A password will be e-mailed to you.

Ödüllü çizer ve yazar Paco Roca, İstanbul Cervantes Enstitüsü ve Desen Yayınları’nın iş birliği ile “İspanyol Çizgi Roman Haftası” etkinlikleri kapsamında 27-28 Şubat tarihlerinde İstanbul’daydı.

Animasyon uyarlaması Goya Ödülü’ne layık görülen Kırışıklıklar, Eisner ödüllü Ev ve Kumdan Sokaklar başta olmak üzere grafik romanlarıyla tüm dünyada büyük ün kazanan İspanyol çizer, eserlerinde aile kavramı, arkadaşlık ve bağlar üzerinden duygulara yoğunlaşan eserler üretiyor. Bu nedenle kitaplarında çoğu zaman bireysel, hatta biyografik hikâyeler görüyoruz. Konu seçimi ve içten anlatımıyla kişisel tarihlerimize bir yerinden muhakkak dokunan hikâyeler anlatıyor. Bazen de hafıza ya da unutmak gibi kavramları daha toplumsal katmanda ele alıyor. Yaşama tutunmaya çalışan “kaybedenler”in hikâyelerinden dezavantajlı gruplara, bireyselden toplumsala evrilen konuları grafik romanlarının temel sorunsalı olarak merkeze alıyor. Roca ile çizgi roman dünyası ve eserleri üzerine konuştuk.

(Ayşegül Utku Günaydın)

Ayşegül Utku Günaydın: Merhaba Paco, öncelikle İstanbul’a hoş geldin. Söyleşimize grafik roman türüne dair bir soru ile başlamak istiyorum. Bugüne kadar ana akım hikâyeler yerine bireysel insan hikâyelerine odaklandın. Bellek, anı, yas, dezavantajlı gruplar ve toplumsal sorunlar hikâyelerinin temelini oluşturuyor. Dolayısıyla çalışmalarını çizgi romanın alt türü sayılan ve süper kahraman hikâyelerinden ziyade  “sıradan” insana odaklanan grafik roman türüne dâhil edebiliriz. Dokuzuncu sanat olarak tanımlanan bu türü ve olanaklarını nasıl değerlendiriyorsun? Grafik romanı bazı araştırmacılar gibi geleceğin türü olarak görebilir miyiz?

Paco Roca: Benim için grafik roman türü öncelikle sanatçı açısından özgürlüğü tanımlıyor. Çizgi roman, tarihinin büyük bir bölümünde ikonikleşmiş süper kahraman hikâyeleri ve endüstriyel seri hikâyelerle kısıtlandı. Grafik roman ise romana daha yakın olan formatı ve ele aldığı temalarla endüstri dışındaki yolları da araştırır. Bu, onun belki de hiç çizgi roman okumamış genel izleyiciye ulaşmasını sağlamıştır. Grafik roman sinemadan, edebiyattan, resimden ya da farklı sanat dallarından beslenen ama olanakları konusunda çok daha avantajlı bir tür. Tüm dünyada gelişmekte olan bu türün, genç okurların da etkisiyle gelecekte daha da çok okunacağını düşünüyorum.

Bana dönecek olursak ben daha ziyade “kaybedenler”in hikâyelerini ele alıyorum; bu kaybediş içinde mücadele veren, yaşama tutunmaya çalışanların hikâyelerini çiziyorum. Genellikle de yakın çevremden karakterleri hikâyelerimin içine yediriyorum. Ama bu konuları elbette toplumsal düzlemde de düşünüyorum çünkü tüm bunlar, ülkemin arka plandaki sorunlarından bağımsız değil. Kişisel olarak üzerine eğilmeyi sevdiğim konuları ise en iyi grafik roman türüyle anlatabilmem mümkün diye düşünüyorum.

A.U.G.: Kırışıklıklar, Alzheimer olduğu için çocukları tarafından bir bakımevine yerleştirilen Emilio’nun yeni hayatına alışma sürecini, hastalığını kabullenmeye çalışmasını ve bakımevinde gerçekleşen olayları yer yer mizahi bir dille ele alan bir grafik roman. Bu kitap ile çok önemli bir başarı elde ettin. Hem bütün dünyada ünlendin hem de kitabın uyarlaması ödül aldı ve geniş kitlelere ulaşmayı başardı. Bu kitabın yazım sürecinden söz edebilir miyiz? Bu arada ben çizgi romanı daha çok beğendiğimi söyleyebilirim. Bu da çizgi romanın anlatım biçimi olanaklarını kullanabilme kapasitesinden kaynaklanıyor. Kitapta, yan yana karelerde anlatılan şimdiki zaman ve geri dönüş kısımları da dramatik etkiyi artırıyor kanımca. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?

P.R.: Yaşlılık, insan ömrünün çok önemli ve sanatta nispeten daha az ele alınmış bir evresi. Bu nedenle ilgimi çeken bir konuydu. Yaşlı insanları genelde edebiyat, sinema ya da çizgi roman gibi sanat dallarında kıyıda köşede, yani yan karakter olarak görürsünüz. Bir de yaşlılık olgusu yaşlı insanları tektipleştirmemize neden oluyor. Bunu kırmak adına böyle bir çizgi roman yapmak istedim. Elbette o dönemde yaşlanmaya başlayan anne babamın yaşadığı sorunlar da beni bu alanda çalışmaya yöneltti. Sonrasında arkadaşlarımın yaşlı ebeveynlerini gözlemlemeye başladım. Yaşlı bakımevlerinde hayatın nasıl olduğunu görmek içinse birkaç farklı yere gidip bir süre vakit geçirdim. Bakımevlerinde hayatın nasıl olduğunun dışında, temel olarak yaşlı insanların, hatta demans ve Alzheimer hastası insanların gelecekte yaşadıkları süreç konusunda da okuru düşündürmek istedim. Aynı zamanda bu bakımevlerinin iyileştirilmesi gerektiğine de dikkat çekmek istedim. Bu süreçte yaşlılarla daha çok vakit geçirdim ve yaşlanma hâlinin yarattığı yalnızlık, çaresizlik, özlem ve hayaller gibi duygular üzerine yoğunlaştım.

Kırışıklıklar’ın uyarlaması konusunda ise içimin çok rahat olduğunu ve filmi çok beğendiğimi söyleyebilirim. Elbette kısıtlı bütçe nedeniyle yönetmen açısından çeşitli sınırlar mevcuttu. Ancak sinema ve çizgi roman birbirinden çok farklı iki ayrı tür. Çizgi roman da iletişim için görüntüleri kullanmasına rağmen okuma eylemi sırasında aslında filmden ziyade romana daha çok benzer. Çizgi romanlarda neredeyse hemen her şey okurun kafasında olup biter; yani boşlukları dolduran onlardır. Bu da okurun okuma deneyimini benzersiz ve sihirli bir eyleme dönüştürür. Bu nedenle sinema uyarlamalarının, kitabı aştığı çalışmalar nadirdir.

A.U.G.: Kumdan Sokaklar, banka randevusuna yetişmek için yola çıkan ve yolunu kaybeden bir adamın maceralarla dolu, fantastik hikâyesini anlatıyor. Ayrıca Melville, Kafka, Poe gibi pek çok yazara ve kült esere de göndermelerde bulunuyor. Bu kitap, hikâyesinin dışında tarz olarak da diğer kitaplarınızdan ayrışıyor. Neden böyle bir kitap yazmak istediğini merak ediyorum. Bu türde başka kitaplar da yazmayı düşünüyor musun?

P.R.: Onu Kırışıklıklar’ı bitirdikten sonra çizdim. Kırışıklıklar, açıkçası çok hüzünlü ve zor bir hikâyeydi. Bir sonraki çalışmamda bu tonu değiştirmek istedim. Kumdan Sokaklar, benim gibi bir çizgi roman sanatçısı için eğlenceli bir şeyler yapma fırsatıydı; böylelikle her şeyin sığabileceği bir hikâye kurguladım: Babil Kulesi gibi grafik referanslar, karmaşık ve labirentimsi sokaklar, tuhaf karakterler… Borges, Cortázar, Márquez gibi yazarların büyülü realizmi… Kafka… Dolayısıyla Kumdan Sokaklar’ın üretim süreci, keşfetmekten çok keyif aldığım bir yolculuktu. Ancak sonradan bu tür hikâyelere çok da devam etmedim. Yavaş yavaş gerçekçiliğe yöneldim. Ama yine de hikâyelerim her zaman için bir miktar fanteziye sahiptir. Karakterlerin düşlerinden, anılarından hep bir miktar fantezi eserlerime de süzülür. Gerçekle gerçeküstünün bu karışımını çok seviyorum açıkçası.

A.U.G.: Ev, babalarının ölümünün ardından evini satışa çıkaran ve bu süreçte geçmişle hesaplaşan üç kardeşin hikâyesini aktaran, yine biyografik özellikler taşıyan bir eser. Eisner Ödülü de alan bu grafik romanında kök, yuva, ev gibi kavramları ebeveyn kaybı ve yas gibi konular bağlamında ele alıyorsun. Bu kavramlar senin için ne ifade ediyor?

P.R.: Bu kavramlar uzun bir süre boyunca benim için pek ilgi çekici değildi. Ancak babamın ölümüyle ve aile evini boşaltma ihtiyacıyla birlikte bu durum değişti ve farklı hislerle yüzleştim. O dönemde babamın hayatı hakkında daha fazla bilgi edinmek istedim ve aile köklerine ilgi duymaya başladım. Bütün bunlar Ev adlı çizgi romanı meydana getirdi. Tüm çizgi romanlar beni bir şekilde değiştiriyor, ancak bu projenin beni diğerlerinden daha fazla etkilediğini söyleyebilirim. Aile evinde kalmaya karar verdim ve aile bağlarımı yeniden kazandım.

A.U.G.: Hemen her kitabında gördüğümüz bellek konusu senin için neden bu kadar önemli? Sadece bireysel anlamda değil, toplumsal bellek meselesi de eserlerinde önemli yer tutuyor. Güz 2024 döneminde Desen Yayınları’ndan çıkacak olan son kitabında da (El abismo del olvido[1]) bu konu önemli bir yer tutuyor.

P.R.: Bellek, her şeyin sığabileceği sınırsız bir tema. Belleğin unutmaya karşı mücadelesi romantik bir yaklaşım aslında. Bellek kaybetmeye mahkûmdur ve bu, onu heyecan verici bir konu hâline getiriyor. Fakat bireysel yanı dışında toplumsal düzlemde de bellek konusu ilgimi çok çekiyor. Son kitabımda da bunun daha toplumsal bir boyutuna yer verdim.

Gerçek bir hikâyeyi merkeze alarak gazeteci Rodrigo Terrasa ile birlikte çalıştım: Franco rejimi sırasında öldürülen ve toplu mezarlara gömülen insanların, mezarların kazılmak suretiyle ailelerine teslim hikâyesi. Bu, hafızasını küçümsemeye takıntılı bir ülkenin, acılarını çözmeye çalışan yürek parçalayıcı bir labirent diyebilirim.

A.U.G.: Genelde tanıklık hikâyeleri anlatıyorsun. Grafik romanların için malzeme toplarken bir gazeteci hatta haber-röportajcı gibi çalışmayı mı tercih ediyorsun? Üretim sürecinin nasıl işlediğinden biraz söz edebilir misin?

P.R.: Artık olmayanlara veya kendi hikâyelerini asla anlatmayacak olanlara ses vermekten zevk alıyorum. “Sıradan” insanların veya belirli haksızlıklara uğramış insanların tanıklıklarını çizmekten keyif alıyorum. Bunun için mümkün olduğunca insanlarla veya aileleriyle röportaj yapıyorum. Diğer yandan tüm bu tanıklıkları uygun bağlamda sunmak için tarihçilere veya gazetecilere başvuruyorum. Öğrenmek, ilgilendiğim konular üzerine düşünmek için çiziyorum. Ve okurların bu öğrenme sürecinde bana eşlik etmelerini istiyorum.

A.U.G.: İspanya’da bir çizgi roman sanatçısı olmanın zorlukları neler? Çizgi roman endüstrisini nasıl değerlendiriyorsun?

P.R.: Dünyada neredeyse her yerde olduğu gibi İspanya’daki çizgi roman piyasası da oldukça küçük. Bu yüzden birçok yazarın, geçimini sağlayabilmek için Fransız-Belçika veya Amerikan pazarı için çalışması gerekiyor. Benim durumumda, Kırışıklıklar ve Kumdan Sokaklar’ı Fransa pazarı için hazırladım, ancak tuhaf bir şekilde çizgi romanlarım İspanya’da büyük bir izleyici kitlesi yakaladı.

Bu projelerden sonra İspanyol bir yayıneviyle çalışmaya başladım ve şimdi haklarını Fransa ve dünyanın geri kalanına satıyorlar. Şanslıyım ki çizgi romanlarımın satışından geçimimi sağlayabiliyorum, özellikle de ülkemdeki çok sayıda okur sayesinde. Ancak bu eserlerin dünya genelinde okunacağını da asla unutmuyorum, o yüzden de her tür okuyucu için anlamlı işlevsel olmasını sağlamaya çalışıyorum.

A.U.G.: Sonraki kitaplarının konusu hakkında düşünmeye başladın mı? Hangi konular ve kavramlar üzerine gitmeyi düşünüyorsun?

P.R.: Şu anda çok farklı bir proje üzerinde çalışıyorum. DC Comics için Cat Woman’ı merkeze alan bir mini seri hazırlıyorum. Daha önce hiç süper kahramanlar çizmemiş olsam da bana tamamen özgür bir çalışma ortamı sunup kendi senaryomla çalışmama izin vermeleri nedeniyle teklif oldukça ilginç geldi. Her şey yolunda giderse bu seri 2025 yılı içinde yayımlanacak.


[1] Bu grafik romanın Türkçedeki adı henüz belli değil ama İspanyolca özgün ismi Türkçede kabaca “Unutma Çukuru” anlamına geliyor. Faili meçhul cinayetlerin çokça yaşandığı bir ülke olarak Türkiye ile benzerliği nedeniyle konunun ülkemizdeki okurlara vereceği duygu, çevirmenimiz Murat Tanakol’un deyişiyle, “Unutursak Kalbimiz Kurusun” olabilir.

Daha fazla yazı yok
2024-04-27 10:33:35