A password will be e-mailed to you.

 

Yüzyıl başında İstanbul nasıl bir şehirdi? Botter Apartmanı gibi anıtyapı örneğine bakarsak, öncü bir İtalyan mimarla (D’Aronco), Hollandalı tanınmış bir moda tasarımcısının (Botter) buluşabildiği bir şehirdi. Biri mimarlık alanında yenilikçi deneyimler sergileyen, diğeri gene kendi alanında önemli bir çizgiye sahip iki ünlü tasarımcının işbirliği yapabildiği. O tarihlerde İstanbul hiç şüphesiz yenilikçi profesyonel deneyimlere kucak açan bir Avrupa başkentiydi.

Botter Apartmanı, ya da Botter Evi mi demeli? (Bilmiyorum “Casa Botter” deyince daha mı havalı oluyor?) Büyükşehir Belediyesi tarafından restore ediliyor.  “Tasarım Şehri” seçilen İstanbul’un mekanlarından biri olacakmış. UNESCO tarafından 2017’de “Tasarım Şehri” seçilen İstanbul’un önemli bir mimari miras örneklerinden biri olarak Botter Apartmanı’nın “tasarım merkezi” olarak işlevlendirilmesi bu açıdan zannedersem çok yerinde ve anlamlı bir tercih. Yazıda bu tercihin anlamını bu etkinlikle, İstanbul’un “Tasarım Şehri” seçilmesi ve gerekçesi ile irtibatlandırmaya çalışacağım.

Önce bu karardan dolayı Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür edilmeli. Eksik olan neydi? Kamu. Piyasa mantığı ile Beyoğlu’nu dönüştürmeye kalkarsanız, her yeri basmakalıp AVM yapmaya kalkarsanız, yatırımcılar, esnaf, yaşayanlar herkes zarar görür.

Açıkça söylemek gerekirse Botter Apartmanı’nın da başına Narmanlı Hanı’nın başına gelenlerin geleceğinden korkuyordum. Bu yüzden çok mutlu oldum.

“Derisini yüz, yeni bir betonarme binanın üzerine yapıştır!” Bu durumda restorasyon adını verdikleri şeyin imajlardan, bir inşaatı örtmek için kullanılan şantiye kaplamalardan bir farkı kalmıyor. Kaldı ki Narmanlı Hanı’nda imaj bile korunmadı. O artık bir canlandırma. Margarinden yapılmış bir pasta!

Botter Apartmanı konuyu tam onikiden vuruyor!

Bu yapı için Narmanlı Hanı’nın başına gelenin nasıl bir felaket olabileceğini tahmin ediyordum. Neden? Bir kere bu iki yapı da sıradan mimarlık eserleri değil.

Mesela Narmanlı bir mimarlık müzesi gibiydi. Cadde cephesinde yığma bir yapı olarak farklı, arka bölümlerinde ise farklı dönemlere ait farklı, ahşap taşıyıcılı eski yapı teknolojilerinin izleri vardı.

Botter Apartmanı ise öyle değil. Her bölümüyle, parçasıyla bir tasarımın ürünü. Örneğin soğuk demir işleri, İtalya’daki tanınmış bir demirci ustasının atölyesinin becerisini sergiliyor. Taş yontma işleri de başka bir önemli ustanın. Tasarımcının buradaki mahareti onların yapma bilgisini eklemleyen, yani önceden bilerek, her defasında yeniden betimleyerek mimarlık sürecine katan birçok katmanlılık içeriyor. D’Aronco’nun yalnızca tasarladığını söylemek yeterli değil, aynı zamanda bu çok katmanlılığı, her bir ayrı düzeyi ayrı yapma bilgisi olarak projeye katıyor. Onlar bu alanda deneyimli. Yani yalnızca tasarımı tekrarlamıyorlar, aynı zamanda bildikleri bir repertuarı, Art-Nouveau’nun özgün yapma bilgisini de tasarımın devşirmesine imkan sağlıyorlar.

Zannedersem D’Aronco’nun “tasarım sorunsalı” ve “Tasarım Şehri İstanbul” için Botter Apartmanı’nın seçilmesi de konuyu tam onikiden vuruyor!

Yapı iç mekanları, merdivenleri, iç cepheleri ile bir bütündür. Peki neden bir anıtyapının “derisini yüzme” yöntemine ihtiyaç duyulur?  Üzerine fazla kat çıkılamadığı zaman.  Örneğin Narmanlı Hanı’nda olduğu gibi mağazaya dönüştürülen değerli bölümlerin altına kat ilave etmek için? Belki biraz da duvar kalınlıklarını azaltıp, daha geniş mekanlar elde etmek için?

Botter Evi’nin sahipleri  muhtemelen uzun süre ne yapacaklarını bilemediler. Kiraya verseler bir türlü vermeseler bir türlüydü. 20 sene önce çatısını tamir etmek için izin almaya çalıştılar. Sonra bir baktılar ki karşılarındaki Narmanlı Hanı gibi Beyoğlu tarihindeki önemli bir anıt yapı, içi yıkılarak dönüşebiliyor. Bir hayale kapıldılar. Bu nedenle sapasağlam yapıya çürük raporu almış olmalılar! En azından söylentiler bu yöndeydi.

Botter Apartmanı’ndaki Ferid Edgü’nün dairesini defalarca ziyaret etmiş bir kişi olarak iç mekanları hakkında bilgim var. Özellikle onun bir sanat galerisini andıran uzun koridoru, merdivenleri, asansörü beni çok etkilemişti. Hiçbir yapı, “iç” ve “dış” diyerek basmakalıp bir yöntemle ayrıştırılamaz. Hele söz konusu olan Botter Evi gibi bir anıtyapı olunca bu hayalin gerçekleşemeyeceğini umut ediyordum.

Eksik olan da kamuydu, gerekli olan da kamuydu

Cephe onarımı gibi başlayan Büyükşehir yönetimindeki çalışmanın yapının bütününü kapsaması sevindirici. Karşımızdaki sıradan bir yapı değil. Bu tür anıt yapılar dünyanın her yerinde özenle korunur, işlevlendirilir. Ancak proje nasıl yönetiliyor? Mesela Hollanda’da Stads Herstel diye bir kuruluş var. 2. Dünya Savaşı’ndan beri 40.000 yapıyı onarmış. Ama onarmakla da kalmamış. STK’lar ile bir arayüz oluşturuyor, projeleri bağımsız araştırma gruplarıyla değerlendiriyor ve geliştiriyor. İstanbul’a da ilgi duyduklarını gözlemlemiştim, defalarca yöneticisi geldi Büyükşehir yöneticileri ile görüştü. Aynı şekilde Marsilya’da Atelier du Patrimoine isimli bir kuruluş var. Bizdeki koruma kurullarının ötesinde iş yapan, bilgi yönelimli süreçler örgütleyen, deneyim biriktiren bağımsız kurumlar bunlar.

Han Tümertekin

Büyükşehir’den de benim beklentim bağımsız kurumlara alan açması. Destek vermesi. Bunun koşulu da imtiyazlı, kamu-özel karışımı piyasa aktörleri tarafından ele geçirilmiş olan kültürel miras alanını, korumacılık adı verilen güç etrafında saçaklanan pratiklerden bilinçli, açık yapılı, bilgi yönelimli katılımcı yöntemlerle normlara uygun hale getirmesi ve Tasarım Şehri ünvanına uygun bir pilot calışma gerçekleştirmesi.  Evet, eksik olan da kamu. Gerekli olan da kamu. Şehrin eşsiz kültürel mirasının, sivil dokusunun, anıtların ne kadar geç kalınmış olsa da, korunmasının artık bir gösteri halini almaması, sistemli bir yapıya kavuşturulması.

Tasarım, D’Aronco ve Botter işte böyle bir ders. “Allah”ın Sopası” dedikleri: Basmakalıp restorasyon ucubeleriyle, yıkımlarla, kazımalarla, kırımlarla şehir fakirleşti. Şehri iyileştirmek için hala geç değil. Bu dersi her yönüyle çalışmak gerekiyor.

Tasarım dersine hazırlık için soru önerileri:

1-Birinci soru: Tasarımcının neden adı yok?

Mimarlık entelektüel bir üretim değil mi? Tasarım Merkezi’nden söz ederken mimarın isminin yer alması gerekmez mi? Neden Büyükşehir anonim bir görüntü veriyor? D’Aronco da bu şehirde entelektüel kişiliğiyle mimarlık yaptı. Bugün de bu restorasyonu üstlenen mimarın, SALT gibi başarılı işlere imzasını atmış olan Han Tümertekin’in adını yapının önündeki yer alacak tabelaya koymak iyi olur.

2-İkinci soru: Kamunun rolü, statüsü ne?

Kamunun rolü nedir? Geçmişte eksik olan kamuydu. Büyükşehir şimdi iyi bir iş yaptı. Kamulaştırmak olabilir, bir yöntem. Mal sahibinin haklarını gözeterek. Böylece şehir kazanır. Ama kamu mülkü olan anıt yapıların başına gelenlere bakınca burada da bir sorun olduğu görülüyor. Proje geliştirmede farklı yöntemler de izlenebilir: Mesela süreli kullanım da olabilir. Ya da çıkar amaçlı olmayan bir projeye yönlendirmek gibi.

3-Üçüncü soru: Nasıl bir işbirliği modeli?

Botter Apartmanı ya da Botter Evi’nin statüsü nedir? Büyükşehir bu anıtyapıyı kamulaştırdı mı, kiraladı mı? Eğer kiralama yerine restorasyonu üstlenerek karşılığında süreli kullanım elde ettiyse, bu süre ne kadar? Bence bu yöntem de denenebilir, çünkü mal sahibinin gelir getirmeyecek ama şehrin kamusal hayatını zenginleştirecek bir yatırım yapmasını bekleyemezsiniz. Yapının sahibi ile yapılan anlaşma nasıl? Büyükşehir restorasyon karşılığı belli bir süre mi kullanacak? Yoksa bu ortaklık uzun süreli mi? Malsahibinin vizyonu ile Büyükşehir’inki nasıl ilişkileniyor? Malsahibi ticari faaliyetlerde bulunacak mı? Yoksa yalnızca kiralama gibi mi?

4-Dördüncü soru: Tasarım Merkezi nasıl yönetilecek?

Tasarım Merkezi, doğası gereği özerklik ister. Bir tasarım merkezini yönetmek için çeşitli yönetim modelleri olabilir. Mesela geçiciliği tanımlı, hakemli kullanım biçimleri tanımlanabilir, bürokrasiden bağımsız kılmak için. Örneğin bienallerin, kültür ve sanat kurumlarının yönetiminde olduğu gibi. Ahbap çavuş ilişkileri ile işbirliği yapılacak kuruluşların ya da kişilerin seçilmesi ya da başka Büyükşehir uygulamalarında olduğu gibi imtiyazlı kamu-özel karışımı tekellerin eline düşmesi pırıltısını söndürür. İşte bu nedenle “Tasarım Merkezi” her yönüyle dersler çıkarılabilecek önemli bir deneyim.

Daha fazla yazı yok
2024-04-28 00:11:41