A password will be e-mailed to you.

 

Doğuş Şirketler Grubu tarafından açılan Ara Güler Müzesi sayesinde Ara Güler’in imge avcılığı tartışmaya açıldı. Sergi kitabı için Zeynep Sayın ve Ülker Sayın kardeşlerle, sergi küratörleri, Güler’in dedelerinin evlilik törenini filme almasının getirdiği ilhamla bir söyleşi yaptı. Metinler, Ara Güler Müzesi kitabından “çelişkili” bir durumu gözler önüne sermekten ötürü ne yazık ki sansürlendi.  Söyleşi geçtiğimiz günlerde yayınlandı. İşte sansürlenen söyleşiden Zeynep Sayın’a ait ilginç ve düşündürücü bölümler:

“Ara Güler’in 1948 senesinde filmini çektiği bu evin baktığı Martı projesi, tam da Ara Güler’in arşivi uğruna işbirliği yaptığı kurumun burnunun dibinde, Galata Port’un bucağında. İstanbul belleğinin fotoğrafçısı, İstanbul belleğini imha edenler tarafından finanse ediliyor.”

“Tabii ama içinde bir sürü çelişkiyi barındıran bir mekânda eyliyoruz. Arşiv de bir yandan iktidar ilişkileri içinde yer alan bir kurumu, bu kurumun kimliğini ve tarihini güvence altına almaya yarayan bir mekân. Dolayısıyla arşiv kavramına çekinceyle yaklaşıp, içinde arşiv olmayan an-arşivi savunurken, Türkiye’de endamlı bir sanatçı arşivinden, Ara Güler arşivinden söz ediyoruz bir yandan da. Ara Güler arşivinin mevcudiyeti çelişkili bir durum. Bir başka çelişkili durum da şu: Ara Güler’in 1948 senesinde filmini çektiği bu evin baktığı Martı projesi, tam da Ara Güler’in arşivi uğruna işbirliği yaptığı kurumun burnunun dibinde, Galata Port’un bucağında. İstanbul belleğinin fotoğrafçısı, İstanbul belleğini imha edenler tarafından finanse ediliyor.”

Doğuş Grubu’nun Bomontiada’da açtığı endamlı arşivin çelişkili mevcudiyeti

“Ara Güler’in de yaptığı böyle bir şey bir yanıyla. Doğuş Grubu’nun şimdi Bomontiada’da açtığı endamlı arşivin mevcudiyeti çelişkili bir durumken, 1975 yılından kalma Yavuz Zırhlısı filmi, Güler’in kendi arşivinden fotoğrafları üst üste bindiriyor; bir de yaşasaydı benim dayımın da aralarında olabileceği üç arkadaşından rica etmiş –biri İsmet Ay– palyaço giysileriyle komiklik yapıyorlar. Lunaparkta durmadan dönüp duran bir dönmedolap, mısır koçanı yiyen kız… 2018 Palermo’sundaki Manifesta ile 1975 senesinde Ara Güler’in Yavuz’u arasında yöndeşlik kurulabilir. Arşivin içinde arşivin hem sürmesini sağlayan, hem varlığının imkânsızlığına parmak basan bir yöndeşlik bu belki. Nietzsche’nin, aslında her uçurumun kenarında dans edilecek hafif dans adımı vardır demesi gibi, neşeyle uçurumun önünde durup uçuruma bakılabilir. Alman mitologyasında Ginnungagap diye esneyen bir boşluk var örneğin, boşluk durmadan esner, esnediği için daha da büyür. Bizatihi boşluğun kendisinin esniyor olmasındaki o mizah çok eğlenceli ama Ara Güler, mizah hissini entellektüel olarak kurguluyor, palyaço ve lunapark imgeleriyle ezber bir yerden yapıyor bunu. Palermo’daki iş de kurgulanmış bir iş, entelektüel olarak tasarlanan, arşiv üzerine arşivin varlığı, önemi üzerine kafa yoran, aynı

Cihat Burak

zamanda arşivin içinde gedik açan bir anarşi: bu ikisinin birlikteliğini ben nasıl gösteririm diyen bir kurgu…”

 

“Bir önceki çağın çağdaşı olmayı, diyalektik imgeleri yasaklayan, diğer çağları hatırlatan her şeyi silen bir zaman dilimindeyiz.”

“Dolayısıyla çok benden biri Ara Güler. Benim büyüdüğüm ülkenin fotoğrafçısı. Mesela şu ki benim büyüdüğüm kent düşmüş durumda. Büyüdüğüm kent, büyüdüğüm ülke işgal edilmiş ve kendi bilinçaltıyla, kendi faz kaymasıyla giderek bizden daha büyük bir hızla uzaklaşmakta olan yıldızın içindeki karanlıkla ve aydınlıkla bugüne yeniden getirilemez biçimde düşmüş durumda. Değişimlere açık olmadığımdan söylemiyorum bunu, elbette çağlar değişir. Ama bir önceki çağın çağdaşı olmayı, diyalektik imgeleri yasaklayan, diğer çağları hatırlatan her şeyi silen bir zaman dilimindeyiz. Cihat Burak Cardonlar’da bu süreci yazmaya başlamıştı. Kafamda Bir Tuhaflık’ta Orhan Pamuk da bu sürecin girizgâhlarını harikulade anlattı. Ara Güler de sürekli bu hikâyenin derdinde, kendinden öncekilerin çağdaşı olan bir fotoğrafçıydı. Yüksel Arslan’la Eyüp ve mezarlıklar konusunda da son derece yöndeştiler, eğer mezar ve ziyaret sözcüklerinin aynı kökten geldiği düşünülürse, mezarlar birer ziyaret yeriydi onlar için.”

Zeynep Sayın

Orhan Pamuk ile Ara Güler arasındaki yöndeşlik

“Ara Güler, 1948 senesinde olduğunu tahmin ediyoruz, bu evde anneannem ile dedemin 25. evlilik yıldönümünü filme çekiyor. Bizim şimdi bulunduğumuz mekân, Güler’in film seti, aktörleriyse anneannem, dedem, annem, Bekir Sıtkı dayım ve yakınları. Kız kardeşimden rica ettik, çekilen filmin hikâyesini anlatıyor. Ara Güler, anneannemin erkek kardeşi Stefan George gibi açık alınlı, saçlarını arkaya tarayan yakışıklı büyükdayı Bekir’in yakın arkadaşı. Dayday: Ermenice dayı demekmiş dayday, belki Ara Güler’le yakınlığı yüzünden ailede ismi dayı değil de dayday. Ara Güler’in filme çektiği bu evde üç kuşak, anneannem dedem, annem babam yaşadı, kız kardeşim ve ben buradayız hâlâ. Fotoğrafın katmanları, tarihin katmanları, yüzyılı birbirine dikişleyen şeyler ışık ve gümüşnitrat. Ben doğurmadım, kız kardeşim de doğurmadı, neslimiz tükendi. Bu arada İstanbul kuşatıldı ve düştü. Neslimiz tükenirken Ara Güler’in nesli tükenen bir İstanbul ailesini filme çekmiş olması ilginç. Orhan Pamuk’la Ara Güler arasındaki yöndeşlik de bu değil mi? Ara Güler’in tükenen nesillerle ilgilenmiş, sadece nesli tükenen İstanbul fotoğrafları çekmiş, nesli tükenen Ağrı Dağı’nı, Afrodisias’ı, Yavuz Zırhlısı’nı çekmiş olması. Fotoğraflarında ölmüş olanın, artık olmayanın, bir daha gelmeyecek olanın izi var. Melali anlamayan nesle aşina değiliz – Ahmet Haşim.”

 

“Yüksel Arslan da insanlık tarihi albümü yapmıştır, ama albümünü aslında atlas olarak yapıyor. Keskiler, elektroşoklar, penis yüzükleri, hayvanlar yan yana ve inanılmaz bir albümü açıyor. Ara Güler de…”

” Ara Güler yine ilginç, çünkü sınırda duruyor. Albüm ile atlasın arasında duruyor. Eğer atlas sözcüğü, belirli bir çağda (Rönesans’ta) ortaya çıkan ve 18. yüzyıl ansiklopedilerine özgü bir tavrı da kapsayan bir sözcükse, bir yandan gerçekten Aby Warburg’unki anlamında bir bellek atlası yaptığı söylenebilir Güler’in. Güzergâhlarında birbirinden uzak görünen nesneler, bağlamından kopartılmış alıntılar yan yana geliyor, takımyıldız olarak şimşek hızıyla geçmişten bugüne kayıyor (Benjamin). Aynı cümle, Yüksel Arslan için de kurulabilir: Yüksel Arslan da insanlık tarihi albümü yapmıştır, ama albümünü aslında atlas olarak yapıyor. Keskiler, elektroşoklar, penis yüzükleri, hayvanlar yan yana ve inanılmaz bir albümü açıyor. Ara Güler de yaşadığı yıllar içinde birbirine kaçınılmaz olarak eklemlenen bir tarih albümü yapıyor. Hangi tarihi meşru kılmak için yapıyor o tarih albümünü, ondan çok emin değilim; ama tarih onun fotoğraflarında çığlık atıyor – bazen taşıdığı ağırlık yüzünden, bazen fotoğraftan kayıp düştüğü için.”

Sansürlenen metnin  tamamı için: http://www.e-skop.com/skopbulten/tarihi-tasimak-ya-da-dusurmek-ara-guler/3894

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-04-27 22:42:01