A password will be e-mailed to you.

Bu yazı stereo-reality kavramına uyum sağlamak amacıyla yazıda temel programa dili Html (Hypertext markup language-Hiper metin işaretleme dili) kullanılarak ikili bir dil oluşturulmaya çalışılarak yazıldı. Bu dil web sayfalarının oluşturulmasında kullanılan temel araçlardan biri, tek kullanım alanı bu olmayarak web sayfalarında gördüklerimizin arka planı ve bilgisayarın kendi gerçekliği, sanal gerçekliğin "günlük" dili. 

STEREO-01000111/01000101/01010010/11000111/ 01000101/01001011/01001100/11001110/ 01001011* 


<! DOCTYPE html>

<head>

<title>Sanat Atak</title>


</head>


<body> 

<div align=“right”> <i> 

-Robotlar insanlarla arkadaş olabilecek kadar kompleks olacaklar mı? 

– Evet öyle. Bunu kolaylıkla hayal edebiliyorum. Makinelerin yapabilecekleri hakkında bir sınır yok. Mikroçipler küçülüp hızlandıkça bizden daha iyi olacaklarını düşünüyorum. Gelecekte köpekler insanlar için neyse bizim de robotlar için aynı şey olacağımız günü gözümde canlandırabiliyorum.

[…]

– Satranç bilgisayarlarının gün geçtikçe daha güçlü olmalarını iç karartıcı bulmuyor musun?

– Hayır, öyle bulmuyorum. Ben makineleri var ediyorum. Daima hatta ben makinelerin saflarında yer aldım. Ha-ha-ha!” 


Claude E.Shannon, Omni Röportajı, 1987 

</i> 

</div>


<h1> Stereo-Reality</h1>


<h2> “Sanatın Geleceği Nedir?” </h2>



<p> Gelecek? İnsanın geleceği? Ve insan yaratımının en değerli biçimi olan sanatın geleceği? Henri Bergson‘ın sonsuz olasılıklara hamileliğe benzettiği gelecek hakkında konuşmak aslında cesaret gerektirir ya da belki umarsızlık. Gelecek tek bir otoritenin karar verebileceği bir oluşum değildir, böyle bir durumda tek bir ağızdan ya da tek bir kalemden çıkıp gelecek üzerine sadece bir noktaya odaklanan dolayısıyla geleceğin gerçeklerinden uzak yavan bir kurguya ve eğer teknoloji söz konusuysa bilim kurguya dönüşür. Gerçek ise çok seslidir ve çokluklarla oluşur. Karşımızdaki gelecekte tıpkı geçmiş gibi sonsuz olasılıklara sırtını dayamış çok seslilik ve çokluklardan oluşacaktır. Ama artık açık bir şekilde gözlemleyebildiğimiz bir farkla, bu defa mekanın dolayısıyla zamanın yeni bir yapılanmasıyla. </p>


<p> Bugün insan teknolojiyi ve makineyi kullanarak yapılandırdığı, keşfettiği ya da fethettiği bu yeni mekan ya da evrenle yeni bir özneleşme ve bireyleşme süreci yaşarken sanatın da bu evren ve bu evrende yaşamaya başlayan insanla ilişkilerine dayalı bir dönüşüm geçirmesi kaçınılmaz olur. Yazar ve küratör Hans Ulrich Obrist de “Sanatın Geleceği Nedir?” isimli bir hafta önceki makalesinde benzer bir perspektifi sunuyor ve sanat için bir gelecek öngörmekten kaçınıyor ve yürüttüğü bir proje ekseninde internetin sanat alanını ne kadar büyük bir ölçekte dönüştürdüğüne dikkat çekiyor. Doğrusu burada sanat alanını Paul Virilio ve konu üzerinde çalışan diğer başka düşünürlerin de nitelendirdiği şekliyle interneti yeni bir “evrenin” fethi olarak düşündüğümüzde Obrist’in gözlemlediğinden daha büyük değişimler de söz konusu olabilir. </p>


<p> Bilgisayar ve internetin var olmasına Enformasyon Teorisi ya da Bir Matematiksel İletişim Kuramıyla elektirik akımının ikili kod(0,1) kullılarak makineye bilgi taşınmasını mümkün kılıp en fazla katkısı olan isimlerden biri Claude E.Shannon, taşınan bilginin anlamından bağımsız bu bilginin yük kapasitesinin belirleyici rolüyle bu evrenin somut maddesini ya da gezegenlerini ya da yerkürelerini yarattı. Bu yöntemle yeni mekanına aktarılan bilgi insana ait gerçekliği dönüştürerek bu mekan içinde yeni bir yaşama biçimi ya da biçimleri yarattı. Bu durum sanat için eserin görüntüsüne erişimde kolaylık, organizsyon ve pazar ilişkilerinde iletişimde kolaylıktan çok daha fazlasını ifade eder, bu sanat için yeni üretim alanını da ifade eder: bilgisayar ve internet teknolojisiyle sanat üretme ya da bu alanda üretilenlerin ürünlerin sanat eserine dönüştürülmesi. </p>


<p> Proto5533’ün organize ettiği ve küratörlüğünü Ulya Soley‘in yaptığı Stereo-Reality sergisi sanatçılar Volkan Şenozan ve Deniz Tortum‘un eserleriyle fethedilen bu yeni evrene değgin sanat eserlerinin estetik perspektiflerini ve niteliklerini sorguluyor. Sergide Volkan Şenozan’a ait "Arzu Makinası Versiyon 2.2" (2016) ve Deniz Tortum’a ait "Hatıralar Koridoru Walkthrough" (2015) isminde iki eser ve ek olarak online versiyonu da hazırlanmış konu üzerine iyi seçilmiş metin, röportaj ve görsellerin derlendiği “Secrets Are Lies" isminde bir kitapçık yer alıyor <a herf=“https://issuu.com/berkcakmakci”> Secrets Are Lies </a>. Arzu Makinası Versiyon 2.2 sanatçıya ait Arzu Makinası serisinin dördüncü eseri. Sanatçı, Gilles Deleuze ve Felix Guattari’ye ait Arzu Makinası kavramını belki de internet tarihi ile özdeşleştirebileceğimiz bir şekilde geliştiriyor. İlk versiyonunda bir web tabanı olarak ortaya konan Arzu Makinası, son versiyonda sanatçının Facebook mavisi dediği bir mavi örtüyle örtülmüş, robot efekti verilmiş kadın sesiyle Deleuze ve Guattari’nin arzu makinasını anltan ve “Ben bir makinayım” diye başlayan bir metnini okuyan bir heykele dönüşmüş. Deniz Tortum’un şiir ve müzikle karıştırılmış bilgisayar oyunu videosu da yüzler arasında bir vadide ekranın sağ alt köşesinde oturan sanatçının sanal yolculuğunu anlatıyor. </p> 


<p> Deniz Tortum’un videosu doğrusu doğru bir soruya işaret ediyor gibi görünüyor, bana göre her ne kadar verdiği cevapta bir takım aksaklıklar olsa da. Her şeyden önce çalışmada Türkiye’de oldukça önemli politik bir figürü oldukça belirgin bir biçimde kullanırken, bunun çalışma içinde ne ifade ettiğini belirsiz bırakmamalı ve kullandığı bağlamı daha açık kılmalıydı: Türkiye’nin teknolojide bu kadar geri kaldığı bir durumda teknoloji üzerinden bir nasyonalizm mi? Yoksa bunun eleştirisi mi? Belki de tam bu noktada sorulan sorunun doğruluğu ortaya çıkıyor: video oyunları neden bir sanat eseri olamıyor ya da olmuyor? Acaba bir gün olabilecek mi? İnsanlar estetik ve kurgu bağlamında usta romancıların romanları gibi kaliteli modern estetik bağlamında da birer sanat eseri olan üç boyutlu oyunlarda gezip dolaşabilecekler mi? </p> 


<p> Volkan Şenozan’ın eserinde vücuda getirdiği getirdiği sorun da oldukça önemli bir sorun. İnsanlar internetin ilk yıllarında çok daha özgür ve çeşitlenmiş bir alanda hareket ederken bugün monopol oluşturmuş büyük internet şirketlerinin pazar istatistik verilerini kaynakları haline gelmiş olarak sınırlı bir hareket alanında geziniyorlar. Gilles Deleuze ve Felix Guattari’nin kavramlarıyla dile getirirsek insanlar sınırsız bir bilgi ağında birer yaratıcı kaçış çizgisi olmak yerine, Deleuze ve Guattari’nin ölümle eş değer tuttuğu kalıcı temsili kimliklerle belirli ağların sınırları içinde neredeyse birer tutsak halini almış bulunuyorlar, bulunuyoruz. Hans Ulrich Obrist de yukarıda sözünü ettiğim makalesinde bu noktaya özellikle dikkat çekip, vurgu yapıp hatta buna karşı bir direniş çağrısında bulunuyor. </p> 


<p> İnternet ve bilgisayar teknolojileri öylesine önemli bir noktaya vardı ki geçen ay yapılan Davos 2016 Dünya Ekonomik Forumu bu teknolojileri merkeze alan “Dördündü Endüstriel Devrim” başlığı çerçevesinde düzenlenmişti. Bu da gösteriyor ki artık internet ve bilgisayar teknolojileri en büyük sosyolojik belirleyen olarak karşımızda. Yine de henüz bilgisayar ve internet teknolojilerinin çok erken bir dönemindeyiz. Bu nedenle aynı zamanda sanattan politikaya, ekonomiden hukuka bir derin kriz döneminin içinde savrulmaktayız. Bilgi hızla yayılıp insan olma durumunu ve gerçekliği dönüştürürken her alandaki klasik kurumlar hiç bir değişiklik göstermeden aynı kalmaya çabalıyorlar. Bu da krizi ya da krizleri ancak derinleştiriyor ve esnemeyen ya da esneyemeyen kurumların ve yapıların kırılmasıyla sonuçlanan yıkımlar getiriyor.</p>


<p> Yazının başında dediğim gibi gelecek sonsuz olasılıklara gebe olduğu ve irili ufaklı birçok unsur tarafından şekillendirileceği için hakkında bir öngörüde bulunmak zor. Fakat şu an içinde bulunduğumuz stereo yani üç boyutlu gerçeklikte, dijital ve doğal gerçeklik arasında bulunan kendi gerçekliğimiz bir gün bunlardan birini öbürüne tercih etmek zorunda kalır mı sorusu da yine de mantıklı bir soru olarak duruyor. O gün geldiğinde sanatın da bugünkünden çok daha faklı bir yapıya bürünmesi mümkün olabilir, tıpkı erken modern dönemde yaşayan biri için bugünün çağdaş sanat eseri ne derece şaşırtıcı olabilecekse, geleceğin sanat eserleri de bizim için aynı derecede şaşırtıcı olabilir. </p> 


</body>


</html> 



* İkili kod dilinde GERÇEKLİK kelimesinin yazılışı. 

Daha fazla yazı yok
2024-04-25 00:01:25