A password will be e-mailed to you.

Gençlerin yazıp yönettiği ve oynadığı 8 kısa oyun pek çok profesyonel tiyatro oyununa baskın çıktı

PSM Atölye’nin yazar ve yönetmenlik öğrencileri sergiledikleri 8 oyunla aldıkları eğitimi hak ettiklerini gösterdiler

Sezonda seyrettiklerimden iyiydiler!

Dile kolay, bir oyunu en fazla 90 dakika seyredebilirken tam 4 saat boyunca 8 oyun izledim, aynı salonda! Nasıl mı? Çünkü çok iyiydiler! Zorlu PSM’nin Mey Diago sponsorluğunda gerçekleştirdiği tiyatro yazarlığı, yönetmenliği ve yapımcılığı eğitimini başarıyla tamamlamış genç yeteneklerin yazdığı ve yönettiği oyunları gerçi profesyonel oyuncular oynadılar ama aralarında hem yazıp hem oynayanlar da vardı. Gençler dört dörtlüktü!

Projenin nedenini Zorlu PSM Genel Müdürü Filiz Ova şöyle özetliyor: kültür sanat ekosistemini sürdürülebilir kılmak, yeni yeteneklerin gelişmesine katkı sağlamak, tiyatro külliyatını özgün içeriklerle zenginleştirmek. Atölye Danışmanı ve Eğitmeni Serdar Biliş ise yeni yeteneklerin önünü açmak için yola çıktıklarını ve tanıştıkları genç tiyatrocular sayesinde umutlu olduklarını söylüyor. Yöneticilerin anlattıkları arasında en dikkat çekeni ise şu; “Gençler tiyatroya gelmiyor deniliyordu, gençler kendi sorunlarını, hayatlarını bugünün dili ve özellikleriyle ortaya koymayan oyunları izlemeye gelmiyor. Kendi yazdıkları oyunlar ise tam da onların yaşamı. Genç sanatçılara, yeteneklere yol almalarına yardım ederek aldıkları eğitimler sonunda yaptıklarını gördünüz, bambaşka bir soluk geliyor tiyatroya!”

Müsamere değildi

Aslında buraya gelirken bir yıl sonu müsameresi olmasından korkmuyor değildim. Oyuncular profesyoneldi ama yönetmenler ve yazarlar değil. Ne yazdılar, ne yönettiler, 4 saat çekilir mi? İlk girişte dikkatimi çeken cıvıl cıvıl kalabalık. Tıpkı yıl sonu müsameresi, hepsinin geniş arkadaş çevresinden oluşan gençler salonu doldurmak için uzun kuyruklar oluşturmuş. Ne yazık ki basına ayrılan yerler bomboş! Üstadımız Erdoğan Mitrani ve benim dışımda hiç gazeteci yok. Daha büyük bir ciddiyet ve eleştirel bakışla izlemeye hazırlanıyorum. Oyunlar 20 dakika süreyle sınırlandırılmış, genellikle iki ya da tek kişilik. Bir tek oyun kalabalık. Oyunlar arasındaki 10 dakika minimalist dekorları yerleştirmek için. Oyunların tanıtım broşüründeki tanıtım fotoğrafları bile çok profesyonel. O bile şaşırtıcı.

Oyunlar

Veda Partisi, ilk oyun ilk çıkanlar ne heyecanlıdır kim bilir. Buse Nur Kocaaslan’ın yazdığı Alper Çankaya’nın yönettiği oyunu Berfin Ertan ve Melih Efeçınar oynuyor. Veda partisi bir intihar şovunu anlatıyor. Metin sağlam, oyuncular mükemmel. Selin Köseoğlu’nun kostüm tasarımı da öyle.

Ölü Hamamı ise önceden okuduğum oyunun konusu açısından dışarda kahve mi içsem acaba dedirtiyor ama izlerken çarpılıyorum! Demet Taşkıran’ın yazdığı Semih Değirmenci’nin yönettiği ve büyük başarıyla Mislina Kurtuldu ve Kardelen Ezgi Yıldız’ın canlandırdığı oyun hem komik, hem düşündürücü, hem çarpıcı. Metin de oyuncular da müthiş.  İlk üçüm arasına giriyor.

Bize Ait mi Ki? İki sevgilinin toplum baskısından kaçıp yaşadıkları evde otoriteden nasıl kaçamadıklarını anlatıyor. Berfin Ertan’ın ilginç konusunu Buket Gülbeyaz yönetiyor, Öyküsu Özyürek ve Simel Keçicioğlu oynuyor. Farklı bir proje, en sevdiklerim arasına giremedi.

Bir Sepet Ömür, Ölü Hamamı’nda oyuncu olarak da izlediğimiz Kardelen Ezgi Yıldız’ın bu kez metin yazarı olduğu Cansu Demirci’nin yönettiği bir oyun. Didem Ruhi ve Berkay Erinç’in başarıyla canlandırdığı metin, mülteci sorununa insancıl bir yaklaşımla iki taraftan da bakıyor ve bu açıdan alkışı hak ediyor.

49 50‘nin ne demek olduğunu anlayamamıştım, meğer 49 50 Ali Veli  diye bir tekerleme vardır ya oymuş. Kahramanlarımız Ali ile Veli. Oynayanlar Sezer Arıçay ve Veysel Fezai. Çıkışta Sezer’i sarılıp öperek kutladım, müthişti çünkü. Oyunu İlker Çalışkan yazmış, o da anne şefkatimden yoksun kalamadı, onu da öpüp kokladım. Bu gençler muhteşem! Hiç ilgilenmediğim bir konuyu, futbolu, amigoluğu, mahalle delikanlılığını sevgiyle izlettiler bana. Onur Demircan’ın yönetmenliğini de unutmamak gerek, o da zaman zaman duygusallaşan oyunun altından iyi çok iyi kalkmış. İlk üçüm arasındalar.

Miras’ı izlemeden önce çok merak ediyordum, oyuncu bir muhabbet kuşunu nasıl canlandıracak diye. Yıllarca muhabbet kuşu beslemiş, onları çok sevmiş biri olarak öyküsü ne ola ki? Deniz Dursun’un metni, özellikle finali bağlama konusunda birkaç değişiklik istiyor bence. Genelde iyi. Ama oyuncusu çok daha iyi. Mine Nur Şen, çok tatlı bir kuş olmuş. İlk üçüm arasına girdi bile.

YÜK, gösterinin tek kalabalık oyunculu oyunu. Bir mahkeme salonunda geçiyor ve seyircileri de mahkeme salonunda hissettirmek için oyuna katmaları iyi fikir. Yağmur Ilgım Öztekin’in gençlerin en büyük sorunu olan aile içinde özgürlük ve anne ile anlaşamama, kendini baskı altında hissetme konusunu çok iyi anlatıyor. Gençler bizden ne kadar sıkılmış, hele her şeye karışan annelerden! Bunun nedeninin babalar olduğunu bilmelerine rağmen. Gülşah Yiğit’in yönettiği oyunu Bilge Çınar, Özge Demirci, Umay Aydoğmuş, Berkay Baygın, Yasemin Yeşilgöz, Derya Şahan, Müfit Çağlayan ve Emre Gül oynuyor.

Tabu, bir oyun adı. Böyle bir oyun olduğunu bilmiyordum! Neyse ki birlikte izlediğim tiyatro yazarı ve şair arkadaşım Nurduran Duman bana oyunu anlatıyor da ben de izlediğim oyunu anlıyorum! İki kız kardeşin hesaplaşmasını Yağmur Ruken Kahraman yazmış, Yunus Emre Can yönetiyor, Selen Kurtaran ve Nazlıcan Demir oynuyor. Yine bir anne kız sorunsalı…

Ödenekli tiyatrolar ne yapıyor?

Hepsini kocaman alkışlıyor ve proje tasarımcılarını, destekçilerini, eğitmenleri, katkısı olan herkesi kutluyorum. Oyunlar sezon boyunca seyrettiğim profesyonel pek çok oyundan iyiydi! Metinler sağlam ve özgün, yönetim başarılıydı. Kapalı gişe oynayan pek çok oyunu basar geçer bu gençler. Onları sezonda da izlemek istiyorum. Bazı dokunuşlarla daha profesyonel hale gelir ve iki üçü bir arada pek ala sahnelenir. Gençlere yer açın. Bu ülkenin nüfusu genç. Hayalleri ve sorunları, tabii ki dilleri ve ifade ediş biçimleri farklı. Klasikleri de seyretsinler ama vodville de yetinmesinler artık. Bunu Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları gibi ödenekli tiyatrolara söylüyorum! Kimse alınmasın, kızmasın, büyük prodüksiyon Fosforlu Cevriye’nin yarısında zor kaçtım. Bana artık bir şey söylemiyor, dili de çok rahatsız etti. Kapalı gişe oynuyormuş, yaşlı teyzeler gelip eğleniyor! Diziler bile ne kadar farklı şeyler anlatıyor artık? Ödenekli tiyatrolar da biraz repertuar değiştirmeli.

Dikkatimi çeken iki noktayı siz de fark ettiniz mi? Bütün bu tek tek saydığım isimler arasında ne kadar çok kadın var? Bravo kadınlara! Yürüyün gelecek sizin. İkinci nokta ise düşündürücü. İsimler. Ülkenin tam ortadan ikiye ayrılmasının en belirgin göstergelerinden biri de gençlerin isimleri. Burada saydığım gençlerin isimleri arasında öteki mahallenin artık sembol haline gelmiş Nursemaları, Furkanları, Sümeyye, Meymune, Abdullahları yok. Gençler yıkın duvarları, siz de yazın, siz de oynayın. Sanat ayırmasın, birleştirsin! Geleceğimiz sizsiniz.

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 06:53:09