A password will be e-mailed to you.

Işık tasarımcısı Jacob de Baan; ışıkla olan ilişkisini, sergisi Dönüşümler’i, tasarıma ve geleceğe dair planlarını anlattı.

Jacob de Baan Hollandalı bir ışık tasarımcısı. İstanbul’a geldiğinden beri “dönüşüm” kavramından yola çıkarak yeni bir koleksiyon yaratan tasarımcı, bu ay Tarlabaşı’ndaki bağımsız sanat alanı PASAJ’da. PASAJ, 2011 yılından beri faaliyet gösteren sanatçı, küratör, sanat yöneticilerinden oluşan bir sanat inisiyatifi. Kiraların durmadan yükselmesi ve fon yokluğundan ötürü kurulduğu günden itibaren üç kez taşınmak durumunda kalan PASAJ, bir sene boyunca SAHA derneğinden sürdürülebilirlik desteği, OT Cafeden ise mekan desteği aldı.

Başta İstiklal caddesi, sonra Galata, sonra da Tarlabaşı’na taşınan PASAJ, Ekim 2014’ten beri konumlandığı Kahya Bey sokakta menemen dükkanı sahibi İsmail Bey ile iş birliği halinde. Sanatçılar sergileme alanı olarak, en temel ihtiyacı, açlığı gidermek için kullanılan yerel bir lokantayı kullanıyor, bu mekana yerleştirme ya da müdahaleler yaparak mekanı dönüştürüyorlar. Bu ay Giorgio Caione küratörlüğündeki Dönüşüm(ler) isimli sergisinde, Jacob de Baan hem İsmail’in mekanına, hem de PASAJ’ın ofis/atölyesine ışık yerleştirmesi yapıyor. Proje boyunca Baan, mahallenin çocuklarının katılacağı atölyeler düzenliyor, bu atölyelerde çocuklar kendi lamba tasarımlarını yaratmayı öğreniyor.

 

Işıktaki cazibe nedir senin için?

Işıktan ilham alıyorum, şafaktan alacakaranlığa, sabahtan akşama, doğal ışıktan yapay ışığa, Kuzey Denizi ya da Haliç’e yansıyana kadar hepsinden. Günün her ânı bize farklı bir ışık türü veriyor. Bu, güneşin ve gökyüzünün doğal ışığının ve de ateşin yanı başında oturmak gibi geçmişe ait eylemlerle derinlemesine bağlı. Aydınlanma güneşin değişen yüksekliğine ve rengine göre değişiyor. Benim amaçladığım bu doğal deneyimi onu karşılayan tasarıma çevirmek. Bazı tasarımlar tepeden gelen ve bu nedenle de gün boyunca kullanıma uygun daha soğuk bir ışık sunuyor. Diğer lambalar ise gece kullanımına uygun daha alçağa yerleştirilmiş siklamen ışıklardan oluşuyor.

 

Büyük firmalarla çalışıyorsun değil mi?

Şu zamana kadar New Duivendrecht, Dark, Osram ve  Philips gibi uluslararası markalar için de lambalar tasarladım.

 

Tüm ışık tasarımların çok ekolojik gözüküyor. Kullandığın organik materyal çok uyumlu ve oldukça alçakgönüllü duruyor…

Evet, tasarımlarımın ekolojik olması ve sürdürülebilirliğine özellikle dikkat ediyorum. Yapıştırıcı ya da vida kullanmıyorum. Lambaları tasarlarken kayın ağacı kerestesi ya da biyolojik olarak parçalanabilen polimer ve jüt gibi materyellerin ışığı geçiren yapraklarını kullanıyorum. Çoğu tasarımımda ampullerin soketine enerjiyi verimli kullanan sistemi kuruyorum. Bazı lambalar yeniden kullanılabilir plastik içeriyor, bunlar sonradan karbondioksit  ve suya dönüşebiliyor. Bazılarında ise hindistan cevizi kerestesi kullanıyorum. Lambalar materyal kaynağına yakın yerlerde üretiliyor, Hollanda’da paketleniyor. Böylece gereksiz çevre kirliliği ve yüksek nakliye ücretleri ortadan kalkıyor.

 

Sanatçılarla iş birliği yapıyor musun?

Çoğu projemde sanatçı ve tasarımcılarla iş birliği yapıyorum. Bu lambaların üretiminde endüstriyel tasarımcı Gizem Akat ile işbirliği yaptım. İstanbul’da tanıştık ve neredeyse iki senedir birçok projede işbirliği yaptık. Geçen sene  Giorgio Caione ve Rianne Koens ile birlikte İstanbul Tasarım Bienali’ne katıldık. Beraber çalıştığım başka bir tasarımcı Jólan van der Wiel. Kendisi silikon, demir tozu ve yer çekimini kullanarak inanılmaz objeler yaratıyor.

Van Gogh Müzesi’nde marka yöneticisi olarak çalıştığım süre boyunca da birçok sanatçı ve tasarımcıyla işbirliği yaptım. Tamamıyla yeni bir kurumsal kimliğin oluşmasından sorumluydum: tasarım atölyelerinin seçimi, belgeleri hazırlama, logoya ön hazırlık, renk, font bulma ve Vincent van Gogh’un eserlerinin görselleri… Müze küratörleri ile birlikte işbirliği yapmak, Vincent van Gogh’un önemli resim, mektup ve çizimlerinin listelerini yapmak süper bir deneyimdi. Ürünler çok popüler oldu ve misafir başına satın alımlar yükseldi. Bu ürünler gerçekten de Vincent van Gogh ruhundan fışkırıyormuş izlenimi veriyordu.

Türkiye’den genç tasarımcıların bir araya gelmesiyle oluşan TAZE TASARIM’la çalıştım.  Uluslararası yaratıcı endüstiriyi bir araya getirmeyi amaçlıyorlar. Bence Türkiye’deki tasarımcılar, tasarımı yeni ve taze bir anlayışla yapıyorlar. Üretimlere neredeyse günlük ekmek gibi bakıyorlar. Tasarımları çıtır çıtır simitler gibi ve bu ürünlere her gün ihtiyaç var. Taze simit gibi, gidip simitçinin arabasına satın alabildiğin. Bu simit arabaları, bir projede, Türkiye’den tasarıma yaklaşım ve vizyonu hakkında iyi bir metafor olarak kullanılmıştı.  Arabaların içinde taze simit yerine taze tasarımlar vardı. Çok iyi bir projeydi.


Tasarım ve sanat… Bu iki kavram özellikle son zamanlarda birbiriyle ilişkilendiriliyor. Sen çok iyi bir tasarımcısın. Peki kendini sanatçı olarak addediyor musun?

Ben sanatçılardan esinleniyorum ama kendimi bir sanatçı olarak addetmiyorum. Royal Academy of Arts’ta master derslerinin koordinatörüyüm ve öğrencilerle birlikte sanat ve tasarımın sınırlarını araştırıyoruz. Ben de sanatçılardan etkileniyorum. Örneğin Van Gogh Müzesi’nde çalışırken Vincent van Gogh’un hayatı ve eserleri beni çok etkilemiştir.

 
Bize PASAJ’daki deneyiminizden biraz bahseder misiniz?

PASAJ heyecan ve ilham verici bir grup insandan oluşuyor. Yaratıcı bir insansan sosyal çevrende de fark yaratmak istiyorsun. Sanat ve tasarım gerçek insan ve durumlara dairdir. Benim için PASAJ bunun çok önemli bir habercisi. Tarlabaşı, İstanbul ve dünyadaki insanların renkli yaşamlarını bir araya getiriyor ve bir takas başlatıyor. Bu mükemmel. PASAJ gibi ben de bir yolcuyum. Amsterdam ve İstanbul arasında yaşıyorum, gidip geliyor, uçuyor, yürüyor, Hollanda kanallarında, Boğaz kenarında bisiklet sürüyorum. Yeni bir kültürü deneyimliyor, alışkanlıklarımı değiştiriyor, dönüşümlere uğruyorum. Bir tasarımcı olarak ilham aldığım bu, PASAJ’da Tarlabaşı’ndaki sergime de Dönüşüm(ler) adını bu nedenle koydum.

 

Gelecek projeleriniz neler? Ajandanızda neler var?

Yeni Hollanda’da mavi seramikleri üreten en büyük fabrikalardan Heinen Delftware’in Sanat Yöneticisi oldum. Bu alanda el sanatlarında becerikli zanaatkarlarla çalışmak büyük bir heyecan veriyor. Bu firma için tasarım ve tasarımcılarla işbirliğinin yeni yollarını arayacağım. Temmuz’da eşimle beraber İstanbul’dan ayrılacağız. Dönüşüm(ler) devam ediyor.

 

Jacob de Baan’ın sergisi “Dönüşümler” 12 Aralık 2015’e kadar PASAJ’da.

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-04-25 17:01:50