A password will be e-mailed to you.


Mimar Peter Eisenman’a göre Venedik Mimarlık Bienali 2014 kuratörü Rem Koolhaas, bienali, kuratörlük mesleği üzerindeki “hegemonyasının” sona erdiğini ilan etmek için kullandı. DeZeen Magazin’de çıkan yazı ve söyleşiyi Hale Eryılmaz çevirisi ile sunuyoruz.


“Sona vardığını ifade ediyor,” diyor Eisenman ve ekliyor:  “Rem Koolhaas, Bienali la fine [son] olarak sunuyor: ‘Kariyerimin sonu, hegemonyamın sonu, mitolojinin sonu, her şeyin sonu, mimarinin sonu’.”


Kariyerinin başlarında Hollanda mimarisine yardımcı olan 81 yaşındaki Amerika’lı mimar, 70 yaşındaki Koolhaas’ın son 50 yılın “totem figürü” olduğunu söylerken Le Corbusier’in yirminci yüzyılın ilk yarısını dominasyonuyla karşılaştırmalar yapıyordu.


“Rem ile aynı zamanda yaşamış olmanın, Le Corbusier ile aynı zamanda yaşamış olmak gibi çok önemli olduğunu düşünüyorum.” diyor Eisenman, 1962’de kendini, Le Corbusier’in Paris’teki atölyesinin dışında bulup kapı zilini çalacak cesareti kendinde bulamadığı gün gözünde canlanırken: “Bugün de Koolhaas mitolojisiyle ilgili öğrencilerimin aynı şekilde hissettiğini düşünüyorum.”


Bienal, Temeller adıyla haftasonu halka açıldı ve içinde Unsurlar başlığıyla, binalardan ziyade merdivenler, asansörler, tuvaletler gibi binaların bölümlerinin ele alındığı merkezi bir sergi içeriyor.


Eisenman, Unsurlar sergisinin gramersiz bir dile benzediğini söylüyor:  “Her dil başlı başına gramerdir. Yani, mimariyi bir dil olarak düşünürsek ‘unsurlar’ farketmez. Bana göre [bu sergide] eksik olan, bilerek eksik bırakılan, gramerdir.”


Koolhaas  “gramere inanmıyor” diye ekliyor.


Geçen hafta sergi turu yaptıran Koolhaas, Unsurlar’ın “mimarinin özünün ve mimari düşüncenin kendisinin modernizasyonuna” yol açacağını umduğunu söyledi.


Eisenman Mimari’nin başı olan Eisenman, Koolhaas’ı 70’lerden, Hollanda mimarisinin Eisenman’ın New York’taki Mimari ve Kent Çalışmaları Enstitüsü’nde (IAUS -Institute for Architecture and Urban Studies) çalışıldığı günlerden beri tanıyor.


“İlk kitabını yayınlamasına yardımcı oldum,” diyor Eisenman. “Delirious New York’u yayınlayacak  parayı tedarik ettim, mimarisiyle kazandığı ilk ödülü ona veren jüride yer aldım. Delirious New York’u yazması için ona bir ofis verdim, yani Rem’i başından beri tanırım.”


Eisenman, geçtiğimiz Cuma Venedik’te, İstanbul’da Aytaç Mimarlık’la işbirliği halinde tasarladığı, çok yeni bir gelişme olan Yenikapı Projesi ile ilgili bir sergi açılışında yorumlarda bulundu.


 


İşte o söyleşinin dökümü:


Valentina Ciuffi: Unsurlar (Venedik Mimarlık Bienali’nde Merkez Pavyonu kaplayan sergi) üstüne konuşabilir miyiz? Rem’i başından beri tanıyorsunuz –Bienalindeki en önemli sergi hakkında ne düşünüyorsunuz?


Peter Eisenman: Öncelikle, her dil gramerdir. İtalyanca ile İngilizce arasındaki fark kelimelerin değil, gramerin farklı olmasıdır. O yüzden, mimarlığı bir dil olarak düşünecek olursak ‘unsurlar’ fark etmez. Demek istediğim, kelimeler ne olursa olsun, hepsi aynı. Bana göre [bu sergide] eksik olan, bilerek eksik bırakılan, gramerdir.”


Bakın, 50 yıl önce Modernizmin öldüğünü biliyorduk. Le Corbusier, Mies van der Rohe, Frank Lloyd Wright: hepsi ölü. Geleceğin ne olacağını bilmiyorduk ama bütün bunların ölü olduğunu biliyorduk.


68’de geleceğin ne olacağının ayırdına vardık: 68’de okullardaki, kültürdeki, sanattaki vs. devrim: her şey değişti. 64’ten bu yana 50 yıl geçti, kimdir bu 50 yılın totem figürü, sembolik şahsiyeti kimdir? Rem Koolhaas, öyle değil mi?


Rem Koolhaas, Bienali, la fine [son] olarak sunuyor: “Kariyerimin sonu, hegemonyamın sonu, mitolojinin sonu, her şeyin sonu, mimarinin sonu.” Çünkü [Bienal’de] mimarlar yok. Performans var, film var, video var; mimarlık dışında her şeyimiz var.


 Yani Rem diyor ki: “Ne demek istediğimi sen biliyorsun: Ben bunu yapmam, ben bunu yapmam, ben bunu yapmam ama aynı zamanda sana söylemek istediğim şu ki benim sonumu senin söylemeni de istemiyorum. Sonumu ben kendim söylerim.” İşte böyle bam diye noktayı koyuyor.


Valentina Ciuffi: Sona vardığını mı söylüyor?


Peter Eisenman: Sona vardığını söylüyor. Bitti. Ve önümüzdeki dört, beş senede neler olacak bilmiyoruz. 2018, belki 1968 gibi bir devrim olabilir. Kim bilir?


Valentina Ciuffi: Yani bu son, yeni bir şeylerin başlangıcı mı?


Peter Eisenman: Her zaman. Tarih hep böyle ilerler.


Valentina Ciuffi: Ama mimari yıldızlara  (archistar) hayır, mimarlığa evet derken…


Peter Eisenman: Mimari yıldız o! Mimari yıldızlığın kökeni o. En başında oradaydı.


Valentina Ciuffi: Tüm mimari yıldızlara ders verdiniz. Hepsi sizin akademinizden çıkma [New York’daki the Institute for Architecture and Urban Studies].


Peter Eisenman: O mimari yıldız ve şimdi de kuratör yıldız. Diğer tüm mimari yıldızları öldürdü, ve artık tek kuratör yıldız olma yolunda ilerliyor.


Valentina Ciuffi: Onunla dümdüz ilişki kurabilen bir kaç insandan birisiniz çünkü…


Peter Eisenman: Onu çok iyi tanırım. Çok eskiden birlikte yol aldık. İlk kitabını basmasına yardımcı oldum. Delirious New York kitabının basımı için parayı ben ayarladım, mimarlık alanında kazandığı ilk ödülü ona layık gören jüride yer aldım. DeliriousNew York’u yazması için ona ofis sağladım, yani Rem’i en başından beri bilirim.


Valentina Ciuffi: Unsurları alıp, grameri hiç düşünmeme fikri tamamen…


Peter Eisenman: Rem bu. Rem bu çünkü gramere inanmıyor. İşte Rem böylece güzel. Bak, 1972’de Architecture Association School’da iken, 72’nin baharında okulu bıraktı – çünkü okulları hiç bitirmez o, anlamanız lazım – çünkü yeni müdüre gidip dedi ki : “Ben temelleri öğrenmek istiyorum. Temelleri nerede öğrenebilirim?”


Müdür ona bakıp şöyle yanıt verdi: “Burada temelleri öğretmiyoruz. Dil öğretiyoruz.” Bunun üstüne bıraktı okulu. Yani 1972’de okulu bırakmasıyla bugünkü Temeller arasında bir ilişki var. Okay?


Valentina Ciuffi: Rem’e karşı çok net olabilen birkaç kişiden birisiniz muhtemelen.


Peter Eisenman: Rem’i severim. Rem’in çağında yaşamış olmanın, tıpkı Corbusier’in çağında yaşamış olmak gibi çok önemli olduğunu düşünüyorum. 62’de Paris’e gittiğimde Le Corbusier’in Sevr caddesi 35 No’daki atölyesinin kapısında dikildim, danışmanım Colin Rowe da yanımda. “Çal kapıyı!” dedi. Dedim ki: “Ben bu adama ne söyleyeceğim ki? Ne yapıyorum ben burada?”


Ve sanırım bugün öğrenciler Koolhaas mitolojisi hakkında aynı şekilde hissediyorlar: “Ona ne söyleyeceğim?” O yüzden karşısına çok az insan çıkabiliyor. Ona soru sorsanız: dün basın toplantısında insanlar sorular sordular, o ne dedi: “Ben böyle sorulara yanıt vermem. Böyle sorular sormayı bırakmalısınız.”

 


Nihayetinde bu bienali gerçekleştirecek çok, çok net ve çok iyi biri. Ve, mimarlığın sonu olacak bu.


 

 

Daha fazla yazı yok
2024-04-19 16:21:44