A password will be e-mailed to you.

Pek çok kişi, onun müzikleriyle reyting rekorları kıran The Walking Dead, Battlestar Galactica, House, Lie To Me ve CSI: NY gibi dizilerde tanışmış olabilir… Ancak Fink, (Finn Greenall) çıkardığı ilk albümün üzerinden geçen 18 yılda artık dünya çapında tanınan bir isim. Amy Winehouse’dan Bonobo’ya, U2’dan PJ Harvey’ye uzanan yelpazede pek çok isimle çalıştı. Indie, folk, blues, elektronik gibi türleri harmanladığı çok katmanlı müziğinden her defasında farklı tatlar almak mümkün. 2017’de yeni albümü “Resurgam”ı çıkaran, çarşamba akşamı (14 Mart) Babylon’da sahne alan sanatçıyla konuştuk.

 

İlk albümünüz “Fresh Produce”un üzerinden 18 yıl geçti. Aradan geçen yılların size öğrettiği en önemli şey ne oldu?

Uzun zaman olmuş… 20 yıl içinde öğrendiğiniz şeylerin listesini yazacak olsanız bu 20 yıl sürer. Yaptığım müziği hala çok ciddiye alıyorum ancak bu sürede rahatlamayı da öğrendim. Mükemmelliğin saçmalık olduğunu ve bunun için uğraşmayı bırakmak gerektiğini öğrendim. Sadece cesur olun. Başkalarının ne düşündüğünü umursamayın. Kendinizle meşgul olun ve yaptığınız iş lezzetli olsun. İlk kaydımızı 2000’de yapmıştık. Her bir deneyim eşsiz ve muhteşemdi. Bazen de epey korkutucuydu. Dışsal koşulların ne olabileceğine bakmaksızın, duyguları doğru yere kanalize etmeyi öğrendim.

 

Indie rock, blues ve dub soundlarını elektronik müzik detayları ile birleştirip çok dengeli eserler ortaya koyuyorsunuz… Gastronomideki füzyon mutfağını andırır biçimde tüm bu harmoniyi nasıl sağlıyorsunuz?

Herhangi bir yemek pişirmek gibi aslında. Hepimiz hayatımızdaki pek çok şeyin ürünleriyiz. Her türlü müziği çok seviyorum ve bu yüzden onlar üzerinde küçük dokunuşlar yapmak istiyorum. Bu da melezliği getiriyor. Bazı insanlar bu durumu tartışıyor ve sanırım haklı olabilirler. Çünkü yaklaşımın bazı kayıtlarımıza çok etkisi oluyor. Stüdyoya girdiğimizde bize ayrılan oyun alanına dahil olmuş gibi hissediyoruz, yeni bir şeyler yapmaya başlıyoruz. Grup olarak aramızda çok çeşitli etkileşimler oluyor ve bu da kombinasyonlarımızı benzersiz kılıyor. Şarkılar, onları kaydettiğimiz esnadaki ruh halimizin nasıl olduğunu yansıtıyor bir bakıma.

“Resurgam hatıralar üzerine bir albüm”

2017’de çıkardığınız Resurgam’ı nasıl bir ruh hali içerisinde kaydettiniz? Şarkıların oldukça kişisel yanları var…

O albümü Londra’da kaydettik. Flood grubuyla beraber çalışma fırsatı yakaladık. Sanırım bir yazar olarak çok özel bir ruh halindeydim. Aklımda pek çok şey vardı, yetenek, her kayıtla beraber yeniden doğmak hissi vs… Sanırım Resurgam da anılar üzerine bir albüm oldu. Çok özgür ancak bir o kadar da bilinçsiz olmanın bilincinde olarak. Zhung Xi’nin 4 bin yıl önce söylediği gibi: “Bilge olmanın bilgeliğini öğrendiniz. Ancak özgür olmanın getirdiği bilgeliği ise henüz öğrenemediniz.”

 

“Sanırım en büyük zorluk ‘mükemmeliyet takıntısından’ kurtulmaktır, bu da özgürleştiricidir ve performansınızı arttırır” şeklinde bir ifadeniz var. Sizce bu ne kadar mümkün?
Bu çok zor evet. Hepimiz yapabileceğimizin en iyisini yapıyoruz. Huzurlu bir ortamda olmak, müziğinizde, sahne performansınızda yeni şeyler bulmanızda yardımcı olur. Bunun yanı sıra  uzun süren turnelerde farklı gecelerde farklı şeyler çalarız. Risk aldığınızda yaptığınız müzikten zevk duyar ve eğlenirsiniz. Eğer risk yoksa eğlence de yoktur.

“Konfor ve rutin yaratıcılığı öldürür”

Sektörde yaşanan stres, üretememe sendromu pek çok sanatçıda görülen bir durum. Bu anlarda konsantrasyonunuzu nasıl pozitif tutuyorsunuz ve müziğe odaklanıyorsunuz?

Meditasyon yapıyorum. Sağlıklı besleniyorum. Her gün kendimi ödüllendirmiyorum. Konfor ve rutin, benim alanımda yaratıcılığın ölümü demektir. Bu yüzden her zaman hareket halindeyim, her zaman stüdyoda zaman kazanmak için savaşıyorum. Stres tamamen kendi başına bir problemdir ve daima kendini besler. Bu yüzden, benliğimi inşa ederken birkaç tekniğim var tabii ki. Bana kalırsa stres için en iyi tedavi aşktır ve yaratıcı olmanın tek yolu yaşamak, yaşamak ve daha iyi yaşamaktır!

 

Film izlerken ve konser anında ağladığınızı söylüyorsunuz. Ancak konserlerde dinleyiciler telefonlarının kameralarını bir an kapatmıyor. Sizce sahnenin ruhunu duygusal olarak yakalayabiliyor muyuz?

Tabii ki hayır. İnsanlar “gerçek” anlamda orada olmalı. Şarkılarımı söylemeye başladığımda kendimi farklı ruh hallerine sokuyorum. Böylece çeşitli hisleri hatırlıyorum ve daha fazla duygusallaşıyorum.

 

Birazcık İstanbul’dan söz edelim. Şehirle ilgili neler ilginizi çekiyor?

Tarihi seviyorum ve burası da tarih dolu. Geçen yıl ilk defa buradaydım ve neredeyse her gün alışverişe gittim. Bu alanda kişisel rekorumu kırmış bile olabilirim… Gerçekten fantastik şeyler aldım. En sevdiğim yer İslam Sanatları Müzesi oldu.

 

Son olarak konserde gelenleri neler bekliyor? Sürprizler olacak mı?

Birkaç ay ara vermiştik bu yüzden çok hevesliyiz. Eski parçalarımızın farklı versiyonlarını çalacağız. Umarım, hem bizim hem de dinleyiciler için güzel bir müzikal yolculuk olur…

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 03:07:49