A password will be e-mailed to you.

İstanbul’un UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan, Zeyrek semtinde bulunan Zeyrek Çinili Hamam on üç yıl süren restorasyonun ardından 2023 yılında ana işleviyle yeniden İstanbullularla buluştu. Zeyrek Çinili Hamam, restorasyon sürecinde gerçekleşen kazılarda ortaya çıkarılan Roma, Bizans ve Osmanlı dönemine ait eserler, hamam kültürüne ait objeler ve çinilerin sergilendiği müze binası ve güncel sanat programlarına ev sahipliği yapan Bizans sarnıcı ile ziyaretçilerini ağırlıyor.

Mekâna özgü güncel sanat sergilerinden oluşan yeni programın küratörlüğünü, Anlam de Coster üstleniyor. Programın ilk konuğu ise sanatçı Anousha Payne, her bir eseri İstanbul’da tamamlanan “Murmurations”sergisiyle karşımızda.

Murmurations isminin hem fısıltı hem de kuş sürülerinin senkronize hareketlerine gönderme yaptığını belirten Payne, bu proje için “kişisel deneyimlerden, tarihten ve ritüellerden beslendim,” diyor.

Sergide heykel, resim ve ses gibi çok yönlü imgeler görmek mümkün. Sergi alanında duyulan fısıltı, kuş uçuşu ve su sesi sergiye başka bir katman ekliyor. Payne sergiyi gezerken herkesin dikkat kesildiği sesleri de anlatıyor: “Araştırmamda gördüm ki hamamlar, Osmanlı döneminde kadınların özgür olabildiği mekânlardan biri ama tarihte izlerine pek rastlanmıyor, ben o kayıp sesleri bugüne taşımak istedim. Ses yerleştirmesinde annemin, kız kardeşimin ve kendi sesimi kullandım”. Zeyrek Çinili Hamam’ın kendine has dokusu Payne’nin dövülmüş pirinç, buluntu obje, tuval ve heykel yerleştirmeleriyle bir araya geliyor.

Sergi, 15 Ağustos 2025’e dek görülebilir.

 

Zeyrek Çinili Hamam’ın Artistik Direktörü ve Sergi Programının Küratörü Anlam de Coster, mekâna özgü sanat sergisi programına dair sorularımızı yanıtladı.

Mekâna özel sanat sergileri programı nasıl oluştu?

Zeyrek Çinili Hamam, bütün hamam kompleksini kapsayan “Kalıntıların Şifası” isimli bir karma sergiyle açıldı. 22 sanatçı vardı, 12 sanatçı da hamama özel yeni eser üretmişti. Bu fikrin tohumları o zaman atılmış oldu. Sanatçıların kendi patiklerinin sınırlarını zorlamaları, yeni malzemelerle çalışmalar ve Türkiye’den esinlenmeleri doğurgan bir konu oldu. Burayı sadece bir kültürel miras olarak değil, yaşayan ve bir şeyler üreterek geleceği inşa eden bir kurum olarak hayal ederek burada yeni bir güncel sanat programı başlatmaya karar verdik.

Programa dair planlarınız neler?

Takip eden süreçteki hayalim, Bizans döneminden kalma sarnıcın üzerine kurulu, mimarisi, tarihi ve sembolizmiyle son derece zengin olan bu eski hamamda, güncel sanatçılar için bir misafir sanatçı programının devam etmesi. Bu program kapsamında, sanatçıları Türkiye’ye davet ederek hem Osmanlı hamam ritüellerini hem de bu kompleksin barındırdığı kültürel katmanları onlarla paylaşmak istiyorum. Araştırmalarım sırasında edindiğim bilgileri ve keşifleri sanatçılarla buluşturarak, onların da İstanbul’da zaman geçirip bu mekânla ve çevresindeki dokuyla etkileşime geçmelerini arzuluyorum. Bunu da senede iki sergiyle sınırlandıracağız çünkü sanatçıyı ağırlamak ve araştırma süreci sunmak uzun bir süreç oluyor.

Sanatçının İstanbul’da geçirdiği zaman nasıl kurgulanıyor?

Aslında bu şekilde çalıştığımız yani sıfırdan mekâna özgü kişisel sergi kurguladığımız ilk sergi Anousha’nın sergisi dolayısıyla bunu ilk defa deneyimleme şansı bulduk. Anousha için İMÇ’de bir atölye tuttuk. Ben onu zaman içinde yararlandığım kaynaklara yönlendirmeye çalıştım. Bir yandan da burada 13 sene boyunca görev yapan bir ekip var. Onlar da buranın materyal dünyasına çok hakim. Arkeologlar inşaat ekipleri, mimarlar bizim için çok kıymetli kaynaklar oldu. Sanatçıya fikir veren şeyler hep bu tarz iş birliklerinden çıkıyor. Bu sadece kavramsal bir süreç değil. Aynı zamanda malzemelerle de ilintili bir süreç. Bu nedenle sanatçıyla mermer atölyelerine, taş atölyelerine gittik. Durağan bir ekip olsaydı bugünkü sergiyi tamamlayamazdık. Herkesin birbirini beslediği bir dönem oldu.

Zeyrek Çinili Hamam ile kurduğunuz sanat ilişkisini detaylandıralım mı?

Burası belki zaman içinde unutulup gidecekti. Turistler gelip birkaç fotoğraf çekecekti o kadar. Artık aynı zamanda bir müze ve İstanbulluların da burayı sahiplenmesi için burayla bir şahsi bir bağ kurabilmesi için sanatın büyük bir gücü olduğunu düşünüyorum. Sarnıçla ilgili tarihi bir metin okuyorsunuz evet tarihi bir miras ama bir süre sonra aklınızdan uçup gidebilir. Oysa bir eserle bağ kurduğunuzda o eseri gördüğünüz onu tamamlayan mekanla da bağ kuruyorsunuz. Bazen gördüğünüz küçük bir detay size şahsi bir anıyı hatırlatıyor ve siz de o mekânı kendi iç dünyanızda yaşatıyorsunuz. Buraya tekrar tekrar gelirseniz her geldiğinizde farklı bir şey göreceğinize eminim. Yurt dışından davet ettiğimiz sanatçılar için de bu geçerli çünkü onlar bizim daha önce bakmadığımız yerlere de bakıyor, farklı açılar kazandırıyor. Bu tarihi mekân İstanbul’dan besleniyor, biz de ondan besleniyoruz. Ayrıca her gelen sanatçı kendi referanslarını, kendi dünyasını getiriyor. Böylece kapalı bir kutu gibi hissetmiyoruz.

Daha fazla yazı yok
2025-05-17 02:53:13