan Fleabag örneğini verdim, yoksa bu tekniğin kullanımı elbette onunla başlamadı, sayısız da örneği mevcut.

Bu teknikten çok hoşlanmasam da şunu hatırlatmayı yine ve yeniden uygun buluyorum; bir filmde gösterilen, (ve dahi kadraj dışında -özellikle- bırakılan) söylenen, duyulan hiçbir şey öylesine yapılmamalıdır. Yapılmaz da. Bir kuralı ihlal edebilmek için önce o kuralın varlığı esas olmalıdır. Seyircinin, karakterle kuracağı bağ üzerinde yadsınamaz bir etkisi vardır 4. duvarı kırmanın ama filmdeki kullanımı epey başarısız. Ana karakterinizi kameraya bakarak konuşturma yoluna gidecekseniz dramatik anlamda bunun zeminini kurmalısınız, rejisine de yedirmelisiniz. Ve neden bunu tercih ettiğinizi de gerekçelendirmelisiniz. İlk sahneden itibaren farklı bir şey izleyeceğiz duygusunu verse de olur olmaz her sahnede ve her yerde Bihter bize bakarak ve o tuhaf mimikleriyle konuşuyor; bu, bir noktadan sonra karaktere karşı sadece antipati hissetmemize sebep oluyor. Bizi Bihter’in dünyasına davet etme maksadı ters tepiyor. Bihter’in güçlü kadın, aşk kadını, özgüvenli kadın pozları bu noktada atıl bir duruma düşüyor. Yeri gelmişken şunu söylemeyi de görev addediyorum (ki bazı okurlarımın yüreğine su serpilsin) biz kadınlar niye hep güçlü olmak durumundayız? Bu “güç” kavramı da bağlamından kop(arıl)madı mı sizce? Herkes her işi kendisi yapacak, her zorluğun altından kalkacak kadar özgüvenli,  kararlı, fiziken ya da ruhen dayanıklı ve kendi hikâyesinin başrolünde olmak zorunda mı? Bence değil. Olabilenlere ne mutlu ancak zayıflıklarımızla da varız ve yine kadınız! Bu sebeple karakter betimlemesinde güçlü kadın temsilinin de yanlış işlendiği kanaatindeyim. Hele hele filmi feminist tandanslı bulup, buradan okumak gibi bir gaflete düşmek de yanlışa yanlış katmaktan başka bir şey değil.

Hande Ataizi, Boran Kuzum, Farah Zeynep Abdullah

Osman Sonant (Adnan), Hande Ataizi (Firdevs), Boran Kuzum (Behlül),  Nezaket Erden (Peyker), Helin Kandemir (Nihal), Ebru Özkan (Matmazel) ve Tilbe Saran (Hala); çoğu güçlü oyunculukları ile bildiğimiz, sevdiğimiz isimler; maalesef performansları zayıf senaryonun kurbanı olmuş. Karakterler o kadar derinliksiz, diyaloglar o kadar yapay ki tanıdığımız karakterleri bile tanıyamıyoruz. Film setine girmeden önce oyuncularla bir araya gelir okuma provası yaparız, bu herkesin kendi repliğini senaryodan -düz ve yorumsuz bir şekilde- sadece okuduğu bir çalışmadır. Bir sonraki aşamada ise daha oyun vererek yapılan okuma provası alırız, sonrasındaysa tam oyun provasına geçeriz. Ben “Bihter”i izlerken adeta okuma provasında olduğumuz izlenimine kapıldım. Çünkü bu kadar duygusuz, sakil kalmasını başka türlü adlandıramıyorum. Sadece Behlül rolüyle Boran Kuzum, Nihal rolüyle de Hilal Kandemir’i izlemek bir nebze keyif verdi; Firdevs rolündeki Hande Ataizi’nin de belli bir çabası var ancak Bihter’in annesi olarak en baştan inandırıcı değildi.

Ve Finalde Ölümsüzlük

Merdivenlerden inerken kırmızı elbisesinin kuyruğunun dalgalanması gibi kanı kaynayan Bihter, hızını alamayıp bildiğimizin aksine kendisine değil havaya bir el ateş ederek sonlandırıyor filmi. “Tutkunun, aşkın kadınıyım ve günahlarım (!) da benim” diyerek canını feda etmeyeceğini ve ‘mezarlık’ olarak tanımladığı o köşkte çürüteceği bir gençliğinin olmadığını son kertede ucunu tamamen kaçırdığı bir “acting”le veriyor. Romandan ve dizisinden farklı bir final seçen senarist Merve Göntem’in, erkeğin canını kurtarma telaşına kapılmışken, bedel ödeyen tarafın kadın olmayacağını vurgulayarak Bihter’e ölümsüzlük biçmesi belki de filmdeki en doğru kısım. “Bihter” filminin bir artısı da emek harcandığı belli olan ve en azından göz zevkimizi okşayan kostüm tasarımı oldu.

Daha fazla yazı yok
2024-04-29 15:00:04