A password will be e-mailed to you.

 

Füsun Onur’un Arter’deki sergisi devam ederken sanatçıyla ünlü küratörler Hans Ulrich Obrist ve Carolyn Christov Bakargiev’in Documenta 13 kitabı için yaptığı konuşmayı bölüm bölüm yayınlamaya karar verdik. İşte ilk bölüm.

HUO: Kendi aramızda sanata nasıl yöneldiğinizi konuşuyorduk. Bize başlangıç hakkında bir şeyler anlatır mısınız?

FÖ: İlkokuydaydım. Kumla oynar, biçimler oluştururdum. Daha sonra aynı şeyi kille yaptım.

 

HUO: Yani bunları yaparken kaç yaşındaydınız?

FÖ: Dokuzuncu sınıftaydım.

 

CCB: Çok romantik bir çocukmuşsunuz.

FÖ: Evet, sanırım öyleydim.

 

CCB: Heykel yapmaya ne zaman başladınız?

FÖ: Babam bana kil vermişti. Ben on bir yaşımdayken öldü. Dolayısıyla daha önce olmalı.

 

HUO: Gazetede Güzel Sanatlar Akademisi’nde bir kadın sanatçı olan Ayperi Balkan hakkında bir haber okuduğunuzu ve bu haberin hayalgücünüzü harekete geçirdiğini okumuştum. Bize bizim tanımadığımız Ayperi Balkan’ı ve heykeltraş olmaya karar vermezinde size nasıl yardımcı olduğunu anlatır mısınız?

FÖ: Ayperi Balkan’ı tanımadım. Onunla hiç tanışmadım. Ama gazetede Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nden Ayperi Balkan’ın bir sergiye katıldığını okudum. Bunu okuyunca, o zaman ben de orada okuyabilirim, dedim. Dolayısıyla doğrudan heykel bölümüne kaydoldum.

 

CCB: Kadınlara heykeltraş olma izni verildiğini mi hissetmiştiniz?

FÖ: Ağır işçilik gerektirdiğinden, oymacılık fiziksel emek gerektirdiğinden beni almayacaklarını düşünmüştüm. Kadınları almadıklarını düşünmüştüm. Çocuktum o zaman.

 

HUO: 1960’larda ABD Baltimore şehrine gittiniz. Sizi ABD’ye çeken ne oldu?

FÖ: Türkiye’de kendimi bulamamıştım. Çalışmam gerekiyordu ancak burada çalışacak bir yer kalmamıştı. Fullbright bursuna başvurduğumda da bunu söyledim: kendimi bulmak istiyorum, dedim. Geçimimi sağlamak için atölyeye ihtiyacım vardı. Soyut sanat yapmaya başlamıştım. Ama bir alternatife ihtiyacım var diye düşündüm. Yasal olarak çalışabilmeliydim, bu yüzden Fullbright’a başvurdum. Ve kabul edildim.

 

CCB: Öğrenim hayatınız süresince erken 20. Yüzyıl modernizminde ilginç bulduğunuz herhangi bir şey olmuş muydu?

FÖ: Hayır, bakmıyordum ki.Sadece felsefe okuyordum. Güzel Sanatlar Akademisi’ndeyken öğretmenimiz, kütüphaneye gidin bir heykeltraşı beğenirseniz onun taklidini yapabilirsiniz ama ben sizden başka bir şey yapmanızı ve bana sizin niye bunu, o heykeltraşın da neden kendi yaptığını açıklamanızı istiyorum, demişti. Ama ben bu konuda çekingendim. Çünkü kopya çekenler oldukları yerde sayarlar. Etkilenmekten korkuyordum. İlk yıllarda, akademiye gitmeden önce belki sadece Brancusi’yi beğeniyordum.

 

HUO: Brancusi size etkilemişti. Ama ilginç olan sizin ABD’den dönmüş olmanız. ABD’de kavramsalcılık ve minimalizm vardı. Ama siz geri döndünüz ve son derece farklı bir şey yaptınız. Minimal sanatın yavanlığını taşımayan bir şey.

FÖ: Hayır, hayır. Ben Birleşik Devletler’deyken Minimalizm hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Sadece atölyemde çalışıyordum.


HUO: Yani fazla sanat görmüyordunuz.

FÖ: Hayır. Sergilere gitmezdim. Okuldayken, Baltimore’dayken bile. Bir keresinde bir arkadaşım, iyi bir sergi var benle gelip görmen lazım, demişti. Yorgunum, dedim. Ama sonra sergideki heykellerden birini tarif etti. Heyecanlandım ve dedim ki, bu benim de yapmak istediğim şey. Sergiye koştum. Ama hayalini kurduğum şey değildi. Eve döndüm.

 

(Devam edecek)

 

Arter’deki Füsun Onur sergisi 17 Ağustos’a kadar devam ediyor. Ayrıntılı bilgi için: 

 

http://www.arter.org.tr/W3/?sAction=ComingSoonExhibitions&iExhibitionId=55

Daha fazla yazı yok
2024-04-26 06:45:40