A password will be e-mailed to you.

Faruk Sade, ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezundu. Ali Güreli ve Güllü Aybar’la Paris’e gidip kaldı, Mübin Orhon’la, Komet’le, Mehmet Nazım’la zaman geçirdi ve sanatla içli dışlı olmak istediğine karar verdi. Döndüğünde (1984) de Siyah-Beyaz’ı açtı.

Fulya ve Faruk Sade çifti, insanları saklayan, göstermeyen bir kente dönüştüğünü düşündükleri Ankara’nın en önemli çağdaş sanat sergilerine imza attılar. Mahmut Celayir, ilk sergisini Siyah-Beyaz Sanat Galerisi’nde gerçekleştirdi. Haluk Akakçe de öyle. Ali Kotan, Süha Özkan, Sıtkı Kösemen, Nevzat Sayın, Hüseyin Alptekin de profesyonel sergi hayatlarına Ankara’nın bu avangard rocker barı ve sanat galerisi Siyah-Beyaz’da atıldılar. Uluslararası sanatçı değiş tokuşlu ilk residence programı da Siyah-Beyaz tarafından Fransa-Türkiye arasında gerçekleştirildi. 

32 yıldır çağdaş sanata hizmet eden mekanın sahipleri Fulya ve Faruk Sade, başarılarının sırrını büyük bir alçakgönüllülükle kira vermemeye ve sponsor olarak tanımladıkları barlarından gelen gelire bağlıyorlardı. Bugün, parkların kapatıldığı, alt ve üst geçitlerin çoğaldığı Ankara’da, kısıtlanan özgürlüklere karşı direnç gösteren bir mekan Siyah/Beyaz Sanat Galerisi… Sanat ve rock müziğini alt alta ve üst üste yaşatırken büyük bir misyonu gerçekleştiriyor her sergide, her iyi gitar solosunda ya da hüzünlü bir blues şarkısı çalındığında… Genel yayın yönetmenimiz Ayşegül Sönmez’in Faruk Sade ve eşi Fulya Sade ile 2009 yılında yaptığı röportajda çift şunları söylemişti:

Tam 25 yıl önce bugünlere gidelim. Her şey nasıl başladı? Siyah/Beyaz nasıl kuruldu?

Faruk Sade: Aslında sanatla hiçbir ilgim yoktu. ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde okuyordum. Tahsile, master yapmak üzere Paris’te devam edeyim dedim. Güllü (Aybar), Ali (Güreli), Mimarlık’tan arkadaşlarım, zaten oradaydılar, ben de gittim. Evimiz, 210 Bulvard Raspail’de, okul 216’daydı. Ama hiç okula gidemedim. Master hikâye oldu.  Çalıştım, takıldım. Hakkı Anlı, Mübin Orhon, Mehmet İleri, Utku Varlık ve Komet’le orada tanıştım. Cafe Gymnase’da. Yine Paris’te Münevver’le tanıştım, Nâzım’ın karısı, Mehmet Nâzım’ın annesi. Onu çok sevdim. Olağanüstü bir kadındı. O yüzden ben Nâzım’ı sevmem… İyi bir eş, iyi bir baba olarak bulmam.

Fulya Sade: Ben çok severim. Şair olarak çok çok severim.

Faruk Sade: Aslında Ankara’da galeri açmadan önce hedef, Paris’te bir galeri açmaktı. Bir ilan üzerine gereken parayı buldum.  Sonra öğrendik ki bulduğumuz para kadar bir para da hava parası için gerekiyormuş. Açamadık. Yıllar sonra Ankara’da açtık.

25 yıl boyunca Ankara gibi bir yerde bir anlamda direndiğinizi düşünüyorum. Maddi zorlukların yanı sıra heykele tükürülen bir kentte bir rock barı ve sanat galerisi işletmek… 

 

Kente modernlik getiren bir mekân işletmenin manevi ne gibi zorlukları oldu?

Faruk Sade: Eğer bu mekân bize ait bir mekân olmasaydı, 25 yıldır bu işi yapıyor olamazdık. Mümkün değil. Şartlar o kadar zorluyor ki. 

Fulya Sade: Ankara eski Ankara değil. Ankara’da artık park yok. Ne alakası var diyeceksin? O kadar alakası var ki. Ankara’da ne var? Alt geçit ve üst geçit. İnsanları saklayan, göstermeyen bir kente dönüştü zaman içinde. Bütün bunların sanatla ilişkisi çok var; yaptığımız işle, onun kentle olan bağıyla. Bu konuda çok yaralıyım. Heykele tüküren bir zihniyetin iktidarı altında bunca sergiyi yapıyor olmak bazen bana o kadar ağır geliyor ki. Faruk değil ama ben hep politik bir iş yaptığımızı düşünürüm. 

 

Apple gibi İstanbul’dakilerden daha avangard bir gece kulübünün olduğu, Polis Radyosu’nda bile Rolling Stones’ların, J.J. Cale’lerin şarkılarının çaldığı Ankara’ya ne oldu peki? Bugünlere nasıl gelindi?

Faruk Sade: Bize sergiler için sanatçılar İstanbul’dan geliyor ama çoğu Ankaralıdır. İstanbul’da yaşıyorlar. Ben de kendi mekânımdan dışarı çıkmıyorum o yüzden Ankara’nın bugünkü durumu beni ilgilendirmiyor. Görmüyorum, bakmıyorum. Ben Dire Straits’de kaldım. Ondan beri yapılanları dinlemiyorum. Rolling Stones kadar iyi olanını duyacağımı sanmıyorum. Bir tane daha Mick Jagger var mı bugün bilmem gereken?

Siz Türkiye çağdaş resminin en büyük bohemleriyle tanışmışsınız Paris’te… Onlardan biri, Mübin Orhon’un geçtiğimiz günlerde Londra’daki Sotheby’s müzayedesinde resmi 194 bin sterline satıldı. Yaşasaydı Mübin Orhon sizce bu işe ne derdi?

Faruk Sade: Mübin, dünyanın en gerçek bohemlerinden biriydi. Zengin sanatsal bir ruhu vardı. Bugün Mübin Orhon yaşasaydı müzayedede satıldığına gülerdi, hiç önemsemezdi. Ayrıca Mübin Orhon o fiyata yine Türkler tarafından satın alınmış. Londra’dan alınınca daha mı kıymetli oluyor? Mübin Orhon, satılsa da satılmasa da resmini yapardı, yapmaya devam ederdi.

 

Bu sanatçılarda o dönemde bir hayal kırıklığı gözlemlemiş misinizdir? Memleketten uzakta olmak, tam olarak anlaşılmamaktan kaynaklanan… Ya da genel Paris deneyimi diyelim onlar için hayal kırıklığı yaratmış mıydı?

Faruk Sade: Kesinlikle, hayır. Hayal kırıklığı diye bir şeyden söz etmek mevzu bahis bile olamaz. Ya, bak, onlar bir yola çıkmışlardı ve bu yoldan son derece memnundular. O yaşayış tarzı, Paris’te öyle bir yaşayış tarzı onların seçimiydi. Onların kişiliğinin bir parçasıydı Paris. Bazen şöyle düşünürüm: hayat sefildir, zordur, insan güvende olmak ister. Ama sanatçı için farklıdır. O yüzden onların zaman kavramı, bildik güvenden ne anladıkları da farklıydı. Paris’te olmaktan bu yüzden çok mutluydular. Mübin, Paris’te öldü. Seine nehrinin kenarından uğurladık onu. Gemiyle geldi Türkiye’ye. Mehmet İleri, Utku Varlık, ben ve Ali. Bir avuçtuk. Paşa torunudur Mübin. Türk elçiliğinden bir kavas gelmiştir o kadar. İki de mahalleden onu seven hanım.

 

Nazım’ın karısı Münevver hanımın cenazesi Paris’te mi oldu? Türkiye’ye getirilmedi. Bu onun özel isteği miydi?

Faruk Sade: Münevver, ölünce yakılarak Güney Fransa’daki evlerinin yakınındaki bir lavanta tarlasına serpmemizi istemiştir küllerini. Biz de öyle yaptık. Çok acılı bir gündü çok. Çok üzülmüşümdür. Eğer o olmasaydı Yaşar Kemal de dünya çapında tanınan bir yazar olamazdı, Orhan Pamuk da… Yaşar Kemal’i nasıl çevirmiştir? Münevver olmasa o Adana’lı köylüyü nasıl tanırdı dünya? Sabaha karşı arardı. Bir kelimenin tam Türkçe karşılığı için. Tartışırdık. Filtresiz Gauloise içerdi paket paket. Eliyle çeviri yapardı. Bilgisayara geç diye yalvarırdık. Çok büyük kadındı.

 

Münevver hanımın cenazesinde küllerini yediğiniz doğru mu?

Faruk Sade: Doğru. Nasıl şiddetli bir rüzgâr vardı. Avuçlarımda Münevver’in külleri, yedim tabii. Yine yerim. 

 

Siyah-Beyaz’da sergi yapan Mehmet Güleryüz’den Ömer Uluç, Yılmaz Aysan’dan Günnur Özsoy’a, Gülsün Karamustafa’ya, Mithat Şen’den Ali Kotan’a bütün bu sanatçıların ortak bir özelliğinden bahsedebilir misiniz?

Fulya Sade: Bugün bakıyorum da hepsi elbette çok farklı üsluplara, tavırlara sahipler ama belki de onları Siyah-Beyaz’la kesiştiren bir özellikleri var, özgürlük duyguları. Bunu önemsemeleri, bunu bir bayrak gibi taşımaları yeri geldiğinde… Öte yandan şunu da görüyorum. Her biri içlerinde yaşadıkları çağın farkında ve ona dair bir söz söyleme telaşını taşıyorlar. Ya da şöyle ifade etmeliyim, içinde yaşadıkları çağa karşı ince hassasiyetler taşıyan sanatçılar her biri. Bireysel sanatçılar. Birey olmayı önemseyen sanatçılar. 1955/1958 kuşağı mesela ilginçtir. İyi bir enerjileri vardır. Onları şu zaman kadar genç sanatçılar diyorduk ama artık genç sanatçı Haluk Akakçe. İlk sergisini burada yapmıştık. Pırıl pırıl papyonlu bir çocuktu. O kadar gurur duyuyorum başarılarıyla… Çok beğeniyorum yaptıklarını. Gülsün Karamustafa mesela Türkiye’de yeterince tanınmıyor. Dünya çapında bir sanatçı. Birkaç yıl önce ona sergi yapma teklifi götürdüğümüzde ağlamıştı. “Benden kimse sergi istemez burada” diyerek… Ne kadar acıklı.


İlk residence programını Fransa’yla ortaklaşa siz mi başlattınız Ankara’da?

 

Fulya Sade: Biz başlattık. İlktir. 18 yıl boyunca devam etti. Fransa’ya sanatçı yolluyorduk. Fransa’dan da buraya sanatçı geliyordu. Sultanahmet’teki binayı bu sanatçılar için tahsis etmiştik. En son Arzu Başaran ve Selda Asal o program dahilinde Siyah/Beyaz tarafından gönderilmişti. Ama iki sanatçı da döndükten sonra bizim sayemizde gittiklerini saklayıp ‘Fransa hükümeti davet etti’ diyerek açıklamalar yapınca o programı sürdürmekten vazgeçtik. Onlar sondur.

Daha fazla yazı yok
2024-05-13 08:02:14