A password will be e-mailed to you.

Sokak sanatı  için kolektif bir alan yaratan Oktowallz kapılarını açtı. Kaybid’in Volta adlı sergisiyle açılışını gerçekleştiren ve bir dizi proje için çalışmaya devam eden Oktowallz, İstanbul Müzik Çarşısı (İMÇ) içinde konumlanıyor.

Kaybid’in Volta sergisi sokak sanatını bir galeride sergilemenin ötesinde çalışmalarına dair müzik üretmesiye de fark yaratıyor. Kaybid bu yaklaşımını, “Tüm resimler için GPT ile uzun sohbetler ve değerlendirmeler sonucunda, her biri için özel promptlar ve şarkı yapıları oluşturuldu. Yaklaşık 4000 şarkı üretildi. Ortaya çıkan şarkılar, GPT ile birlikte resmin içindeki müziği bulma çabamızın bir çıktısı,” sözleriyle anlatıyor.

Oktowallz’ın kurucusu Görkem Kızılkayak ile Oktowallz’ın hikâyesini konuştuk.

Arkeoloji lisansının ardından Bizans sanatı yüksek lisansı yapan Görkem Kızılkayak, uzun yıllar sivil toplum örgütlerinde çalışmış. Kültürel projeler yürüten, yazar ve fotoğrafçı olarak çeşitli yayınlara katkı sunan Kızılkayak’ın yayın yönetmenliği yapmışlığı da var. “Hayatımda hiç tek bir iş yaptığım olmadı”, diyen Kızılkayak şimdilerde tüm bu işleri geride bırakarak street art deneyimini geniş kitlelere yaymayı, farklı yönlerini göstermeyi amaçlayan “Oktowallz” ile karşımızda.

Söze, sokak sanatı diye başladığımızda araya bir parantez açmak isten Kızılkayak “Türkçede sokak sanatı birçok dalı içinde barındırıyor, sokak müzisyenleri, dansçılar, çeşitli performans gösterileri ama İngilizce tabirle street art dediğimizde daha dar bir anlamda bizim yapmak istediğimiz şeyi açıklıyor, belki ileride Türkçede de bunun için doğru zemine oturan bir kelime kullanılır,” diyor. Bu nedenle yazıda Oktowallz’ı anlatırken street art demeye özen gösteriyoruz.

 

Bu alanda rol almak istemenizdeki motivasyon neydi?

2014 yılında Pera Müzesi’nde dünyaca ünlü yirmiden fazla ismi bir araya getiren bir sergi vardı. Sokağı boyayan master diyebileceğimiz isimler müze duvarlarını boyuyordu. Aynı zamanda sokakta bize bir duvar vermeyecek misiniz, diyorlardı. Benim belediyede çalıştığım dönemdi ve onlar için araştırmalar yapmıştım. Bu süreçte yakından tanıma fırsatı bulduğum isimler bana çok farklı geldi. Ruhları çok bağımsız ve samimiydi, istediklerini yapıyorlar, istemediklerini yapmıyorlar, iletişime çok açıklar. Bir duvar bulunca yaptıkları işi de takip ettim tabii. Yavaş yavaş kendimi içlerinde buldum, İstanbul’a gelen sanatçılar için duvar aradım, buldum, izinler aldım. Zaman içinde bu çerçeve genişledi ve beraber fikir üretmeye başladık. Bu işle ilgilenen 40-50 kişi var zaten, herkes birbirini tanır hale geliyor.

 

Arkeolog olmanızın şu andaki sanat pratiğinize etkisi var mı?

Elbette arkeolojiden gelen, özellikle restorik arkeolojiden gelen bir yatkınlığım var diyebiliriz. Mağara resimleri için gittiğim yerlerde hepsini ziyaret etmeye çalışırdım. İlgili kitapları muhakkak okurdum çünkü değişik bir dünya olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda keşfe de çok açık yani devamlı yeni şeyler çıkıyor, yeni yeni bulgular var. Arkeoloji bilgimin faydasını görüyorum.

 

Oktowallz ile neyi amaçlıyorsunuz?

Yıllardır aklımda olan bir şeydi. Sanatçıları bulup proje üretmen, biraz daha öteye gidip küratoryal işler yapmak, festival düzenlemek gibi hayallerim vardı. Adını koyamıyorduk ama bir yer açalım diyorduk. Oktowallz ismini verdiğimiz bu platformu kurduk. Platform diyorum çünkü buna ilgi duyan herkes bu şemsiyenin altında kendine bir yer bulabilir.

 

Peki kamusal alanda doğan bu sanatı bir çatı altında toplamak; çelişki mi yoksa gereklilik miydi?

Bu sanatın sokakta var olmasını daha doğru bulanlarız elbette. Bir kentin sokaklarını kanvas olarak görürüz. Müzelerde sergilenen sanat eserlerinin öneminin tabii ki farkındayız ama artık geldiğimiz noktada tüm sanatçıların yüzünü biraz daha sokağa dönmelerini, sokaktan beslenmelerini daha doğru buluruz. Bu noktadan baktığımızda evet burası bir dört duvar ama burası aynı zamanda ofisimiz aynı zamanda konferans salonumuz, aynı zamanda bir sokak sanatçısının işlerini sergileyeceği bir galeri. Bu çelişkiyi şöyle yok edebiliriz; bir sokak sanatçısının Türkiye’de bir galeriye girip sergi açma imkânı pek yok. Yani Türkiye’de sanat çevresinin sokak sanatçılarına bakışı çok sıcak değil. Dolayısıyla Oktowallz, x bir sokak sanatçısının bir galeriye gidip işlerini gösterip oradan bir iş birliği yapma imkânı sağlayacak, buranın galeri olarak kullanılmasının bir sebebi de budur. Bu işle ilgilenen birçok genç insan var. Onların da bir şekilde kendilerini ifade etmesi gerek.

 

Street art dışarıdan müdahaleye de açık. Yani üzerine eklemeler yapıldığında bambaşka bir esere dönüşebiliyor ya da birkaç saat içinde üzeri simsiyah boyanabiliyor. Burada eserleri sterilize etmiş oluyorsunuz. Küratör olarak siz ve sanatçı bu dönüşümden feragat ediyor değil mi?

Sanatçı biz istesek de istemesek de sokağı boyamaya devam ediyor. Sanatçı hayatın her noktasında aktif. Evet buradaki eserler bahsettiğiniz gibi müdahaleye çok açık değil ama örneğin serginin açılışında çocuklar da vardı ve duvarlara yani sanat eserlerinin arasına, üstüne vs. stickerler yapıştırdılar. Tabii bunu fark edenler aman yapma kızım, aman yapma oğlum diye koştururken, biz bir sakıncası olmadığını söyledik, çünkü biliyoruz ki işin doğasında bu var.

 

Sokakta hayat bulan bu sanatın, muhalif bir duruşu olduğu kanısı yaygın. Bu düşünce geçerliliğini koruyor mu?

Nedense bu çok büyük bir tartışma konusu. Sokak bağımsız bir yer dolayısıyla orada çalışan sanatçı da oldukça özgür. Biz bu soruyu ünlü bir heykeltıraşa ya da resmi müzayede milyon dolara satılmış bir ressama sormuyoruz hiç.

 

Street art dediğimizde kulağa biraz daha ulaşılabilir mi geliyor acaba?

Bence de, bir kalıp var yani sokak sanatçı zaten sokağa bedava bir işini koyuyor, biz de onu rahatça görebiliyoruz. Belki iki saat sonra silinebiliyor, bu da bir ihtimal. Ama o insanlar hiçbir şekilde sokağa, kültüre sırt çevirmiyor. Sokaktan besleniyorlar, işin içinde tutku var.

 

Türkiye, sürekli dönüşüme uğrayan bir yer. Binalarımız yıkılıyor, yenileniyor; insanlarımız göç ediyor, göç alıyoruz. Kent dokusunun değişmesi sokaklarda var olan sanatçıya ve sanatına nasıl yansıyor?

Her insanın yaşadığı kente bir bağlılığı vardır ama bu bizi manevi olarak etkilerken onlar için herhangi bir dezavantaj yaratmıyor. Kentlerimizin plansız ve hızlı dönüşmesi elbette iyi bir şey değil. Konu sanatçılara gelince, onlar için bir oyun alanı.

 

Kalbit ile yollarınız nasıl kesişti?

Ben Kaybid’i takip ediyordum, işlerini sokakta görmek çok zor. Yani çok şanslı olmak gerekiyor. Bir gün başka bir sanatçıyla proje üzerindeyken ziyarete geldi. Yüz yüze gelmemiz orada oldu. Daha sonra ortak bir projede çalıştık ama siyasi nedenlerle sergileyemedik. Yine çeşitli projelerde bir araya geldik. Oktowallz fikrinde de baştan sona destekleyenlerdendi.

 

Açılış serginiz Volta, teknolojiyi de işin içine katıyor. Sanatı ve yeni nesil teknolojileri sık sık bir arada görecek miyiz, bu alandaki öngörüler neler?

Ben teknoloji konusunda çok öngörülü bir insan değilim ama Kaybid bu işe çok yönlü bakıyor. Zaten ben sokak sanatçılarını büyücüye benzetiyorum. Hatta biraz ahtapota benzetiyorum yani sadece iki kolları yok gözükmeyen kolları da var, her şeyi yapabilirler.

 

Oktowallz platformu Kaybid’in Volta sergisinin ardından “land artist” olarak bilinen Saype’yi ağırladı ve bu da Oktowallz’ın ilk uluslararası etkinliği oldu. Oktowallz’ın gelecek çalışmalarını takip etmek için tıklayın:

Daha fazla yazı yok
2025-06-06 06:19:55