Maya Galerisi’nde Ocak ayı sonunda “İlişki, Davranış, Sıkıntılara Övgü” isimli bir sergi açıldı. Resimlerin sahibi Yüksel Arslan.

Picasso’nun İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki devriyesinde yaptığı gibi, şiirli bir figür stilizasyonu ile birlikte gelen bir çeşit anlatma merakı taşıyan resimler. Resim kalitesi kuvvetli, hikayecilik yok. Bir fikri anlatmak istediği için de pek güzel.

Anlatmak dileği Ressama tarlaları, inekleri, kuşları, atları bu amaç için kullandırmış. Önce hayvanlar dünyası… İnsanlık tarihinin evrimi kendisinde böyle başlayacakmış. Ama bir parça da bu fikre bağlı olan sujeler artık birbiriyle dövüşmüyor ve insanlar tarafından avlanmıyorlar. Çok defa cinsiyet çerçevesi içinde birbirleriyle ilişkideler. Resimlerin bir kısmı seri halinde. Mesela birkaç tabloda kuşla ineğin macerasını anlatıyor Ama her birini seriden ayırıp da kendi başına bir tablo diye bakmak mümkün. Demek eskiler gibi hem birbirini takip ediş hem de yer ve an birliği esasını denemiş. Bu hususta kararsız, fakat bu kararsızlık diğer her türlü düşüncesinde olduğu gibi sistemleştirilmeyip bulanık bir halde kaldığından sonunun neye varacağı kestirilemiyor. Başka bir yeni tarafı tekniği. Boya veren nesnelerden ne bulursa kullanmış: kömür, yumuşak taşlar, kiremit, makina yağı vs.

İlişkiler V, 1954

Figür stilizasyonunda, karakteristikliklerle iki boyuta sığdırmak ve zeminle iyi kaynaştırmak bakımından başarılı dekoratif sonuçlara varmış. Bu süsleyici vasıf bazı tablolarda resim vasfına yaklaşacak bir karar varamamış. görünüyor. Kendisine kişilik bile yüklenilebilecek kadar üslup birliği edinmiş. Eskizlerinde gördüğüm ve resmi yeni başladığı zamanlarda kullandığı anlaşılan titrek çizgili desen merakı, sert ve kararlı çizgiler yararına bırakılmış. Yalnız birkaç inek başında kullanıyor o kadar.

Yüksel’e sıkıntılarını neden övdüğünü sorsanız, onları çok sevdiğini, onlarsız yaşayamayacağını söylüyor. Hani tatlı renklerle avunmaya gelsem, bunun üzerinde durmayacaktım. Bu sıkıntıları mı onu resme sürüklüyor, yoksa onları gelişmelere temellik eden bir çekişme, huzursuzluk olarak mı duymuş?

Savaş öncesi bir ana övgü, 1954.

Onda düşüncelerini anlatmak istediği kavramlarla ortaya koyduğu eser arasındaki bazı gecikmeler, uyuşmazlıklar var. Bu söylemek istediği şeylerin net ve iyi kavranılmış olmamasından kaynaklanıyor. Gerek seri resimler, gerek düzen olarak büyük, açık, geniş satıh halinde mekanı kullanması, figürcüklerin tablonun kıyısına bir çeşit iğreti yerleştirilmesi yüzünden mekanın boşalacağı fikrini uyandırması, bende onun bir akış anlayışı içine girdiği sanısını bile yarattı. Sıkıntıya övgü kavramı için de net açıklamalar yapmak mümkün görünüyor. Bu kavramı ciddiye alışım onun anlatma isteğini benimsediğim içindir. Yoksa kimseyi subjektif dünyasıyla şaşırtmasını ya da zihninin bulanıklığını ortaya koymasını dilediğimden değil. Onun için sıkıntıya övgü kavramını Yüksel’in huzursuzluğu, kararsızlığı, objektif gerçeklerin dünyasına henüz girememiş olmasıyla yorumlayıp açıklamak lüzumunu duyuyorum.

Bunların dışında resimlerin belli başlı özellikleri şöylece anlatılabilir:

Bir yanda geniş zeminli küçük figürlüler, çoğunda sevinçli, ışıklı, parlak renkler gözü alıyor. Bunun yanında dikdörtgenlerle örülü, ağır, koyu renklerini kullandığı tarla resimleri, yine küçük figürler köşelerde bulunuyor, onlar sayesinde ilham kaynağını bildiğimiz bu geometrik sahaları tabiata bağlamakta kimse kendini kusurlu saymıyor. Bu iki grup ile sevinç-keder zıtlığının da sözü edilebilir. Bu zıtlık bazen bir kutbun yararına, bazen öbür kutbun yararına kendini üstün kılıyor. Bir üçüncü grup da yine tarla ve dağ şekillerinin birlikte alınmış örneğine bağlı. Bunlarda düzen yarı yarıya geometrik vasıf yüklenecek karışık çizgilerle kuruluyor.

Yüksel’in şimdiden belirmeye yüz tutan kişiliğini görünce, anlatma isteğinde de daha berrak, açık olması ve Türkiye’yi insanlarıyla birlikte tanımış halde karşımıza çıkması dileğinde bulunuyoruz.

Sezer Tansuğ, 1955.

 

 

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-03-29 01:44:42